• resmi ilanlar
Fatma Marmara [email protected]

24 KASIMIN HÜZNÜ 1.Bölüm

24.11.2013 20:50:49

24 KASIMIN HÜZNÜ

1.Bölüm

24.11.2013

Geçtiğimiz hafta sonu Göynük’ten gelip Pazar günü BOFSAD üyeleriyle birlikte Yedi Göllere fotoğraf çekimine gittik. Daha önce Doğanın Sanatı başlıklı yazımda yazdığım renklerin dans ettiği Yedi Göller bu defa daha bir başka görüntüye bürünmüştü. Ekim ayında Bolu’ya yağan kar bu sene yaprakların çabuk kararıp dökülmesine neden olmuştu. Daha bir mahzundu. Yerler kahvenin tüm tonlarındaki yapraklarla bezenmişti. Ama dallar ve ağaçlar umutla yenibaharı beklemekteydi. Tıpkı atanmayı bekleyen öğretmenler gibi.

Evet, eğitim fakültesinden mezun olup da atanamayan öğretmenleri hatırlatmıştı bana, Yedi Göllerde ki o hüzünlü manzara. Öyle ya bir resim bölümü öğrencisi bu renklerle yoğrularak sanatın tüm aşamalarını, inceliklerini öğrenerek mezun oluyor ama atanamıyor. Zaten en az atanan resim öğretmenleriyken, birde bu bölümü bitirenler atanmayı beklerken, sınıf öğretmeni gibi başka bölümlerden öğretmenlerin bu branş adı altında atamaları yapılıyor. Renklerle dans edemeden çarçabuk kararıp dökülen yapraklar gibi kararmış yok olmuş çoğunun geleceğe dair beklentileri ve ümitleri.

Bu konuda AİBÜ Egitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitim Bölümü Resim iş Eğitimi Anabilim Dalında Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahmut Öztürk Bey’in görüşlerini almak istedim. Sohbetimizde sadece atanamayan öğretmenlerle kalmayıp, onları eğiten öğretmenlerinde 24 Kasım Öğretmenler Gününde, bu günü mutlulukla kutlama yerine, hüzünlerini dinledim.

-AİBÜ geçmeden önce öğretmen olarak görev yaptığınız başka kurumlar var mı?

-Milli eğitimde öğretmenlik yaptıktan sonra AİBÜ’ne geçtim. Dağ köyünde anaokulu, ilköğretim, ortaöğretim, lisede, Ankara’nın yoksul gecekondu semtinde, en lüks semtinde ve en son güzel sanatlar lisesinde öğretmenlik yaparak üniversiteye geçtim. Üniversitede tamamen amacım öğretmenlikte yaşadıklarımı anlatmak ve sorunların üzerine gitmekti. Akademik bir dil geliştirerek okul sorunlarını tahlil etmekti. Bildirilerim makalelerimde hep bu bağlamda olmuştur.

-Hem sanatçı hem eğitimci olarak öğretmenlerin yaşadıkları sorunlara değinebilir misiniz?

-Uluslararası sergileri olan sanatçı öğretmenim.  Beni ben yapan değerlerden birisi de öğretmenliktir ve sanatçı kimliğimden ziyade öğretmen kimliğimi ön planda tutarım. Öğretmen olarak çok büyük sarsıntılar yaşadım ve yaşıyoruz.1980’lerden gelen değerlerin bugüne yansımasındaki çifte standardı görüyoruz. Öğretmenleri çok ağır bir şekilde ezdiler, korkuttular, sendika kuramasın istediler. Öğretmenler yatıyor, 3 ay tatil yapıyor gibi cümlelerle, saldırılarla ezerek toplumdan soyutlamaya çalıştılar. Rotasyonlarla, geçersiz sebeplerle yerleri değiştirildi.  O günler geldi ve bu günlere dayandı.

-Öğretmen olarak yetiştirdiğiniz öğrencilerinizin atanamaması ya da çok az sayıda kişinin atanmasını sizler nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Öğretmen atanabilmek için sürekli KPSS ye giriyor olmuyor bir daha giriyor ya olmuyor ya da çok azı atanıyor. Öğretmene 35 yaşından sonra kesinlikle atanamazsın diyorsun ve yasa ile sınır koyuyorsun ama mollanın atamasına sınır koymuyorsun. Benim 2. Mezunlarımdan pek çoğu 35 yaşını geçti ve artık atanamayacak. Bu aynı zamanda benim emeğime de saygısızlıktır. Benim emeğimin çöpe atılması demektir. O mezun olan öğretmenlere saygısızlıktır. Hayatını ve emeğini yok etmektir. Onlar 4 yıl burada emek verirken, bende onlara 4 yıl emek veriyor, yıllarımın birikimini, değerini onlara aktarıyorum. Bu durum yetişmiş insanları, kültürü yok saymak oluyor. Çağdaş insanın üreteceği kültürü yok etmek demektir.

-Türk Kültürü’nün, bizi biz yapan değerlerimizin gençlere yansımasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz

-Bizi biz yapan değerlerin sözcüklerini de Atatürk söylemiş “ Türk öğün çalış güven”  bu sözcüklerin değeri buralarda anlaşılıyor. Çalışıyor ama atanamadıkları için güvenleri yok oluyor. Atatürk’ün söylediği değerler çok farklı. “Türk Milleti zekidir, Türk Milleti çalışkandır” diyor. Fransız, Alman, İngilizlerden tarihsel anlamda bazı değerlerin gelişiminde bizi hep aptal Türk olarak gördüklerine dair benim aldığım bir takım referanslar da var. Bizim aptal olmadığımızı özellikle Atatürk vurgulamaya çalışıyor. Aslında oradaki vurgu çok önemlidir. Siz çalışıyorsunuz 4 yıl emek vermişsiniz ama atanamıyorsunuz. Zekisiniz ama zekânızı kullanamıyorsunuz. Duyarlısınız, sanatçı bir duyarlılığa sahip birisiniz ama bunu ifade edemiyorsunuz. Dünya tarafından tanınıyorsunuz yaptığınız bir heykel yıkılıyor. Kültürün yıkılması var. Biz üretiyoruz, öğrencimizi yetiştiriyoruz öğretmen olarak ama siz atayamıyorsunuz.

-Bu durum sizin eğitim vermenizi etkileyip, motivasyonunuzun düşmesine neden oluyor mu? Ben bu öğrenciyi de yetiştireceğim ve işsizlere bir yenisi daha eklenecek kaygıları taşıyor musunuz?

-Derse girişimde motivasyonuma bunun kesinlikle yansımasını istemiyorum ama bu ister istemez bizim bilincimizde ötelemeye çalıştığımız bir şey. Elbette dediğiniz gibi kesinlikle var olan, öğrencilerimize yaklaşımımızdaki motivasyonumuzu kıran bir durum. Tabi benim moralimi etkileyip, eğitim ve öğretime yaklaşımımı sınırlamış oluyor. Önceden okul bitirme tezleri yaptırırdım, şimdi KPSS ye çalışsınlar, kazansınlar ve atanabilsinler diye ben projelerimi, tezlerimi geri çekmek zorunda kaldım. Okul bitirme tezlerinde kendini tanıyor, dünya sanatına ve sanat tarihine bakıyor her alanda pek çok şeyi araştırıyor, araştırmaya yöneliyor. Üniversite de öncelikle eğitim öğretimden ziyade araştırma yapmaları, kendilerini geliştirmeleri, bilim ve sanat üretmeleridir tamamen asıl olan.

Devamı yarın

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: