• resmi ilanlar
Rahmi Tamer Özçelik [email protected]

DEĞİŞİK BİR MİLLETİZ VESSELAM!

21.10.2015 00:00:02

Albay Kazım, 17. Tümen Komutanı Albay Nurettin Özsu ile İzmit Bölgesi Komutanlığına atanmış olan Yarbay Emin Yazgan'ı, Mürettep Kolordu karargâhına çağırmıştı. Durumu değerlendirdiler. Yunan taarruzu yakın görünüyor, cephe gerisini gecikmeden güven altına almak gerekiyordu.

Kurmay Başkanı Hayrullah Fişek, "Karamürsel'de, İstanbul'dan kaçırılmış iki yeni topumuz vardı…" diye sessizliği bozdu, "Yunanlılar işgal edince orada kalmıştı. Eğer ellerine geçtiyse çok yanarım."

Gemlik'e çekilen Yunan alayı, Karamürsel'i de bütünüyle yakmıştı. Hâlâ dumanlar tütüyordu. İnebolu gibi Karamürsel de Anadolu'nun bir kapısıydı. İstanbul'dan buraya da kaçak silah ve cephane getirilir, gelen silah ve cephaneyi halk, kadın erkek, çoluk çocuk ellerinde, sırtlarında taşıyarak arabalara yüklerlerdi.

Müfreze dumanlar içinden geçerek ortada bir yerde durdu. Ürpertici bir sessizlik vardı. Yalnız için için devam eden yangının çıtırtıları duyuluyordu. Sağda solda vurulmuş, yanmış hayvan leşleri yatmaktaydı. Müfreze komutanı üsteğmen, "Kimse yok mu?" diye bağırdı. Bir yıkıntının içinden çok yaşlı, kamburca bir kadın çıktı. Baktı. Yüzünde gülümsemeye benzer bir gölge belirdi.

Acıdan kısılmış bir sesle, "Sahile gidin oğul" dedi.

Atları sahile sürdüler. Birden bir kadının attığı sevinç çığlığı işitildi:

"Kemal'in askerleriiiii!"

Ağaçların arkasından, çukurlardan, çatısı yanmış kayıkhaneden, tepeciklerin ardından yüzleri isten ve korkudan kararmış, gözleri sevinçten büyümüş yaşlı kadınlar bağrışarak çıktılar. Bir anda atların arasına karışıp üsteğmenin ve askerlerin üzengilerine sarılıp ağlaşarak ayaklarını öptüler:

"Elhamdülillah!"

Üsteğmenin içi parçalandı:

"Başka kimse yok mu? Bu kadar mı kaldınız anacığım?"

Kadın ağlayarak güldü, "Yok oğulcan..." dedi, "düşmanın geleceğini duyunca kaçıştık. Biz koşamadıktı, buraya saklandık. Ötekiler dağa gittiler. Geldiğinizi anlayınca aşağı inerler. İki top gizlemiştik. Onları da getirirler..."

"Toplar nerde?"

Yaşlı kadın, "Dur, bekle" dedi, kayıkhaneye yürüdü, az sonra 12-13 yaşında, pembe yüzlü güzel bir kızla döndü:

"Torunumdur, sahildeydi, bu da kaçamadı. Kayıkhanenin mahzenine sakladık, kapağının üstüne ağları yığdık, domuzlar bulamadılar. Şükür kızlarımızı saklamaya gerek kalmadı artık. Bu seni bizimkilerin olduğu yere götürür. Topların yerini gösterirler. Haydi kızım!"

 

Kız üsteğmene el etti:

"Beni takip et ağabey."

Birkaç adım yürüdü. Sonra dayanamadı, heyecanla koşmaya başladı. Yangın yerinden çıkıp yolu geçtiler, dağa vurdular. Küçük kız üsteğmenin atının yanında, atın tayı gibi koşuyordu.

Kestirmeden dağa tırmandılar.

Karşılarında birden süvarileri gören dağa kaçmış kadın-erkek Karamürselliler çığlık çığlığa atılıp süvarileri ve atlarını sevgiye boğdular. Topları dik bir yamacın en üstüne, ağaçlar arasına saklamışlardı. Hep birlikte oraya çıkıldı. Üzerlerini yapraklı dallar ve otlarla örterek, topları ormana katmışlardı.

Üsteğmen şaşkınlık içinde, "Bu koca topları buraya nasıl çıkardınız?" diye sordu. Bilge görünüşlü bir ihtiyar, gülümseyerek:

"Değişik bir milletiz..." dedi. "İşler düzgünse ertesi günü bile düşünmeyiz, birbirimizi yeriz. İşler karıştıkça ağır ağır uyanmaya başlarız. İyice karışınca da, kenetlenip olmayacak işleri başarırız. Bunları da buraya böyle çıkardık. Çıkarmadık uçurduk."

*****

Bu hafta sizlere sadece rahmetli Turgut Özakman’ın “ŞU ÇILGIN TÜRKLER” kitabından bir bölüm yayınlamak istedim.

Sanırım son paragraf bizi en iyi şekilde anlatıyor…

 

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: