• resmi ilanlar
Fevzi Saçlı

EĞİTİM

11.05.2013 00:11:24

 

  Konu olarak milli eğitim bakanlığını seçtim. Âmâ bazılarının milli kelimesine uyuz olduğunu bildiğim için milli kelimesini kullanmadım. Sıcaklarda başladı ki çok rahatsızlık veren uyuza yakalanmasınlar diye özellikle milli kelimesini kullanmaktan uzak durdum.


                Bizim milli eğitim anlayışımız; Belli erginliğe erişmiş olan bizlerin,görevi milli eğitim bakanlarımız vasıtasıyla yeni yetişenlerin topluma hemen uyum sağlayabilmesi ve de toplumu bir adım daha ileri götürebilmeleri için lüzumlu olan uzay çağı bilgi ve becerisiyle donatarak toplumda yerlerini almalarını sağlamaktır.

                Esas amaç bu olduğuna göre, bu hususta bu gayeye ulaştıracak bütün fikirlere açık olunması gerekirken, ortaya atılan fikirlerin uygulanabilir veya uygulanamaz olduğuna bakılmaksızın, bu fikrin kendisiyle aynı kayıkta seyahat edenlerden birinden geldiysedaha doğrusu aynı parti mensubu,olanlardan biriyse, ne ala, aksi takdirde, hemen tu kaka denip çıkılmamalı bana göre.

Ve de bununla kalınsa iyi hemen yargısız infaza başvurularak fikir sahibi en yakın ağaca asılarak ipi çekiliyor. Belirli bir süre sonra fikrin doğruluğu anlaşılınca da ipini çekenlerin hiç biri ortalarda görünmüyor. Hatta bir adım ileri gidilerek fikir sahibinin asıldığı ağacın dibinde yas tutulmaya başlanıyor.

Her halükarda milli menfaatler bir yana atılarak, parti mensubiyeti geçerli kılınıyor. İşte yıllardır böyle bir karmaşayla karşı karşıyayız. Bunun için bazı bakanların zaman zaman çıkış yaptığı da gözlenmiyor değil? Gözleniyor. Ama bu davranış yelpazeyle sisi dağıtmaya kalkışmak gibi bir şey oluyor.

Ve de bu davranışı yapan bakan bey akrep gibi intihara zorlanıyor.

Peki, biz başta belirttiğimiz gayemize ne kadar yakınız? Ona bir bakalım.

                Evet, bu memleket ne çekmişse ve de ne çekiyorsa milli eğitimden çekmiş ve de çekmeye devam ediyor.Bu düşüncemi fotoğraf makinesi gibi sadece gördüğünü resimleyen insanların anlaması oldukça zordur. Ancak röntgen cihazı yaradılışlı insanlar anlayabilir.

                Bunu sizlere şöyle izah edeyim.

                Meyve ağacını dikmekte amaç nedir? Meyve vermeye başlayınca meyvesinden yararlanmak değil mi?  Bu amaç başka türlü nasıl izah edilebilir?

                Bir de bizim ektiğimiz fidanlara bakın, meyve veren dallarını hep bahçenin dışına doğru geliştirmiş. Dolayısıyla meyvelerinden gelip geçen faydalanırken bizler avcumuzu yalıyoruz.

                Bu milletin bu fidanları meyve verecek hale getirinceye kadar tüm imkânlarını kullanmasına karşılık meyvesini başkalarının yemesine tahammül edemiyor insan.

                Doktor yetiştir. Sağlık hizmetini başka millete versin.Pilot yetiştir başka milletler için çalışsın. Mühendis yetiştir. Emeğini başka milletlere kiralasın. Kaptanlarımız başka milletlerin gemilerinde çalışsınlar. Vs. Vs.

                Bu da gösteriyor ki bizim eğitim sistemimizde bir şeyler eksik. Bu eksikliğin de herkes farkında olmaya farkında ama çaresini bulmaya yeltenen yok, tabii başta milli eğitim bakanları.

İnanın şüphe etmeye başladım. Planlar başkaları tarafından hazırlandığı için milli eğitim bakanlarının inisiyatifini kullanacak, iğnenin deliği kadar bir alan bırakılmamış olduğundan, başbakanın bakan olarak atamasından, şöyle böyle oyununda olduğu gibi Fatma sen oyundan çık denilinceye kadar kırmızı plakalı arabayla gidip gelene, hem de isminin başına milli eğitim bakanı ekleyerek hitap ediyoruz.

İnanın unvan hastası bir milletiz. Bunun için bir arkadaşım ; “ Abi bir garibanı süründürmek istiyorsan, adamılayık olmadığı halde önce altı ay müdür yap. Sonra da o görevden uzaklaştır. Ondan sonra o adam müdürlükten aşağı bir makamı kabul etmeyeceğinden bir ömür boyunca sürünsün.” Derdi rahmetli.

İlim akarsu gibidir. Şayet kendi bağını bahçeni sulama konusunda başarısız oluyorsan mutlaka bir yerlere akıp gidecektir. İşte bizim milli eğitimde, ilimin kendi bahçesi için lüzumunu anlatamıyor anlaşılan. Japonlar ne denli ilmi çalışma yaparsa yapsın yine de kürkçü dükkânına dönüyor vakit geçirmeden. Bizdekiler öyle mi?

Bizim şarkıcı türkücüler oğlunu veya kızını okutmak için dışarı gidiyor. Para suyunu çekti mi, Türkiye’ye dönüp iki konser verip hasılatını alıp geri oraya dönüyor. Kendi içimizde yetişenler bile bizi kaz olarak gördüğüne göre el âlem görmez mi?      

Ayrıca asimile olmaya çok yatkın millet olduğumuzu kim inkâr edebilir? Elin oğlu bizleri asimile etmek için dilimizden başlamış. Ve de bu konuda epeyce de mesafe de kat etmiş.

Good morning ile giriş yapmışlardı. Ortamı uygun bulunca, daha da hızlandırmak için yabancı dilde söylenen şarkıları moda haline getirdiler. O da yetmiyormuş gibi temelin sağlam olması için bayramlarda yabancı şarkılar söyletir oldu okullarımız.

Eğitimcilerimiz kusura bakmasınlar ama bizim bayramlarımız, bize kendi dilleriyle şarkı söyletenlerin, ellerindenyakamızı  kurtardığımızdan dolayı bayram oldu. Bunun bilincine varın artık. Hiç olmazsa milli bayramlarda kendi dilimizle bayramımızı yapalım.

Birde günlük çıkan gazetelerimizin bulmacalarına bakın. Orada ana olmuş Mader. Adamlar arı gibi çalışıyorlar. Maalesef dilimiz, tüm komşu devletler yetmiyormuş gibi deniz aşırı memleketlerinde bombardımanı altından.

Bazı dilbilimcilerin  dilimiz için Batı Hun devletinin kağanı Çiçi gibi mücadelesini etseler de ne yazık ki dertlerini özellikle devleti yönetenler duyuramadığı için kahroluyorlar.

Sağ olsun yöneticilerimiz. Sayelerinde dilimiz aşureye döndü. Sakın yanlış anlamayın. Aşureye benzedi benzemeye ama şekeri unutulmuş. Şekersizde yenmiyor ki.

                Hun İmparatoru Mete han tüm Çin’i işgal etme imkânına sahip olduğu halde, milletim asimile olup milletlikten çıkmasın diye Çin’i işgal etmeyip vergi almayı tercih etmiş. Başka bir Türk devleti Tabgaçlar, Türklerin asimile olmaması için Çinlilerin dini olan Budizm’i yasaklamışlar.

                Bunu hafife alanlar çıkabilirler. Ama şunu unutmasınlar ki Tarih; Geçmiş günleri aksettiren bir aynadır, tabii ders alabilenlere. Ve de iki bin yılı aşkın bir süre önce bu inceliğin farkına varan liderler de var. İki bin sene sonra durum meydanda, anlaşılır gibi değil doğrusu.

                İşte çifte vatandaş olan Türklerin çocuklarının durumu, üç kuruş çıkar uğruna ay yıldızlı formayı giymesi için adeta yöneticilerimizi yalvartıyorlar. Civciv yumurtadan çıkmış da yumurtayı beğenmemiş.

                Birde memlekete geldiklerinde tüm basın peşlerinden koşuyor. Adamı yere göğe sığdıramıyorlar. Ay yıldızlı formayı giymeyi ar edilenler bu ülkeyle de ilişkilerini kessinler bari.

Çok hoşuma giden bir fıkrayla konuyu özetliyeyim istiyorum. Bir tarihte gözünün biri kör olan adam bir hastaneye başvurur. Niyeti teknolojinin aşama kaydetmesinden faydalanıp göz nakli ameliyatı yaptırmaktır. Muayeneler yapılır. Arkasından ameliyat yapılabilmesi için gerekli testlerde yapıldıktan sonra adam ertesi gün ameliyata alınır.

Her şey saat gibi giderken bir aksilik ameliyathanedeki gözlerden hiç biri adamın gözüne uymaz. Doktorlar şaşırıp kalırlar. Neyse kısa bir bocalamadan sonra bir skandala meydan vermemek için adamın gözüne bir öküzgözü takarlar. Başarılı olmazsa bünye kabul etmedi diyerek meseleyi geçiştirecekler. Ama adamı servise aldıktan iki gün sonra bandajlarını çıkarınca ameliyatın başarılı olduğunu görürler. Adamı on beş gün sonra son bir kontrolden geçirmek koşuluyla taburcu ederler.

On beş gün sonra adam hastaneye gelir. Doktorlar hemen etrafını çevirerek ; “ Nakil yapılan gözünden memnun musun?Diyesorunca, adam; “ Memnun olmaya memnunum ama nedense nakil yapmış olduğunuz şu göz hep ahıra bakıyor .” der.

Her ne kadar bu yazımda dışarda bulunan vatandaşlarımızı tenkit ediyor gibi görünüyorsam da gerçekte onların bu durumda ki kabahatleri devede kulak sayılır, Milli eğitim bakanlığı yapan zatı muhteremlerin yanında.

Osmanlı hükumetlerinden birinde milli eğitimden sorumlu Lüleburgazlı Emrullah Efendi şaka ile “ Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim.” Demiş. Şimdiki milli eğitim bakanları ise bir eli yağda bir eli balda olduğu için sıkı sıkıya vatanına milletine bağlı bir nesil yetiştirecek programlar yapmıyor veya yapamıyorlar.

Daldan dala atlayarak örnekler sundum. Eğitime ne denli önem verdiğimizi göresiniz diye.

                                               HOŞÇA KALIN

                                                                          FEVZİ SAÇLI

 

 

 

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: