• resmi ilanlar
Fevzi Saçlı

GAVUR ÇOCUĞU BIRAK ONU

03.11.2012 00:33:25

 

Aşırı esmer olduğu için köylünün gara Vahide dediği fırıncının hanımı Vahide hanımın, köyde oturulabilecek kiralık bir evi olduğundan köye gelen her bayan öğretmen şayet şehre gelip gitme yapmayacaksa onun evine kiracı oluyordu. Bazıları belediyenin minibüsüyle köye gidiş geliş yapmayı tercih ediyordu.

 O yılda Cevdet öğretmen ve eşi Necla hanım kiralamıştı Vahide teyzenin evini. Necla hanım ev hanımıydı. Dilek ve Özlem isimli ikide kız çocukları vardı. Ayrıca Cevdet öğretmenin kız kardeşi Ayşe de yanlarındaydı. Ayşe becerikli ve bir o kadar da gözü açık bir kızdı. Çok zekiydi.

Fakat Cevdet öğretmenle Necla hanım anlaşamıyorlardı. Ama “kol kırılır yen içinde kalır” diye bu anlaşmazlıklarını dışarıya karşı belli etmemeye çalışıyorlardı. Zaman geçtikçe bir testinin dışarıya su sızdırdığı gibi aile içindeki bu anlaşmazlıklar dışarı sızmaya başladı.

Derken derken herkesin diline düşmüşlerdi. Köy küçük yer olduğundan dolayı böyle bir haber anında her tarafa yayılırdı.

Bütün yakın olan konu komşu ara bulmak için araya girdilerse de Necla hanım ikna olmuyordu. Kimseyi de dinlemiyordu. Nuh diyordu da peygamber demiyordu. Sonunda Necla hanım evi terk edip Adana’ya gitti. Böylece ev içindeki bu şiddetli geçimsizlik aleniyet kazanmış oldu.

Adana’dan da gelip aracı oldularsa da onunda bir faydası olmadı. Necla hanım bu evliliği kafasında bitirmişti bir kere. Necla Hanım dilek ve özlemi de düşünmüyordu. Boşanacak olurlarsa bu iki sabi sübyan resmen analı babalı yetim olmayacaklar mıydı? Gurur yüzünden düşünmeden verilen kararlar o iki yavrucağa bir hayat boyu ıstırap olacaktı.

Necla Hanım bu evliliğin bir daha bir araya gelinip de devam etmemesi için bütün köprüleri atmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. İşe bunun içinde öğretmenin silahının bulunduğunu kendisinin hayati tehlike içinde olduğunu ileri sürerek şikâyette bulunmuştu. Kendi aklınca giderayak yapabildiği kadar tahribat yapmaya çalışıyordu.

Bir gün aniden bir Jandarma ast subayı yanındaki askerlerle gelip Cevdet öğretmenin evini kuşattılar. Ellerinde arama izni olduğu için evi aramaya koyuldular. Onların geleceğini tahmin eden Cevdet öğretmenin kız kardeşi Hatice, Cevdet öğretmenin ruhsatsız tabancasını evden alarak Vahide teyzenin evine getirmişti. Oradan da pencereden bir başkasına uzattılar. Evin arkasından Cevdet öğretmenin tabancası bir anda yok oldu.

Cevdet öğretmenin evinde tabanca bulunamayınca, Necla hanım, bu kez de  “Ev sahibinin evine saklamış olabilir.” diye şikâyet edince, jandarma ast subayının emri üzerine erler Vahide teyzenin evini aramak için geldiler. Cevdet öğretmen Vahide teyzeye içeri almaması için işaret etmemesine rağmen Vahide teyze onları içeri aldı. Cevdet öğretmen arama emrinin sadece kendi evi için alındığını bildiği için arama yaptırmamasını işaretle anlatmasına rağmen Vahide teyzeye derdini anlatamamıştı. Şayet kendisi, “Elinizde arama emriniz var mı?” dese Necla hanımın eline bir koz daha vermekten korktuğu için bu işi kaşla gözle halletmeye çalıştıysa da başarılı olamamıştı.

Jandarma astsubayı kanunsuz bir şekilde Vahide teyzenin evine girip aramaya başladı. Vahide teyzenin okuma yazması yoktu. İşte bundan dolayı, kanunu nizamı bilmeyen bir köylü kadın olmasından yararlanan astsubay didik didik her tarafı arıyordu. Neticede Jandarma astsubayı ararken Vahide teyzelerin tabancasını buldu. Vahide teyzeye karşı pis pis sırıtarak “işte buldum.” dedi. Vahide teyze ne bilsin? Hemen astsubayın elindeki tabancaya sarılarak  “Gâvur çocuğu bırak onu. Onu öğretmenin tabancası sanma. O bizim kendi tabancamız. Yani biz kala kala kaldı da, bir öğretmenin tabancasına mı kaldık? Oğlum biz onu bir eşek yükü para vererek aldık.” dedi. Jandarma ast subayı tabancanın ruhsatı olup olmadığını sordu. Vahide teyze “Ne ruhsatı oğlum diyebildi ancak. Anlaşılan ruhsat falan yoktu. Vahide teyzeyi dinleyen olmadı. Tabancayı alan jandarmalar tutanak tutarak tabancayı alıp arabalarına götürüp koydular.

Bu arada hiç bir şeyden haberi olmayan köyün fırıncısı olan Vahide teyzenin beyi Abdurrahman bey, ha gayret de gayret fırınında ekmek yapıyordu. Elinde arama emri olmadan fırıncının evinde arama yapıp tabancasına el koyan jandarma astsubayı çakı bulmuş çocuk gibi sevinerek fırıncının evinden ayrılıp fırına geldi. Adeta ağzı kulaklarına varıyordu neşeden.

Yaptığı işin kanunsuz olduğunu bildiği halde bunlar nasıl olsa bir şey bilmiyorlar. Bunlara yuttururum. Bende başarılı bir iş yapmış olurum diyordu kafasından. Ve de hakikaten yutturmuştu da. Gerçekten de körler ülkesinde tek gözlüler canavar olmuştu. Zafer kazanmış komutan edası vardı duruşunda.

Fırıncıya selam verdikten sonra, “Haydi Abdurrahman usta işini bitir de seninle karakola gideceğiz” dedi. Abdurrahman usta şaşırmıştı. Jandarmalık ne işi olabilirdi ki. Çünkü olayların gelişmelerinden habersizdi Abdurrahman usta. İşini bitirdikten sonra astsubayın anlatmasıyla her şey gün ışığına çıkmıştı.

Necla Hanım, beyi olan Cevdet öğretmeni mahkûm ettirerek intikam almak üzere yola çıkmıştı. Ama olaylarla hiçbir alakası olmayan Abdurrahman usta çekiyordu ceremesini.

İşin sonunda Abdurrahman usta bir süre hapis yattı. Bu arada tabancası da güme gitmiş oldu. İşin özeti demek ki “kömürcüyle dost olanın eline kara bulaşırmış” Bunu unutmamak gerekiyormuş meğer.

Sonradan Cevdet öğretmen, Abdurrahman ustanın güme giden tabancasının yerine fırıncının evinin arka penceresinden alınıp götürülerek sırra kadem basan, sonradan getirilen tabancasını vermeye kalkışsa da gözü gönlü bol olan Abdurrahman usta bunu kesin kes kabul etmedi.

Sokrates ne kadar haklıymış. Çünkü  o “ Kesinlikle evlen, karın iyi ise mutlu kötü ise filozof olursun.” demişti asırlar önce.

HOŞÇAKALIN

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: