• resmi ilanlar
Rahmi Tamer Özçelik [email protected]

GEZİ PARKI

05.06.2013 00:55:22

Galatasaray Kadın Basketbol Takımı kaptanı Işıl Alben, Taksim'de Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak kişisel sosyal medya hesabından bir yazı paylaşmış. "Ülkemi seviyorum" başlığıyla duyurduğu yazısında Alben, düşündüklerini şöyle açıklamış

"27 yaşındayım. Hiçbir siyasi partiyi desteklemiyorum. Oy verme zamanı geldiğinde sandık başına giderken kime oy vereceğimi bilmeyerek gidiyorum. Hiçbir siyasi olaya, toplantıya, mitinge, protestoya katılmışlığım yok. Belki utanç verici olsa da tüm bunlarla ilgili çok fazla bir bilgimde yok. Sanırım apolitik dedikleri bu.  Vatanımı seviyorum. Aynı toprakta yaşadığım insanlarla barış içinde yaşamayı seviyorum. Din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet, sınıf, statü asla ayırt etmeden yaşamayı seviyorum. Milli maça çıktığımda göğsümdeki ay-yıldızı seviyorum. Ülkem için hizmet etmeyi seviyorum. Cumhuriyet'i seviyorum. Orada savaşmış nenelerimizi seviyorum. Atatürk'ü seviyorum, Ata'ma ve silah arkadaşlarına minnettarım. Bir yerden şehit haberi geldiğinde, tv de bir şehit anası ağladığında oturup hüngür hüngür ağlıyorum. Atatürk'ü çok seviyorum. Her maça çıkmadan önce dua okumayı, her gece uyumadan önce dua okumayı seviyorum. Şükretmeyi seviyorum. Dinimi seviyorum. Cami’ye gitmeyi seviyorum.

Sevmediğim şeylerde var elbette. Günlük hayatımda Taksim'e gitmeyi sevmiyorum. Gitmiyorum da. Ancak Dün Taksim'e gitmeyi de sevdim. Orada gördüğüm insanların büyük çoğunluğunu da sevdim. Arada sağa sola saldırıp, amacı farklı olanları sevmedim tabii. Yardımlaşmayı, bir olmayı, güvenmeyi, dayanışmayı, sevgiyi, saygıyı, duyarlılığı sevdim... 6-8 yaş arasındaki iki çocuğunun elinden tutmuş anneyi, 90 yaşında yürürken düşmemek için sağa sola tutunan dedeyi, daha aylıkken kucağında bebeğiyle gelen babayı sevdim. Ellerinde Türk bayraklarıyla yürüyen 12-16 yaşındaki çocukları, herkesin eşit oluşunu, omzunda maymunu, motorunda Türk bayrağı olan abimi sevdim. Sadece 1 ay önce, Kadıköy'de maçta belki de bana küfür edenlerden biri olan, boynunda Fenerbahçe atkısıyla 'iyi akşamlar kaptan' diyen kardeşimi sevdim. Tanımadığım ve bilmediğim çok fazla şeyi sevdim dün. Şimdi ise sevgi ve saygıyla çoğalmayı diliyorum..."

Ne güzel değil mi?

Birlik olmak… Tepkimizi gösterebilmek…

Aslında protestoya katılanların çoğu aynı düşüncede değil mi?

Ama bu Taksim olayı biraz sıkıntılı görünüyor…

Havada biraz provokasyon kokusu var gibi…

Eskiler bilir…

Sanki biz bu filmi daha önce izledik.

Gezi Parkı ile başlayıp bütün ülkeye yayılan olayların benzerini geçmişte yaşadık.

Amaç ağaçlar mı? Çevresel kaygı mı?

Elbette hayır…

Öyle olsaydı 2B yasasıyla milyonlarca metrekare kamu arazisi ve milyarlarca ağaç katledilecekken yer yerinden oynardı…

Her ne kadar ana muhalefet partisi olayı sahiplense de, sorun ideolojik de değildir.

Yoksa her gün gelen onlarca şehit cenazesinde ve çözüm sürecinde Türkiye yıkılırdı.

Aslında işin temeli, “patlama noktasına gelmek…”

Biz yaptık oldu, biz her şeyi biliriz, mantığıyla oluşturulan toplumsal travma, ve yaşanılan zafer sarhoşluğu gezi parkı olaylarının fitilini ateşlemiştir…

Bu durum da pusu da bekleyen kurtlar için kaçırılmayacak bir fırsat yaratmıştır.

Diğer taraftan ülkemizdeki siyasi oluşum, dünya siyaset arenasında yalnızlığa doğru itilmeye başlamıştır.

Bu kapsamda olayların başka boyutuna da bakmakta yarar var…

Bunun için de 2003 yılına kadar gitmek gerekir…

Hatırlarsınız…

Bir zamanlar ABD Dışişleri Bakanı olan bir bayan,  ABD’nin güvenlikten sorumlu danışmanı olduğu o dönemde Washington Post gazetesinde yayınlanan bir yazısında;  “ Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu” vurgulamıştı.

Bu açıklamalardan sonra da birçok ülkede başlayan halk hareketi, domino etkisi yaratarak çığ gibi büyümüştü.

Bu etkinin ülkemize yansıması ne olmuştur?

Bence sorulması gereken asıl soru budur.

Bir de Arap baharını iyi analiz etmek gerek…

Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleriyle başlayan ve desteklenen ve yine ABD tarafından iktidara getirilen sözde demokratik liderlerin (Hüsnü Mübarek, Ali Abdullah Salih gibi) devrilmesiyle sonuçlanan Arap baharını...

Acaba bu hareket gerçekten baharı mı getirdi, yoksa mevcut baharı mı götürdü?

Bunun en güzel cevabını İranlı sanatçı Shirin Neshat veriyor:

“Fotoğraflar için Kahire’ye gittiğimde, demokrasi ve güç için savaşan genç insanların enerjisini gördüm. O dönem devrim yeni başlıyordu ve çok esin vericiydi. Bize, hepimize birliktelik duygusu verdi.

Ama üzücü yanı, sonuçta yenilgi gerçekleşti. İnsanlarda bıkkınlık ve mutsuzluk oluştu. Arap Baharı süresince çok fazla insan hayatını kaybetti ve bu aynı zamanda umudun ölümüydü. Bu benim için de üzücü bir sonuç oldu.”

Bu noktada şunu da sormadan edemiyorum:

Acaba gezi parkı hareketinin Arap baharı ile bir benzerliği var mı?

Milli şair Mehmet Akif’e soruyorlar:

“Tarih tekerrür eder mi?”

Şair yanıt veriyor:

“Hiç ibret alınsa tekerrür eder mi?”

 

İktidarın yanlışlarına karşı halkın kenetlenmesinin bir simgesi olan Gezi Parkı hareketinin, bu iktidardan en büyük kazanımı sağlayan BDP li bir milletvekili tarafından sahiplenilmesi ve ülke gündemine taşınması bence oldukça düşündürücüdür.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: