• resmi ilanlar
Rahmi Tamer Özçelik [email protected]

NAMUSLU OLMAK

10.09.2014 00:00:02

Cemal Meriç’in öğrencilerine şöyle bir tavsiyesi vardır:

Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, bu memlekette namuslu ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olun.

Ama ne yazık ki bu memlekette hep bel altından düşünürüz, hep uçkurumuzu düşünürüz

namuslu olmak deyince…

 

Bizim kültürümüzde çok güzel bir öğüt vardır: “Eline, diline, beline sahip olmak…”

Aslında namuslu olmayı en güzel şekilde açıklayan bir söz…

Namusun sadece uçkurla sınırlandırılmaması gerektiğini…

Namuslu olmanın; “Çalmamak, kul hakkı yememek, özü sözü bir olmak, başkası hakkında olur olmaz atıp tutmamak, kimseye kötü gözle bakmamak, kimsenin ırzında gözü olmamak, toplumun değerlerine saygılı olmak” olduğunu anlatan çok güzel bir söz…

Doğru ile yanlışın farkına varabilmektir namuslu olmak…

Birileri görmeden de doğruyu yapabilmektir namuslu olmak…

Fırsatlardan yaralanmak değil, fırsat yaratabilmektir namuslu olmak…

Evlatlara bırakılabilecek en büyük miras, en büyük değerdir namuslu olmak…

*****

On bir yaşındaydı ve New Hampshire gölünün ortasındaki adadaki evlerinde ne zaman eline bir fırsat geçse hemen balığa giderdi.
Levrek avı yasağının kalkmasından bir gün önce, babasıyla akşamın ilk saatlerinde küçük güneş balıklarından yakaladı. Sonra oltasına yem takıp, oltayı fırlatma talimi yaptı.
Yem suya değdiği zaman gün batımında suda altın haleler oluşturmuş, daha sonra gölün üzerinde ay doğmuştu. Oltasının hızla çekildiğini hissedince, oltaya büyük bir balık geldiğini anladı. Babası da oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izledi.
Çocuk sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardı.

 

O güne kadar gördüğü en büyük balıktı, bir levrek. Ama av yasağının kalkmasına birkaç saat daha vardı.
Baba oğul güzelim balığa baktılar. Pulları ay ışığında ışıl ışıl parlıyordu. Babası bir kibrit yakıp saatine baktı saat on olmuştu. Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı.
Önce balığa, sonra oğluna baktı:
"Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum," dedi.
"Baba!" diye itiraz etti çocuk ağlamaklı bir sesle.
"Başka balıklar da var," dedi babası.
"Ama hiçbiri bunun kadar büyük değil!" dedi çocuk.
Göle şöyle bir göz attı. Gölde hiçbir balıkçı teknesi yoktu. Babasının yüzüne baktı bu kez. Kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına, kimsenin hangi balığı yakaladıklarını bilmesinin olanaksız olmasına karşın, babasının sesinden bu konuda hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştı.
Oltanın iğnesini balığın ağzından çekti ve balığı gölün karanlık sularına bıraktı. Balık suya düşer düşmez, şöyle bir çırpındı ve gözden kayboldu.
Çocuk bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi.
Bu olay bundan tam otuz dört yıl önce oldu. Bugün o çocuk New York City'nin ünlü mimarlarındandır. Babasının küçük evi hâlâ o adadadır Oğlunu ve kızlarını hâlâ o adadaki küçük eve balık tutmaya götürür.
Çocuk haklıydı. Bir daha o kadar büyük bir balık tutamadı.
Fakat değerler konusunda bir ikilem yaşadığı zaman hep o balığı gözünün önüne getirdi.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: