• resmi ilanlar
Fevzi Saçlı

ALTIN DİŞLİ MEHMET HOCA

10.11.2012 00:50:34

 

Kurtkulağı köyünde Mehmet hoca diye bir imam vardı. İmamlık ücreti köylü tarafından muhtarlık vasıtasıyla ödenen gerçekten hem nüktedan hem de gerektiği zaman, hiç çekinmeden taşı gediğine koyabilen kıvrak bir zekâya sahip olan bu hocamız, köyde imamlık yaptığı yıllarda her hafta en az bir iki defa biz gençlerin gitmiş olduğu kahvehaneye gelip en azından yarım ile bir saat arasında bir süre ziyaret ederdi.

 

Kurtkulağı köyü, eski köylerin, savunma gayesiyle sırtını bir tepeye veya bir dağa dayadığı gibi bir tepeye dayadığından dolayı, mahalleleri hep dağın yamacında olduğundan belli bir yaştan sonra alışkın olmayan bir insanın bir eve ulaşması oldukça yorucu olduğu halde namazdan çıktıktan sonra, Mehmet hoca buna hiç aldırış etmeden köyde ne kadar hasta erkek ve kadın ayırt etmeden ziyaretine giderdi. Yani Mehmet hoca gerçekten çok enteresan bir insandı.

 

Bir gün gençlerden biri, hocam, hiç çekinmeden hep doğruları söylediğin için köylü seni istemiyor. Kimseyle yüz göz olmadan köyden ayrılsan iyi olur deyince, rahmetli Mehmet hoca:

- Delikanlı vallahi ben köyden çok memnunum. Söyle de benden memnun olmayanlar köyü terk etsinler diyerek taşı gediğine koymuştu.

Yine bir gün, Mehmet hoca, namaz çıkışında cemaate dönerek ; “Arkadaşlar, İkindi namazı, iki vakitte kılınır. Bir, akşama iki buçuk saat kala, bir de akşama iki saat kala kılınır. Bu konuda siz neye karar verirseniz. Ben ona göre hareket edeceğim. İster akşama iki buçuk saat kala, isterse iki saat kala namazımızı eda edelim. Karar sizin diye cemaate sordu. Cemaat, Akşama iki buçuk saat kala kılalım” diye kara verince mutabakat sağlanarak cemaat dağıldı.

Bu zaman mutabakatından haberi olmayan hacı emmi ertesi gün ikindi namazını kaçırmıştı. Zaten eskiden beri Mehmet hocaya muhalefetiyle tanınan hacı emmi, namaz sonu cami cemaatinin çay içtiği, caminin yanındaki kahveye hışımla girip doğrudan Mehmet hocanın masasına yönelip ona; “ Sen  ne kadar kendini beğenmiş ukala bir adamsın yahu? Namaz vaktini kendi başına nasıl değiştirirsin ?” diye gürledi. Hacı emmi ufak tefek biriydi. Ama sesi de o denli yaralayıcı idi.

Daha önce Mehmet hoca ile mutabakata varan cemaat adeta iki cami arasında kalmıştı. Bir yanda hem köylüleri hem de yıllardır cemaat arkadaşları olan hacı emmi diğer yanda sevmeseler de zaman konusunda mutabakat temin ettikleri Mehmet hoca, olduğu için ses çıkaramadılar. O anda ben de orada buluyor ve de konuya başından sonuna kadar biliyordum. Diğerlerinin sesinin çıkarmaması üzerine, köy yerlerinde büyüklerin işlerine karışmak terbiyesizlik olarak nitelendirilmesine rağmen her şeyi göze alarak müdahale etmek  zorunda kaldım ve de; “Hacı emmi, esas olan saat komutanın saati olduğundan bu kutsal yerdeki komutan da hocam olduğuna göre kendini onun saatine göre ayarlasana da gelmiş hocaya kızıyorsun” deyince, hacı emmi sesini kesip bir köşeye oturdu.

Bende bu konuda malumat sahibi olduğum için değil, İş Mehmet hocaya hakarete kadar dayanınca olaya müdahil olmak zorunda kalmıştım.

İmamı azamın talebelerinden imamı Ebu Yusuf ile imamı Muhammed bu ikisine İmameyn denir. Bunların görüşüne göre 100 cm olan bir çubuğun gölgesi öğle vaktinin evvelinde 10 cm ise, bu bölge 110 cm olunca öğle vakti bitmiş olur. Yani ikindi vaktine girilmiş olur.

İmamı azama gelince, o da talebelerinin aksine, bildirilen çubuğun gölgesi 210 cm olunca ikindi başlamış olur diyor.

İş de Hacı emminin Mehmet hocayla ihtilafa düştüğü mesele buradan kaynaklanıyordu. Ama bu konuda Hacı emminin bir bilgisinin olduğunu da sanmıyorum. Ben bu konuda daha yeni bilgi sahibi oldum.

………………………………………………………………………………..

Yine rahmetli hocamızın, gençlerin gittiği kahveye geldiği bir gündü. Ben masama davet ettim. Maksadım, diğer masada kağıt oyunu oynayanların toparlanmaları için vakit kazanmaktı. Benim masanın yanından geçerken adeta, kağıt onayanlara ben geldim dercesine biraz yüksek sesle

- Sağ ol Fevzi Bey, ben şöyle orta tarafa oturayım dedi yüksek sesle. Tabii bu süre içinde diğer arkadaşlarda kendilerine çeki düzen vermişlerdi. Allah var köyün gençleri de hocamıza saygıda kusur etmezlerdi. Hocamıza çay söyledik. Hocamız tavşankanı çayını yudumlarken inceden inceye de bizleri taşlıyordu. Böylece bir saate yakın sohbet ettik. Sonunda hocam cebindeki köstekli saati çıkarıp şöyle bir baktıktan sonra, sala vaktinin yaklaştığını görünce,

– Gençler sizinle sohbete doyum olmaz. Ama sala vakti gelmiş benim kalkmam gerekiyor diyerek kalktı ve de kapıya doğru yürüdü. Tam kapıdan çıkarken de öyle bir laf etti ki, anlayana taş gibi anlamayana düş gibiydi .Adeta bir saatlik konuşmasının özetiydi dudaklarından dökülen bu son sözleri..

– Gençler; Ben her hafta, en az bir veya iki kez sizlerin ziyaretine geliyorum. El insaf, sizde hiç olmazsa haftada bir kez iadeyi ziyarette bulunun diyerek çıkıp gitti.

Hocamız, attığı taşla kafamızı kırmıştı adeta. Ama anlayan kim? Hocanın çıkmasıyla birlikte kağıt oyunu oynayanlar, kaldıkları yerden çoktan başlamıştı oyunlarına. Gören görmeyen arkalarından atlı geliyor sanırdı. Sanki durmak yok yola devam demişlerdi. Hocanın sözleri bir kulaklarından girip öteki kulaklarından çıkmıştı adeta. Zaten duymak istemeyenler kadar kimse sağır olamazmış derler ya ne kadar doğruymuş meğer.

Oyun oynamayanlardan biri hiçbir şey anlamamış olacak ki yanıma yaklaşıp bana

-Hoca ne dedi yahu diye sordu. Ben de ona

-Cuma namazına çağırıyor salak. Hala anlamadın mı? Haydi, Yürü git de hocamıza iadeyi ziyarette bulun deyince hemen yanımdan uzaklaştı. Gidemezdi, belki de namaz kılmasını bile bilmiyordu. Ama biliyormuş havasında görünmeye çalışıyordu.

Hocadan bu attığı taşın rövanşını almak için bir hafta sonra köyden sekiz genci toplayıp yatsı namazından sonra hocanın evine gittim. Hocanın çocukları Ceyhan’da okuduğundan, evini köye getirmemişti. Kendisi bekâr olarak caminin yanında imam evi olarak inşa edilen evde kalıyordu. Kapıyı çaldım. Hoca kapıyı açtı. Açtı açmasına ama karanlıkta benim tek olarak geldiğimi sanarak

-Ooo Fevzi Bey hoş geldin dedi ve kapıyı kapatarak içeri dönecekti ki, ona,

-Arkadaşlarla gelmiştim hocam deyince mahcup bir şekilde kusura bakmayın gençler deyip yarı açık kapıyı tam olarak açıp gençlerin tamamını içeri aldı. Bu kadarını da beklemediği her halinden belli olan hoca gençleri içeri alırken, ben tam rövanşı aldım. İadeyi ziyarette bulunmak için geldik diyecektim ki, hocamız her zamanki nüktedanlığıyla bir kontra atak yaparak karşılık veriverdi hemen;

-Gelin gelin getirin, geçin geçin oturun. Burası imam evi, ne yen, ne de götürün, diyerek ziyaretin daha ilk dakikasında elimizi ayağımızı bağlayıvermişti.

Güya hocanın haklı serzenişini anlamamış görünerek üste çıkmak istemiştik hocamıza karşı,

-Siz bize iadeyi ziyarette bulunmuyorsunuz diye serzenişte bulunmuştunuz. Bizde gerçekten sizin bu konuda haklı olduğunuza kanaat getirerek iadeyi ziyaret bulunmaya geldik demekti maksadımız. Maalesef amacımıza erişememiştik. Âmâ bu arada hiç olmazsa hocadan birkaç puan alarak elimiz boş çıkmayalım hocanın evinden dediysek de hocamız bekâr olmasına rağmen hemen çay yapmak için girişiminde bulununca buna da gönlümüz razı olmadığından hocamızdan izin alarak iyi geceler temennisinde bulunarak elimiz boş olarak hocanın evinden ayrıldık. Sonra da arkadaşlar birbirimizden ayrılarak evlerimizin yolunu tutmuştuk, hem de boyumuzun ölçüsünü alarak.  

Nur içinde yat hocam. 

HOŞÇA KALIN

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: