• resmi ilanlar
Ayşe KUDU [email protected]

Sihirli Köyün Güz Masalı

03.09.2015 00:00:02

Efenim, çocuk olmadan yetişkinliğe geçiş biyolojik anlamda zor olsa da yetişkin olduğumuzda sanki hiç çocukluk dönemini yaşamamış gibi tepkiler veririz çocuklara. Çocukların bizi anlamalarını isteriz de -nitekim daha iyi anlarlar- biz anlamak için pek bir çaba harcamayız. Sanki yetişkin olmak çocukluğumuzu, çocuksuluğumuzu yok saymak anlamına gelmektedir.

Renkli yaprakların etrafta masal dünyası yarattığı süreçten sonbaharın geldiğini anlayabiliriz. Kimilerinin hala sıkıca ağaçlara tutunup yazdan vazgeçmek istememesi, kimilerinin de hayatı akışına bırakıp sonbaharın keyfini sürmesi ahenkli bir doğa sihriymiş gibi içine alır bizi. Yolculuğumuz şehrin gürültüsüne eşlik eden gri, soluk ve memnuniyetsizmiş gibi görünen yollarla başladı. Bu yollar darlaştıkça ve biz daha küçük yerleşim alanlarına girdikçe rengârenk kişilikleriyle bize kendini gösteren ağaç gruplarıyla karşılaştık. İşte o zaman gördük karşımızdaki köyün sokaklarında hiç yetişkin olmadığını…

Sadece çocuklar vardı sokakta. İkili, üçlü, beşli gruplarla kızlı erkekli ya oyun oynuyorlar ya da yolun kenarlarında yürüyorlardı. Yetişkin olmaması ilginçti çünkü yol kenarı arabaların hızlı geçtiği tehlikeli bir yerdi.  Çocukları olası bir tehlikeye karşı korumak adına uyarmaya karar verdik ve durduk. Birkaç grup koşarak yanımıza geldi. Oyun oynayacağımızı düşündüklerini konuşmalarından anladık. Ama zamanında varmamız gereken bir yer vardı.

Çocuklar aslında çocuk değildi. Hatta köyde hiç çocuk yoktu. Çocuk gibi görünenlerin hepsi yaşlıydı ve lanetlenmişlerdi. Çocuklardan en büyüğü onları arabalara karşı uyarmamız esnasında anlatmıştı hikâyeyi. Korkmamıza gerek yoktu.

Yıllar önce, yine ağaçlar kendilerini zamanın akışına bırakıp renklenmeye başladığında köyün yaşlıları işten güçten fırsat bulup anın tadını çıkaramıyorlar ve sürekli bitmeyen işlerine bir yenisini ekliyorlarmış. Öyle ki bu yaşlılar birbirlerine yardım etmez hatta yarışmacı, birbirlerinin işine engel olan, haset, kibirli kişiler haline gelmişler. Hayatlarından keyif alamadıklarından sürekli şikâyet ediyorlar ve yaptıklarına bakıp kendilerini ödüllendirmek yerine sürekli yapacaklarına odaklandıkları için memnun olamıyorlarmış. Yine güneş ışınlarının ve ağaçlardan dökülen renkli yaprakların dansı esnasında köyü adeta masal diyarına çevirdiği anlardan birinde köyün yolunda çocuklu bir aile durdurmuş arabasını. Çocuk bir gün önce çizdiği resmin aynısını görmüş karşısında. O renkli dünyasını kâğıtlara aktarmaya çalışırken anne babasını mutlu etmek için, öyle bir dünya ile karşılaşmanın heyecanını yaşamış. Tam o sırada yaşadığı heyecanla gördüğü yaşlının yanına koşmuş ve ona buranın kendi çizdiği resme benzediğini söylemiş. Yaşlı için çocuğun söylediğinin tek bir anlamı varmış: onu dinlerken zaman harcamamalıymış. Ve yaşlı ona onunla uğraşacağı vaktinin olmadığını, arabasına binip gitmesini söylemiş. Çocuğun gözlerindeki parıltı buzun erimesi gibi yavaşça ortadan kaybolmuş ve içinin çocuksu sıcaklığı yerini gri bulutlara bırakmış. Araba oradan uzaklaşmış ve o gün nedense çabuk bitmiş.

Ertesi gün köydeki tüm yaşlılar çocuk olarak uyanmışlar. Ve işleri yapabilecek deneyim ve güçten yoksun olduklarını görmüşler. Bir iki gün için duruma adapte olarak oyun oynamaya ve böylece kaynaşmaya başlamışlar. Köyün eski neşesi yerine gelmiş. Uzun zamandır harcadığı enerjiyi toplamak için ayaklarını uzatarak hazırladığı ıhlamuru pipetiyle çekmeye başlamış köy. O sırada Zaman, Güneş ışınları ve doğanın sempatik yüzü bir araya gelmiş durumdan memnun olduklarını belirten bir gülümsemeyle köye bakmaya devam etmişler, gün bitene kadar.

Ve her sonbahar hikâye kendini gerçeğe dönüştürmüş.

Dipnot: Zaman ile çocuklar arasındaki o büyülü ilişkiyi bozmamak için pipetli bir ıhlamur arası…

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: