• resmi ilanlar
Fatma Marmara [email protected]

FIRÇA VE KALEMLE PAYLAŞIMLAR 7. Bölüm

13.08.2012 23:01:01

 

FIRÇA VE KALEMLE PAYLAŞIMLAR

 VII. Bölüm

13.08.2012

 Urfa sergimiz ve yolculuğumuz da; gördüklerimi, duyduklarımı, yaşadıklarımı aktardığım yazı dizimin 7. Bölümü

  

Yeşillikler içinde ki Nizip’den geçerek, Birecik’e geldik. Karşımızda büyük bir köprü ve altında akan Fırat Nehri, hemen köprüde fotoğraf çekmek için durduk. Türkiye’nin en verimli ve su potansiyeli en yüksek ırmağı olduğunu okumuştum.

  

Kollarından biri, Erzurum’un Dumlubaba Dağı’nda ki kaynaktan, bir diğer kolu Sivas Kösedağ’ından  doğan bu nehir, Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman ve Gaziantep’ten, Suriye; ardından da Irak topraklarına doğru akmakta. Türkiye sınırları içinde kalan bölümü 1263 km. uzunluğundadır. Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik, Karakamış bu nehrin üzerinde ki en büyük barajlardır.

 

Kıyamet alametlerinden bahsedilen hadisler de (Müslim, Fiten, 29)Fırat Nehri’nin sularının çekileceği, altından bir dağ ortaya çıkacağı, insanlarında bunu almak için vuruşacağı belirtilmiş. Bir an buralarda yaşanan çatışmaları her gün duyar hale gelince, beklenen o zaman, şu an ki içinde bulunduğumuz zaman mı? diye düşünüyor insan. Birecik barajını ve suların altında kalan Halfeti’yi dönüş yolculuğuna bıraktım.

 

Urfa ‘ya girişi gösteren levhayı görünce, heyecanım bir kat daha arttı. Beynime kazımak istercesine her bir görüntü karesini pür dikkat izlemeye başladım.

  Duble yolda ilerliyoruz, şehrin içine doğru, yolun her iki yanı ve ortası da ağaçlarla bezenmiş. İlerledikçe renk renk güller hoş geldiniz dercesine size eşlik etmekte. Güzel, ferah, bakımlı bir şehir olduğu daha girişinden kendini belli ediyor. Bir şehrin girişi ve ilk izlenim çok önemlidir, bir dergi veya kitabın kapağı gibi. Şehrin içine doğru ilerledikçe tarih fışkırdığını görebiliyorsunuz, her bir köşesinden.

  

Antep ve özellikle de Nizip’ten itibaren Urfa’nın da her tarafında, merak ettiğim, fıstık ağaçlarını görmeye başlamıştım. Ağırlık olarak fıstık ve zeytin ağacı olmasına rağmen, incir, nar ve diğer tüm meyve ağaçları da mevcuttu buralarda. Demek ki her tür yetişebiliyor da peki neden bu kadar çorak ve çıplak kalmış buralar. Evliya Çelebi Seyahatnamesin de

 “ Urfa ile Halep arasında başımıza güneş değmeden, ağaçların gölgesinde giderek yolculuk yaptık" demiş.

  

Gerçek ortada, doğayı ve geleceği düşünmeden yapılanların sonucu, işte bu duruma getirmiş buraları.  Şimdi ise bu konuda çok daha duyarlı davranıyor buranın halkı. Görüştüklerimin büyük bir çoğunluğu da bu görüşte birleşmekte ve ne oldu bizim ağaçlarımıza diye soruyorlar, soruyorlar da cevabı kendileri de veremiyorlar.

 Bolu’dan geldiğimizi duyanlar ve bizim oraları bilenler, biz Bolu’nun yeşilliğine hayranız diyorlar. Buraları da ağaçlandırmaya çalışıyoruz ve daha çok ağaçlandırmalıyız diye de belirtiyorlar.

  

Baraj ve sulama kanallarının yapılması ile daha çok sulu tarıma ağırlık verilmiş. Buğday, mercimek, mısır, pamuk ağırlıkta ve vazgeçilmezleri biber, patlıcan, domates, kavun, karpuz gibi ürünler ekili geniş, bereketli topraklarında. Derler ya “kuru dalı diksen yeşerecek adeta”  işte buralarda böyle durumda.

                                                                                                 Devam edecek

Fatma Marmara

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: