• resmi ilanlar
Rahmi Tamer Özçelik [email protected]

BİZ FARKLI DEĞİLİZ ASLINDA…

09.03.2016 00:00:02

Geçenlerde internette dolaşırken bir süredir Amerika'da bulunan Mehmet Efe adlı bir vatandaşın başından geçenlere rastladım ve onun anlatımıyla sizlere aktarmak istedim.

 

“Nevada Çölü'nü 160 Km hızla geçerken nereden çıktığını anlamadığım bir polis aracı bitti arkamda, cayır cayır, kenara çektirdi.

S..tık dedim. Hız sınırını 25 mil aşanın aracını bağlıyorlar, kamu hayatını tehlikeye atmaktan tutukluyorlar. Ben 30 mil sınırı aşmışım. Ayetel Kürsi okumaya başladım.

 Izbandut gibi bir polis…

"Ne kadar hızlı gittiğinizin farkında mısınız efendim?"

"Hayır değildim, ıssız bir çöldeyim, çok etkileyici bir şarkı dinliyordum" dedim.

Aksanımdan olacak, sordu "Nerelisin?"

"Türkiye."

"Türk müsün?"

"Evet."

"Ben de Ermeniyim."

Eyvah, tam s..tık!

Sonra birden kötü bir Türkçeyle:

"Acele işe şeytan katışır!" dedi.

Aynen böyle dedi. Şaşırdım. "Oo Türkçe biliyorsunuz. Acele işe şeytan karışır" dedim.

"Benim Türkçe çok az. Babam tarafı Adanalı…"

İngilizceye döndü "Şarkı İbrahim Tatlıses miydi?"

"Hayır. Erkin Koray."

"Hiç duymadım."

Davet ettim, geldi yanıma oturdu, adı Michael Papazian’mış.

Papazyan yani. Düşünsenize, “papazı bulduk!” diye düşünürken…

Birlikte şarkıyı dinledik "Türkü". Hani Erkin Koray'ın muhteşem Anadolu-rock müziğiyle Nazım Hikmet'in "Bu Memleket Bizim" şiiri. Bayıldı, coştu, duygulandı: "Amazing! Amazing! Wooow!" Arada tercüme ettirdi: "Bu müziği dinlerken insan kanatlanıp uçmak ister tabii" dedi. Hayatında ilk kez Erkin Koray duymuş, not aldı; "youtube'a bakarım bulurum" dedi. Dedesi Adana'dan göçmüş.

Bir anons aldı, apar topar yanaklarımdan öptü, dikkatli ol dedi, kanunu hatırlattı ve koşarak gitti.

“Ve ben burada, gâvur kıtanın ıssız bir çevre yolunun kenarında oturmuş, bunları yazarken ağlıyorum.”

Ne kadar acı değil mi? Sırf politika uğruna insanlar birbirine düşman ediliyor.

Yüzyıllar boyu aynı sıkıntılar içinde, aynı gelecek uğruna kader birliği etmiş toplumlar bir kan davasının içine sürükleniyor.

Bu yazıyı okuyunca başımdan geçen başka bir olay aklıma geldi:

“Üç sene önce eşim, kızım ve ben; oğlumuzun bir proje gezisiyle Bulgaristan’a gitmesi nedeniyle, fırsattan istifade ederek, bu süreyi araba ile Yunanistan ve Makedonya’yı gezerek değerlendirmeyi planladık. Bütün hazırlıkları yaptık. Bir internet sitesinden kalacak yerleri ayarladık. Seyahat programımızı hazırladık ve yola çıktık. Plana göre son olarak Kavala’da kalacaktık. Kavala’ya biraz uzakta, termal bir köyde pansiyon ayarladık.

O ana kadar her şey yolunda gitti. Yunanistan ve Makedonya’da sıkıntısız ve mükemmel bir gezi gerçekleştirdik. Son gece Kavala’da yer ayırdığımız pansiyonda kalıp, ertesi gün İpsala’dan Türkiye’ye dönecektik. Ama navigasyonumuzda tüm Avrupa haritası olmasına ve o ana kadar bir problem yaşamamıza rağmen rezervasyon yaptırdığımız pansiyonu bir türlü bulamadık. Akşamüzeri geldiğimiz Kavala’da saat 22.00 oldu ve biz hala pansiyonun bulunduğu köyü bulmaya çalışıyorduk…

Kime sorsak herkes çok yardımcı oluyor ama bir türlü adresi çıkaramıyorlardı. En son bir tavernaya girdik ve oradaki garsona sorduk. Meğer orası bir aile işletmesiymiş, garsonda ailenin üniversiteli çocukları… O bizi mutfağa anne ve babasının yanına götürdü. Onlara sordu, müşterilere sordular, kendi bilgisayarlarından araştırdılar ve güzel bir tarif ve güler yüzle bizi yolcu etiler.  Onlar sayesinde köyü bulduk ama pansiyonu yine bulamadık. Saat 22.45 hava zifiri karanlık… Hafiften suratlarımızda korku ifadeleri oluşmaya başladı…

Neyse biraz dolaştıktan sonra bir kahvehane gördük. Bizim kahvehanelerden hiç farkı olmayan… Çekine çekine yaklaştık… Dışarıda sigara içenlere adresi gösterdik ve yardım istedik. Türk olduğumuzu da söylemememize rağmen plakadan Türk olduğumuzu anladılar.  Ellerinden geldiğince adresi tarif etmeye çalıştılar… Ama ne yazık ki İngilizce bilen olmadığı için anlaşamadık. Tam ümidimizi kaybetmiştik ki bir beyefendi beni takip edin işareti göstererek arabasına bindi ve önümüze düştü…

Sayesinde 5 dakika içinde pansiyonumuzu bulmuştuk. Teşekkür ede ede bir hal olduk. Onun gülümseyen yüzünden önemli değil dediğini hissedebildik.

Ertesi sabah uyandığımızda ise o çabalara değecek güzellikte bir manzara ile karşılaştık. Kahvaltımızı yapıp etrafı gezerken şunu düşünüyordum:

 

“Aramızdaki tek fark din ve dil. İkisini de çıkarırsak ve politikadan soyutlarsak aramızdaki farkı kimse anlayamaz…”

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: