
Rahmi Tamer Özçelik
rahmitamer@hotmail.com
Uzun zamandan beri kemikleşmiş düşünce yapıları ve sabit bakış açıları hakkında bir yazı yazmak istiyordum.
Sanırım bu seçim arifesinde doğru bir zamanlama olacak…
*****
Bildiğiniz şeyleri nasıl bildiğinizi hiç merak ettiniz mi?
Eminim çoğumuz bunu düşünmemiştir bile…
İstisnalar vardır elbet ama çocukluğumuzda, gençliğimizde ne gördüysek, ne duyduysak, ne öğrendiysek odur bizim için doğru…
İnandıklarımızdan asla vazgeçmeyiz…
Hatta o kadar bağlıyızdır ki onlara, tersini söyleyenleri hemen kategorize eder, etiketi yapıştırırız: Sağcısın-solcusun... Faşistsin-komünistsin…Dindarsın-dinsizsin…
Onları cahillikle suçlar, ölümüne kavga ederiz…
Asla onların da doğruyu söyleyebileceğini düşünmeyiz. Söylediklerini araştırmaya, sorgulamaya tenezzül bile etmeyiz.
Büyüklerimizin söylediği her şey doğrudur, çünkü onlar söylediklerini kanıtlayamasalar bile kanıtlarını görmüşlerdir ya da bir mantık uydurmuşlardır.
Veya onların büyükleri de öyle söylemiştir…
Farklı bir şey söylesek hemen terbiyesizlikle suçlanırız.
Böylece sorgusuz sualsiz kendimizi o bilgiyi emmek zorunda hissederiz…
Ne yazık ki en büyük sıkıntılarımızdan biridir bizim; “sabit fikirlilik”…
Kanıtı hep göz ardı ederiz…
Hep unuturuz dünyada ki diğer canlılardan farklı olarak düşünme ayrıcalığına sahip olduğumuzu…
Hep unuturuz yüce yaratanın bizlere ilk emrinin “oku” olduğunu…
Güzel bir örnek okumuştum geçenlerde…
“Farz edin ki birisi size, sevdiğiniz birisinin öldüğünü söylesin. Çok üzülür ve muhtemelen; emin misin? Nereden biliyorsun? Nasıl oldu? dersiniz. Bunun üzerine karşınızdakinin şöyle bir cevap verdiğini düşünün: Aslında öldüğünü gerçekten bilmiyorum ama içimde öldüğüne dair garip bir his var.”
Eminim sizi korkuttuğu için çok kızarsınız. Çünkü hislerin tek başına bir ölüme inanmak için yeterli bir sebep olmadığını bilirsiniz. Kanıta ihtiyaç duyarsınız.
Ne yazık ki günlük hayatımızda ise kanıtları pek önemsemiyor, duyduklarımıza veya anlatılanlara duygularımızla yaklaşıyoruz.
Duygu odaklı bilgilerle yaşıyoruz…
O nedenledir ki bizde ki siyasi propagandalar bile farklı oluyor.
Duygu üzerine, gözyaşı üzerine odaklanıyor…
Bundan kurtulmak için de sanıyorum en doğru şey; bildiklerimizi nasıl bildiğimizi sorgulamak olacak.






























Fuat Bayramoğlu
LİDERİ YENMEK, GALİBİYETLERİN EN GÜZELİ
Fatma Marmara
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN
Mehmet İşgörücü
YÜZÜNCÜ YILDA BOLU’DA TİYATRO
Ayşe KUDU
BİLİNÇALTIMIZIN TRAFİK HALİ
Duygu Güler
HOŞGELDİN ATAM
Hikmet Baydar
DÖVİZDE SON DURUM..
Tahir Semih Özçelik
VİZYON VE İNOVASYON
Rahmi Tamer Özçelik
PİŞMANLIK
Genc-i Nihan
GLOBALLEŞEN DÜNYADA NORMALLEŞEN TERİM ‘FAİZ’
Ekrem Çetinkaya
YATA YATA
Fevzi Saçlı
ÇÖPE ATILMA KORKUSU SARDI BENİ
Kemal Bilsel Sarısözen
MAKULU GÖREMEYEN DÜŞÜNCENİN,NE ÖNÜNDEN, NE DE ARKASINDAN GİDİLİR
Mehmet Korkusuz
KORKUSUZ YORUM
Fatma Kubilay
TÜRKMENLER’İ YALNIZ BIRAKMAYALIM….
M. Cengiz Poyraz
MİRAP MI, SAHNE Mİ? CÜBBE Mİ, KOSTÜM MÜ ?
Ebru Eyvazoğlu
AK PARTİ, CEMAAT VE BİZ
Dr.Ahsen SAÇLI
ENERJİDE TOPLUMSAL MALİYET
Murat Çelik
Bolu’nun şovmen vekilleri!