• resmi ilanlar
M. Cengiz Poyraz [email protected]

GERDEK GECESİ ( ŞEB-İ ÂRUS)

11.12.2012 00:37:23

 

 

       Hz. Mevlana’nın doğum günü olan 30 Eylül de başlayıp onun sözleriyle gönüllere şifa olmaya çalıştığımız yazılarımızın sonuncusunu vefat tarihi olan 17 Aralığın arifesinde bu gün yayımlıyorum. Makamı âli olsun.

       1273 yılının sonbaharıydı. Zamanın kutbu, ariflerin sultanı, büyük mütefekkir Hz. Mevlana, artık son yolculuğuna çıkmak üzere yatağa düşmüştü.

      Selçuklu devletini kedere gark eden bu hastalık üzerine Sultanın emriyle devrin ünlü hekimleri tedaviyi üslendiler. İlaç üstüne ilaçlar yapılıyor, lakin ateş düşürülemiyor, Nabızdaki düzensizlik giderilemiyordu.

      Hastalığının son günüydü. Ziyaretine gelen yakın dostu Sadrettin Konevi mübarek ellerini öperek gözyaşları içinde kendisine acil şifalar dilemişti.

       Mevlana; Allah size acil şifalar versin. Âşıkla Maşuk arasında kıl inceliğinde bir gömlek kaldı. Bunu da soyup çıkarmamı, Hakk’ın vuslatına kavuşmamı, Nurun nura kavuşmasını istemiyor musun? Dedi.

      Sonra da: Ben bedenden soyundum, O hayalden. Şimdi vuslat mertebelerinin burcunda salınmaktayım.

      Ne bilirsin iç dünyamda nasıl bir padişahla düşüp kalkmadayım. Sen şu sararıp solan benzime bakma. Benim demirden bir ayağım var.

      Gerçeği görerek ölen aşıklar, Allah huzurunda şeker gibi erirler. Bir başka işveyle tatlı, tatlı ölürler.  Diyen gazelini söyledi.

 

      Eşi Kerra hatun “ Keşke yüzlerce yıllık ömrünüz olsaydı efendim. Dünyayı hakikat ve mana incileriyle doldursaydınız.” Demişti de, bu söz üzerine Mevlana; “Niçin yüzlerce yıllık ömür hatun. Sen bizi ne sandın? Biz ne Firavun ne de Nemrud’uz. Biz başkalarına faydalı olalım diye bu Dünya zindanında kaldık. Yoksa kimin neyini çaldık, kime ne kötülük yaptık ki bu zindanda bu kadar uzun mahpus kalalım” demişti.

 

     Tarih 17 Aralık 1273 pazardı. Mevsim kış olmasına rağmen, parlak bir güneş ağır aheste Konya’nın batısındaki Takkeli dağlara doğru süzülüyordu. Büyük sultan, huzur içine uzandığı yatağında, dudaklarında Kelime-i Şahadet, vuslat anını bekliyordu.

     Ya Rabbi; Bu ne bekleyiş, bu ne özlem, bu ne tatlı bir ölüm anıydı…

     “Canı sen aldıktan sonra, ölmek şeker gibi tatlı.

      Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı  candan daha tatlı.”  Diyen Mevlana, akşama yakın güneş dağlarda gurup ederken, fani âlemden, beka âlemine kanat açtı.

 

      “Güneşi burada batıyor görüyorsun ama, o aslında başka bir yerde doğmaktadır.” Demiş, Kur’aı Kerim de  ALLAH’A DÖNÜŞ olarak bildirilen ölümü: Sevgilinin sevgiliye kavuşması,Yani düğünü, o günün gecesini de GERDEK GECESİ – Visal ( ŞEB-İ ÂRUS)  olarak ifade etmişti.

       Son günlerinde söylediği bir gazelinde:  “Öldüğüm gün, tabutumu omuzlar üzerinde gördüğün zaman, Bende bu dünyanın Derdi var sanma.

       Bana ağlama. Vah, vah yazık deme. Şeytanın tuzağına düşersen, vah, vahın sırası o zamandır.

      Ölüm için ayrılık deme. Ölüm benim için vuslattır. Buluşup görüşmedir.

      Beni mezara koyduklarında elveda deme. Mezar cennet kapısının perdesidir.

      Batmayı gördün ya. Doğmayı da seyret.

      Mezar Hapishane gibi görünse de canın ten hapishanesinden azat edildiği kapıdır.

      Yer hangi tohum düştü de bitmedi? Neden insana gelince bitmeyecek zannına düşüyorsun?

      Bu tarafta ağzını yumdun mu,  o tarafa aç. Çünkü artık hay huydan uzak mekânsızlık âlemindesin”  Diyordu.

 

    “Her günüm cumadır, hutbem daimi.

     Minberim yüceliktir, Maksurem insanlık.”   Diyen Hz. Mevlana’nın Mesnevisi başta olmak üzere bütün eserlerini okumanızı tavsiye ederim.

 

      Vuslatlarının seneyi devriyesin de Kendilerine Cenabı Allah’tan rahmet ve makamlarının âli olmasını niyaz ediyoruz. Allah şefaatlerine nail eylesin. ( Âmin)

  

     Gam ve telaş sizlerden uzak olsun efendim.

     Huzur bulun, hayırla kalın.

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: