• resmi ilanlar
Fatma Marmara [email protected]

FIRÇA VE KALEMLE PAYLAŞIMLAR 13. Bölüm

24.09.2012 01:01:01

FIRÇA VE KALEMLE PAYLAŞIMLAR

 XIII.Bölüm

24.09.2012

 Urfa sergimiz ve yolculuğumuz da gördüklerimi, duyduklarımı, yaşadıklarımı aktardığım yazı dizimin 13. bölüm.

 

Küçük dostlarda edindim burada 12-15 yaşlarında. Işıl ışıl gözlerinin içi gülen, çekingen ama kısa bir süreliğine de olsa her gün gelip, beni görüp de giden. Onların bazıları fırında çalışıyor ellerinde kebap ve pide tepsileri ile bazıları da kâğıt şişe topluyor el arabaları ile geliyorlardı. Hayatın mücadelesine çok erken başlamışlar. Öyle ya sayı olarak bir evde oldukça kalabalıklar, 6 dan aşağıya çocuğu olan yok gibi. Urfa sizi sevdi diyorlar utangaç bakışlarıyla, bende Urfa’yı ve Urfalıları sevdim.

Sokakta yürürken Hello sesleri sağdan soldan ulaşıyor kulağıma ve gülümseyerek merhaba diyorum, o zaman anlıyorlar ben yabancı değilim. Genelde yanımda Kürtçe ya da Arapça konuşmamaya dikkat ediyorlar. Fatma Hanım anlamaz Türkçe konuşun diye de birbirlerini ikaz ediyorlar. Yabancılık çekmemem için ellerinden geleni yapıyorlar.

  

Gündüz sergiyi açık bırakır, bir taraftan da gezebilirim diye düşünüyordum. Ama güvenlik yoktu, arkada ki sanat atölyesinde çalışan arkadaşlardan da sürekli bu konuda yardım istemek olmuyordu, bu da benim kısıtlı zamanımda görebildiğim kadar yer gezebileceğim anlamına geliyordu. Sergiyi boş bırakamayacağımı anladım bazı yaşanmışlıklardan. Örneğin bir akıl hastası geldi tabloların boyalarını tırnağı ile kazımaya ve vurmaya başladı. Hemen içeriden arkadaşlar koşarak müdahale etti.

  

Sergi kapanış saati gelir gelmez beni yalnız bırakmayan dostlarımla beraber göbekli tepeye gittik. Heyecanım doruktaydı ilk yaşanmışlığın başladığı bu noktada. Asırlar öncesine ziyarete gitmiştim, sessizce selam verdim, sanki oralarda koşuşturuyor, konuşuyorlardı ben anlamasam da kullandıkları dilleri. Bir an ben geldim bilmem kaç kuşak sonraki torununuz diyesim geldi.

  

Tarihe yolculuk yapmak böyle bir şeydi işte. M.Ö. 11 bin yılları, cilalı taş devrinden kalan dünyanın en büyük ve en eski tapınma merkezi, boyları 3 ile 6 m. arasında değişen, 40 ile 60 ton ağıtlığında T biçiminde sütunlar ile çevrilmiş geniş bir alan. Dikili taşların üzerindeki, akrep, aslan, tavşan, ördek yılan gibi resim ve kabartmalar o dönemde yaşamış bu insanların sanattaki ustalığını gösteriyordu. Nasılda yapmışlardı o kabartmalı figürleri? Nasılda kesip yontmuşlardı o kayaları?  Avcı- toplayıcı ve henüz hayvanları bile evcilleştirmemiş bir toplumun yaşadığı görüşündeydi uzmanlar. Yüksek bir tepede kurulu bu yerden ayrılmak istemedim ama Haleplibahçe’yi de görmek istiyordum.

  

Halil’ür Rahman Gölü’nün yakınında ki gördüğüm manzara, beni bu defa tarihin bir başka sayfasına götürüverdi. Muazzam bir sanat eseri duruyordu karşımda. 4mm2 ebadında Fırat nehrinin orijinal taşlarından yapılmış M.Ö 132- M.S. 244 yılları arasında olduğu düşünülen dünyanın en kıymetli mozaiği.

  

Dört Amazon (kadın savaşçı) kraliçesinin (Hippolyte, Antiope, Melanipe ve Penthesileia) isimleri Grekçe yazılmış ve av sahnelerinden görüntüler resmedilmişti. Ayrıca aslan, panter, at, sincap, keklik, ceylan, bitki ve ağaçlarında yapıldığı bu mozaik resimlerde doğadaki tüm renkler kullanılmış ve yine renklerin tonları ile gölgelendirmeleri bile verilmişti. Minicik taşların birleştirilmesiyle yapılmış ve yaşanmışlıkları anlatan dev tablolar tüm ihtişamı ile duruyordu karşımda. Amazon villası, alttan ısıtmalı hamam ve geometrik villa ortaya çıkmıştı, asırlar öncesinden kalarak günümüze gelen bu kazıda. Akşam alaca karanlığı ile birlikte bizimde bu eşsiz yerden ayrılma vaktimiz gelmişti. İstemeyerek vedalaştım bu muazzam sanat eseri ile.

                                                                                                          Devam edecek

Fatma Marmar

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: