• resmi ilanlar
Fevzi Saçlı

DELİ VELİ DAYIM

04.08.2012 00:24:56

Çukurova’nın kurtuluşu sırasında cereyan etmiş en büyük muharebe olarak isimlendirilen Mercin harbine iştirak eden ve de söylenenlere bakılınca bayağı da yararlılıklar gösteren, annemin de dayısı olan Deli Veli bundan elli iki yıl önce vefat etmişti.  

Deli Veli dayım oldukça enteresan bir kişi idi. Annemin anlattığına göre Belli bir yaşa gelince her delikanlı gibi o da evlenmiş. Bir yıl sonra da çocuğu olmuş. Son derece mutlu bir evliliği varken bir yıl sonra bu mutluluğun üzerinde kara bulutlar görülmeye başlamış. Ve de Veli dayımın canından çok sevdiği iki hafta önce hastalanmış olan kundaktaki oğlu ilk akşamdan ölmüş. Veli dayım yıkılmış adeta. Ama acısını içine gömüp kimseye belli etmemiş.

Herhalde istiklal savaşında kazanmış olduğu deli unvanı boşuna verilmemiş olacak ki Veli dayım çocuğunun ölümünü hiç umursamaz görünüp sabaha kadar horul horul uyuyormuş gibi yatağa girmiş. Ve de sabaha kadar gözünü kapatmadığı halde, sabahleyin uykudan uyanır gibi gerneşerek uyanmış gibi yaparak, sabaha kadar çocuğu için uyumayıp ağlayan eşine dönüp

- Ben her çocuk doğup ölümünde sabaha kadar ağıt dinleyemem. Bundan sonra sen benim anam bacımsın diyerek kadını boşamış. Ondan sonra da ölünceye dek hiç evlenmedi.

Yukarıda da bahsettiğim gibi Deli Veli dayım çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla gerçekten de çok ilginç bir insandı. Sanırım iki metreye yakın boyu ve kırk sekiz eli numara olan ayaklarıyla herkesin dikkatini çekecek bir beden yapısı vardı. Özel yaptırmadığı taktirde ayağına giyecek ayakkabı bulması imkansız olduğundan, hep halk arasında yemeni diye isimlendirilen bir çeşit ayakkabı giyerdi. Çocuğu ölüp de hanımını boşadıktan sonra müzmin bekar olarak hayatını idame ettirdi. Şavkiye köylüleri son nefesini verinceye kadar onu ne aç ne de açık bıraktılar. Herkesin mutfağı ona açıktı. Tüm köyün kadınlarının dayısı olup onu hikayelerde anlatıldığı gibi kuşun sütüyle beslediler.

Devamlı olarak üst üste iki şalvar giyerdi Bir yere gittiği zaman birini çıkarır diğer şalvarı pijama olarak kullanırdı

İşte bu Veli dayım hayatta dünya malına hiç değer vermemiş Harbin bitiminde tüm nimetlere sahip olma imkanı olduğu halde hiç bir şey sahibi olmamış. Yaşadığı köy olan Şavkiye köyünde, zürriyetinden kimse olmamasına karşın, elli iki sene önce ölmesine rağmen onun unutulmamış olması herkes tarafından sevilen bir kişiliğe sahip olmasının bir ifadesi olmalı.

Bir gün şehirde ikamet eden, köylünün bağrında beslediği tefeci köye gelir. Doğru köyün kahvehanesine uğrar. Yaz mevsimi olduğundan herkes kahvenin dışında oturmaktadır. Tüm köylü ağa dedikleri bu tefeciyi görünce el pençe divan durup oturması için yer gösterirler.. Ağaya çaylar söylenir. Çaylar gelir, içilmeye başlanır.

Köylü nasıl hürmet etmesin, adam, anadan doğma üç kağıtçı. Hem köylüyü faizle soyuyor. Hem de ipini atlayan biri olursa da şehirde kurduğu dostluklar sayesinde ipini atlayan köylünün başının belası oluyordu.

Bir gün önce kendine itiraz etmeye kalkan bir köylüyü, şehre giderken görünce, ağa cebinden çıkardığı mektubu o kişiye vererek,- mektubu İlçe Jandarma kumandanına vermesini söyler. Adamcağızda itiraz etmeksizin mektubu alıp cebine koyar. Ağa memnu. Ama mektubu alan kişi işkillenir. İçine bir kurt girer. Acaba jandarma kumandanına ne yazdı ağa diye. Ve şehre varınca,  merakını yenemeyip bir köşeye çekilip mektubu açıp okur.

Mektupta

-Saygıdeğer komutanım mektup hamili kişiyi hem bir şeye benzet hem de bir şeyi bahane edip içeri at.Yarın ben gelince çıkarırsın.Dünyanın kaç köşe olduğunu anlasın D........... Komutan sen de o işi olmuş bil Hiç meraklanma gönlünü hoş tut.. Selamlar Yarın görüşürüz. Diye yazıyor.

Adam mektubu hemen yırtar ama yine de korkar. Çünkü arsızdan, arını, namussuzdan da namusunu koruyacaksın diye diye, işini bitirir bitirmez köye döner. Ağa, sabah mektup verdiği adamı köyde görünce şaşırır. Mektubunun göndermiş olduğu yere ulaşmadığını hemen anlar. Çünkü hain haflı olur ya. Bizim ağada aynı her an kafasında kırk tilki dolaşmasına karşılık hiç biri diğer tilkinin kuyruğunu bile göremiyor.

Bu durumda foyasının meydana çıkması ağayı oldukça sinirlendiği halde öfkesini gizleyip

-Nasıl şakaydı ama? Bayağı korktun değil mi?Diyerek arayı yumuşatmaya çalışıyor .        

Öyle bir kıvrak zekaya sahip ki anlatılacak gibi değil.Adamı görene, bukalemunun özelliklerini sayıp dökmenize gerek kalmayacağı muhakkak.Anında bulunduğu ortama uyum  sağlayarak hiçbir şey yapmamış gibi davranabiliyor.adam.Yani adamın ar damarı çatlamış.

İşte ağa böyle bir adam. Şayet köylü ağaya hürmet ediyorsa pekte sevdiğinden değil. Şerrinden korktuğundan ona hürmet ediyor. Ne yapsınlar? O köye gelip de vaaz vermeye başlayınca köylüler istese de istemese de dinliyorlar onu. İşte o vaazlardan biri başlıyor.

Bir yandan çaylar içilirken, yavaş yavaş sohbet dedikleri vaaz yine başlar. Ama adı sohbet. Çünkü ağadan başkası konuşmuyor. Ağa çaktırmadan alacaklı olduğu kişilere elenseler çekiyor. Alacağını tahsil edip edemeyeceğinin kafadan hesabını yaparken bir yandan da alacağını tahsil edemeyeceği kişilerin tarlalarına nasıl el koyabileceğinin hesabını yapıyor.

Hiç kimsenin zevk almadığı sohbet böyle devam ederken, köyün ağası nereden duymuşsa duymuş Amerika’da ki bir olayı, adeta Amerika’dan ayağının tozuyla yeni gelmiş gibi ballandıra ballandıra anlatmaya başladı bu duyduğu olayı. Herkeste, ağayı koyunun kaval dinlediği gibi can kulağıyla dinliyordu. Çünkü eli mahkumdu. İsterse dinlemesin. Neticede tilkinin dönüp dolaşıp gideceği yer kürkçü dükkanı değil miydi? Köylü vatandaş da oldukça kurnazdı. Dinliyor görünmesine rağmen kim bilir aklı neredeydi.

Elbette açık kapıyı kapatmayı istemiyordu. Hep ağaya hak verircesine başlarını sallıyorlardı. Köyün ağası da eline mikrofon geçmiş politikacılar gibi hep atıp tutuyordu. Değinmediği konu bırakmıyordu adeta. Gerçekte köylü ağayı değil parayı dinliyordu. Ağa Karun gibi zengindi. Elbette köylü onu dinleyecekti. Çünkü zaman zaman ona işleri düşüyordu. O da onların işlerini görüyordu. Ama onu dinlerken gösterilen özeninde ifrata kaçtığı alenen belli oluyordu.  Ağa

-Amerika’da bir yerde yol yapılıyormuş fakat Yolun geçtiği yerde bin yıllıktan daha yaşlı bir ağaç varmış. Yol gelip ağaca dayanmış diye söze başladı. Sonrada.

-Aferin şu Amerikalılara. Ağaca kıyamamışlar. Ne yapalım diye bir yılı aşkın bir süre düşünmüşler. Sonunda ağacı kesmeden ağacın içinden tünel gibi yol açarak Problemi çözmüşler.

-Herkes helal olsun heriflere diye taktir hislerini belirtirken. Dinleyiciler arsında bulunan deli Veli dayım dayanamayıp

-Bir dakika beni dinler misiniz ey millet diyerek söze başladı? Geçen gün nehre balık avlamak için gitmiştim Elimde topu topu yarım lokum (Dinamit) vardı. Ya Allah deyip nehre attım. Balık toplamaya hazır vaziyette nehrin kenarındayım. Çok geçmeden benim dinamit patladı. Ben balık toplamak için beklerken, birde ne göreyim? Nehrin yüzeyi balık Parçalarıyla doldu. Meğer ben lokumu atınca sekiz bıyığın (balığın mahalli ismi) biri hemen onu yiyecek sanıp mideye indirmiş. Ve de dinamit patlayınca,  zavallı balık param parça oldu. Irmağın yüzünde balık parçalarıyla doldu deyince orada bulunan köylülerin tamamı birden, dünyanın en büyük senfoni orkestrasının bile gıpta edeceği bir şekilde hep bir ağızdan Deli Veli dayıma koro halinde

-Veli dayı amma attın ha..deyince , deli Veli dayım hepsine birden

-Ulan P............... Dokuz koyunun  doymadığı  yerden dokuz araba ot biçene inanıyorsunuz da bana neden inanmıyorsunuz ? Nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmek size yakışıyor mu Allah aşkına ? Hepiniz kimin sobası yanıyorsa onda ısınmaya çalışan çıkarcılarsınız. Diyerek gerekli dersi verip oradan ayrılırken tüm köylü arkasından ağu yutmuş tavuk gibi baka kaldılar. 

HOŞÇAKALIN

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: