• resmi ilanlar
M. Cengiz Poyraz [email protected]

AYDIN KİM

26.02.2013 00:17:17

 

Dilimizde aydın kelimesi çok genel ve birazda belirsiz bir mana taşır.

Hangi seviyede bilgili ve okumuş insana aydın diyoruz? Sadece bilgi sahibi olan bir kişiye bu unvanı vermek doğrumudur? Herhangi bir eğitim kurumundan mezun olmak, medyada sözlü ya da yazılı fikir beyan eden biri olmak aydın sayılmak için yeterlimidir?

 

Herhangi bir sahada derin bir ilgisi ve ihtisası olmadığı halde, bütün memleket ve dünya meselelerini hallettiğini sanan bir şöhrete aydın diyebilir miyiz?

 

Yine belirli bir konuda uzman olduğu halde, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen, menfaat ve mevki düşkünlüğü yüzünden yalana göz yuman bir kimseye, gerçek anlamda aydın demek mümkünmüdür?

 

Bazı insanlar, dini ve ahlaki duygularını kaybetmiş, on sekizinci yüzyıldan kalma basit materyalist dünya görüşüne sahip olanlara, aydın adını veririler. Her gün kullanılan, manasını bildiğimizi zannettiğimiz pek çok kelime gibi aydın kelimeside, üzerine varılınca eriyen ve kaybolan hayaller gibi aldatıcı bir parıltıdan başka şey ifade etmiyor.

 

Bu kelimeye Fransız’lar İntellectuel diyorlar. Ön plana çıkan özelliği düşünce olan insanlara bu adı veriyorlar. Bu anlamda Aydın yalnızca belirli bilgilere sahip bir insan değil, Düşünceyi bir çeşit alışkanlık haline getiren, her şeyin aslını araştıran şahsiyettir.

 

Belirli bir ideolojiyi ya da hayat görüşünü kafasına bir şapka gibi geçiren ve onu gerçeğin ta kendisi sayan kişi, kanaatimce aydın değil, olsa, olsa, ancak bir portmantodur.

Araştırmayan bir insan, gerçek anlamda düşünen bir insan değildir. Onun belirli bilgileri ve inançları olabilir. Fakat o bu bilgi ve inançların efendisi değil, kölesidir.

 

Aydın karşılaştığı her meseleyi kabul ya da ret etmeden önce sorup soruşturan, edindiği sonuçları insanların menfaatleri doğrultusunda değerlendirip kullanan kişidir.

 

Aydın başkalarından önce kendine karşı hür olan insandır. O kişi için gerçek, en üstün değerdir. O yüzdendir ki o insan, fikirleri menfaat, propaganda, mevki, prestij için değil, gerçekler açısından ele alır.

 

Geçen hafta söz ettiğim gibi kullanılmadığı için artık unutulmakta olan masallarımızı yazılı bir metne çevirerek onların gelecek kuşaklara aktarılmasına hizmet etmek istiyorum. Masal çocukla ebeveynleri arasında iyi bir dostluk köprüsüdür. Değerlendirmenizi tavsiye ederim.

 

ANNEANNEM DEN MASALLAR KENDİ KENDİNE HANIM OLAN KIZ.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken eski hamam içinde. Bir fukara dul Kadınla, kaderine kahır eden bir kızı yaşarmış Şehirlerin en güzelinde.

Fukara kadın, kimselere avuç açmayayım, kızımı aç açık koymayayım diye çamaşırcılık yapar, konaklara gündelikçi olarak kirli çamaşır yıkamaya gider gece demez gündüz demez çalışırmış.

O haline bin şükür ederek çalışadursun,  kızı bu hallerinden hiç hoşnut olmaz, kendi kendine zenginlik hayalleri kurar, kendisini de kurduğu bu hayallere inandırırmış.

Nihayet günün birinde kız iyice zıvanadan çıkmış. Bir sabah işe gitmeye hazırlanan anasının önüne dikilip “Bana bak,  yeter artık boğazı tokluğuna yuvarlanıp gittiğimiz. Ya bana gittiğin konaklardaki hanımların giydikleri gibi ipekten, atlastan elbiseler bulur gelirsin. Ya da ben sana bu evi dar getiririm. ” demiş.

Kızının bu sözleri karşısında zavallı kadının ağzı açık kalakalmış. O gün çamaşır yıkama sırası Sait paşanın konağındaymış. Dürüye kadın ben şimdi ne yaparım, ne ederim de bu kızın istediği elbiseleri bulur alırım diye tasalana, tasalana konağa varıp çamaşıra başlamış.

Oturduğu Leğenin başında hem ağlıyor, hem de çamaşır yıkıyormuş. Bir ara yanına gelen evin hanımı onun bu halini görünce merakla sormuş.

“Dürüye kadın ne oldu sana. Birisi bir şey mi dedi. Niye ağlıyorsun?”

Dürüye kadın:  ah hanımım ah. Sorma, derdim pek büyük. Benim gözü yükseklerde, aklı aşağılarda bir kızım var. Fukaralığımızdan hep şikâyet eder durur.  Bu sabah bana insan içine çıkamaz oldum. Ya bana ipekten, atlastan bir elbise bulur getirirsin, ya da sana bu evi dar ederim dedi. Şimdi ben böyle bir elbiseyi nereden bulurum. Diye ağlamaya devam etmiş.

Sait paşanın hanımı son derece cömert ve merhametli bir kadınmış.

“Aman dürüye kadın bende önemli bir şey var sandım. Bunda üzülecek ne var. Ben sana akşam giderken bizim kızın elbiselerinden iki tane veririm götürüsün. Hadi artık üzülme” demiş.

O akşam annesinin getirdiği güzel mi güzel elbiselerle çok mutlu olan kızın hanım olma sevdası iyiden iyiye alevlenmiş. Sabaha kadar sevincinden gözlerine uyku girmemiş.

Ertesi sabah annesine, Elbiseleri getirdin sağ ol. Ama bunlar hanım olmaya yetmez. Şimdide bana güzel bir çift kundurayla dantelli bir çorap bul getir. Ya da eve gelme diye tembihlemiş.

Dürüye kadın bu işin sonu iyiye gitmeyecek. Ben bu kızın istediklerini her zaman nasıl bulacağım diye üzüle, üzüle Fethi beylerin konağına varıp çamaşır leğeninin başına oturmuş. Başlamış hem ağlamaya,  hem yıkamaya.

Fethi beyin hanımı bakalım çamaşırlar güzelce yıkanıyor mu diye bakmak için gelince dürüye kadının ağladığını görüp sormuş

“Dürüye kadın ne oldu Niye ağlıyorsun?”

DEVAM EDECEK

 

Gam ve telaş sizlerden uzak olsun efendim.

Huzur bulun, hayırla kalın.

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: