• resmi ilanlar
Rahmi Tamer Özçelik [email protected]

KALİFORNİYA SENDROMU

23.09.2015 00:00:02

                                                                     

Son yıllarda teknolojinin ve ekonomik rahatlığın sayesinde oldukça hırslı ve hızlı bir hayat yaşamaya başladık.

Bu sayede kendimizin ve çocuklarımızın gelişimine çok önem verdik.

Çocuklarımızı özenle ve yeni bir eğitim anlayışı ile yetiştirdik. Onları eleştirmemeye özen gösterdik. Onları hiçbir zaman üzmemek için aşırı çaba gösterdik.

Toplumun, ailenin baskılarından ve kurallarından uzak tuttuk onları…

Kimseden eksik kalmaması için yemedik yedirdik, giymedik giydirdik…

Yeri geldi bu nedenle kendimizi suçladık.

Amacımız özgüveni yüksek, kimseye muhtaç olmayan gurur duyacağımız çocuklar yetiştirmekti…

Evet… Sonunda da başardık.(!) 

İyi şeyleri hak ettiklerine ve üstün olduklarına inanan,  ne isterlerse elde edebileceklerini düşünen çocuklar yetiştirdik.

Ama ne yazık ki bu çocuklar kendilerine fazlaca odaklanan, diğer insanların duygu ve düşüncelerini dikkate almayan, kendini beğenmiş, sorumsuz kişiler haline geldiler.

Sayın Nilay Karagülmez Abamorwww.hayatkolay.com” isimli internet sitesinde yayınladığı makalesinde; “insanoğlunun, özellikle son 50 yılda teknolojinin ve sermayenin akıl almaz bir şekilde genişlemesiyle belki de insanlık tarihinin en rahat dönemini yaşadığını vurguluyor.”

Ve bunun sonucunda da, adını Amerika Birleşik devletlerinin en kalabalık, 1850’li yıllarda altın yataklarının keşfedilmesinden sonra Amerika’nın en büyük ekonomik gücü haline gelen, bünyesinde sinemanın kalbi Hollywood’u, bilgisayar ve internetin kalbi Silikon Vadisi’ni, yerli ve yabancı turistlerin cazibe merkezi Long Beach’i ve Amerika’nın mutlu azınlığının yaşadığı sosyete semti Beverly Hills’i barındıran, dünyanın en büyük 6. ekonomik gücüne sahip olan eyaletinden yani Kaliforniya’dan alan, psikoloji ve pedagojik bir sendromun ortaya çıktığından bahsediyor…

Daha çok bir hayat tarzı olan Kaliforniya sendromunun etkisindekiler; paraya tapıyor, sadece kendisi için harcama yapıyor ve sorumluluklarını göz ardı ediyorlar…

Bu sendromu yaşayan kişiler, başkası açlıktan ölse bana ne” düşüncesiyle kendisi dışındaki kişiler hakkında kaygı hissetmemeye başlıyor. Kendine hayran olma, narsistik eğilimler taşıyor. Bana zevk veren şeyler iyidir, zevk vermeyen şeyler kötüdür, şeklinde iyi-doğru değerlerinde değişme yaşanıyor. Somut zevk ve eğlenceleri yaşamın amacı olarak görüyor. Bu kişiler, başarılı iseler çevrelerinde sahte dostlar bulunuyor. Erkekseler başarıyı, kadınsalar güzelliği kaybettiklerinde, dostları yanlarından uzaklaşıyor.

Rahatsızlığın mekanizması şu şekilde çalışıyor. Tüketmek için üreten, sürekli kendisini düşünen, kimseye yardım etmeyen, maddi hedefleri kutsallaştıran, bedeni için yaşayan, toplumsal hedefleri önemsemeyen bir anlayış olarak hastalık yaygınlaşıyor, zamanla sosyal bir kansere dönüşüyor. Nihayet topluma yön veren bu durum, giderek daha çok insanı pençesine alıyor.

Sonuçta da yalnızlık ve mutsuzluk…

Ne yazık ki bu durum aileyi de tehdit etmekte... Zevk ve eğlenceyi yaşamın amacı gören bu kesim, zaman içerisinde kendisini insan yapan değerlerden yoksun olarak hayatı yaşamakta, aile hayatını küçük görmekte, eşin veya evladın sorumluluğunu almak istememektedirler.

O nedenle çok geç olmadan, çocuklarımıza gerçek hayatı, mütevazı koşulları ve aile bağlarının önemini hatırlatmalı ve toplumda herhangi biri olduğu gerçeği ile yüzleştirmemiz gerekmektedir.

Umarım bu bayramda ailenin önemini daha iyi anlar, birbirimize sıkıca sarılırız.

Mutlu ve umutlu bayramlar…

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: