• resmi ilanlar
Fevzi Saçlı

ÇAL OĞLUM RIFATI

14.07.2012 00:40:26

Ekonomik güçlükler dolayısıyla kısalttıkça kısaltılan düğünler neredeyse iki saat gibi bir süreyle sınırlandırıldı. Meşakkatli olan eski düğünlerden eser kalmadı. Düğün evlerinde kazan bile kaynamaz oldu neredeyse. Misafirler düğün salonunda ağırlanıyor. Bu ağırlamada bir meşrubat yüz gram civarında da bir pasta ikram da bulunuluyor. Bazen da karambola gelip bunu bile bulamayan misafirler oluyor. Sonra da tüyleri yolunan tavuklar gibi hediyesi alındıktan sonra salon kapısından uğurlanıyorlar.

 

Eskiden okuntu namı altında bir peşkir veya bir baş örtüsü veya bir kumaş parçası gönderilerek düğüne davet edilirdi eş dost.

 

Sonrada davet sırasında belirtilen düğün tarihinden önce at arabası olan köylülere haber verilir, toplu olarak leçe denilen bölgeye odun getirilmeye gidilirdi. En azından on beş yirmi araba odun getirilirdi düğün evine. Bu odun getirme adeta gençler arasında bir yarışmayı andırırdı. At arabalarında ses çıkaran çampara denen bir saç parçasıyla övünürlerdi. Bu çampara iyi ses çıkarması için arabanın dingili yağlanırken mutlaka gazla temizlenirdi. Atların çekim gücü ve süratleri her zaman bir övünç kaynağıydı.

 

Bunun akabinde düğünde ikram edilen yemekler için tüm konu komşu bir olup yufka ekmek yaparlardı. Böylece her şey ikmal edildikten sonra başlangıç tarihinden itibaren davul zurna eşliğinde üç gün sürecek olan düğünün meşalesi sayılan bayrak merasimi olurdu.

 

Bu bayrak merasimi perşembe günü millet camiden çıkınca hep beraber düğün evine gidilir. Anası babası sağ olan biri düğün evinin önündeki en yüksek bir ağacın üzerine çıkarılır ve de orada uzunca bir kamışa bağlanmış olan bayrak ile yine aynı kamışın ucuna bir soğan ve de bir ayna bağlanırdı. Sonra da, Oraya çıkan analı babalı kişi üç kere “Evliler ergenler izninizle” diye aşağıdakilere seslenir. Aşağıda toplanmış olanlarda hep bir ağızdan “İznimiz seninle” derler. Bundan sonra ağacın üzerine çıkarılmış olan kişi bayrak olan kamışı en yüksek dallardan birine sıkı bir şekilde bağlar. Ve de bir kilit vurur. Bağlama işlemini bitirince de, Peygambere salavat diye aşağıdakileri ikaz eder. Bir kısmı salavat getirirken diğerleri tabancalarını çeker ateş etmeye başlarlardı.

İşte bayrak çekildikten sonra tabancayla ateş etme faslı adeta bir yarışı andırır. Bu an köyde tabancası olanların tabancalarının boy ölçüştürüldüğü andır. Maazallah tabancası tutukluk yapan rezil oldu demektir.

Bu işlemleri yıllarca yapmış olanların, şayet sorsanız yapılan bu işlemlerin ne ifade ettiğinden bihaber olduğunu görürsünüz.

Tabii bayrağın ne ifade ettiğini demeye hacet yoktur. Ama bayrak bağlı olan kamışa takılan soğanın bereketin simgesi, aynaya gelince her şeyin açık berrak olduğunu, bu evliliğin saklı gizli olmadığını, kamışın bağlanırken kilitlenme meselesine gelince kilit de bekaretin sembolü olarak düşünülmüş. İşte bütün bunlar benim köyümün bir töresi olup öteden beri uygulanıp gelmektedir. Ve de bundan böylede sanırım devam edecektir.

Bayrak düğünün başladığını gösteren en büyük işarettir. Daha önceden anlaşılmış olan davulcu ve zurnacılar sanatlarını icra etmeye başlarlar. Genelde eskiden beri davul zurna çalıp düğünlerimizi şenlendiren bu kişilere abdal denirdi. Şimdilerde sanatkâr denmeye başlamışlar. Kendileri de abdalı kabul etmez olmuşlar. Tabii anlamını anlamadıklarından kabullenmiyorlar.

Halbuki abdal; Allah hariç her şeyden vazgeçmiş ibadete dalmış kişilere dendiğini bilseler bu isimden kaçarlar mı hiç?

Bu abdallar zurna eşliğinde çalmaya başlarlar. Düğüne gelen misafirleri davul zurna çalarak karşılarlar. Gelen misafirde ekonomik durumuna göre çaba adı altında abdala bir para verir. Bazıları oradakilere gösteriş yapmak için abartılı bir bahşiş atar. Kendince hava atmış olur.

Bayrak çekildiği akşam, bütün konu komşu orada hazır bulunur. O akşam komşu düğünüdür, tüm komşular arkasından atlı geliyormuş gibi içer de içer. İçkiye alışık olmayanların çoğu küfelik olur ilk akşamdan.

Ertesi gün ve ondan sonraki günlerde gelen misafirleri ağırlayan bir gün önce orada küfelik oluncaya kadar içen konu komşular olur. 

Havalar müsait ise bahçeye masalar kurulur. Gelen misafirler düğün sahibine hayırlı olsun diyerek bir süre otururlar bu sırada kurulmuş olan çay tezgahından çaylar kahveler ikram edilir. Sonra da içki içmek isteyenler yavaş yavaş yengeç gibi masalara doğru kaymaya başlarlar. Bu kez seyyar bayilik yapan içki satanlar masalara yaklaşırlar. Onlardan alınan içkiler masaya dikilince bundan sonraki kısım tamamen düğün sahibi ve yakın akrabalarına ait oluyor.

Masaya öncelikle bardaklar, çatal kaşık ekmek su servisi yapılır. Arkasından hemen patates kızartması nar ekşili salata, yoğurt ve kuşbaşı kebap servisi yapılır. Sonrada içki içenlerin talepleri doğrultusunda tavuk kızartılarak ve buna benzer mezeler gelir.

Bu arada, düğün evinden herhangi biri, içki içenlerden birinin düğününde aşırı isteklerde bulunarak eziyet etmişse, şimdi eziyet etme sırası ona geldi demektir. Bu aradaki samimiyetten kaynaklanan şakalaşmadır. Maksat hoşça vakit geçirmektir. Lekesiz beyaz tavuk istemek gibi 

Arada sırada davul zurna eşliğinde düğüne gelmemiş olan arkadaşlarının evlerine de gittikleri olur içenlerin. Hem arkadaşlarını alırlar hem de bir tavuk alarak düğün evine dönerler.

Bazen ortadaki davul zurnacıyı pay edemeyip ille benim masada çalacak diye diklenen sarhoşlar arasında kavgalarda çıkar. Bu durum düğün sahibini epeyce yorar. İşte böyle bir düğünde masalarını kurmuş içkilerini yudumlayan kahramanlarım başlarlar içmeye. Evlenecek delikanlının halasının oğlu olan Mustafa bünye itibariyle oldukça zayıf olması dolayısıyla üç dört bardak içkiyi fondip yaptıktan sonra bayağı sarhoş olur. Konuşurken peltek peltek konuşmaya başlar. Davulcuları masaya çağırır. “Oğlum bana Rıfat’ı çalın bakalım” der. Davulcuyla zurnacı birbirlerinin gözlerinin içine bakarlar. Zira böyle bir hava bilmedikleri gibi duymamışlardı da. Davulcuyla zurnacı ne yapacaklarını şaşırmış bir haldeyken Mustafa sızmıştı. Tacettin hemen devreye girerek “Tamam kardeşim tamam, siz şimdi gidin biraz sonra biz dağılırken masaya gelirsiniz” diyerek abdalları davul isteyen diğer masaya gönderdi. Bir süre daha alkol aldıktan sonra masadan kalkmaya karar verdiler. Yalnız dağılmadan önce davul zurna eşliğinde Şu Fırat türküsünü de söyleyip öyle kalkalım diye anlaştılar. Davulcu ve zurnacıyı masaya çağırdılar. Fırat türküsünü çal dediler. Davulcu zurnacı Fırat türküsünü çalmaya başlayınca bunlarda masada çakır keyf olanlarda türküye eşlik ederken, Mustafa birden ayılarak “Kitapsızın çocukları bende bu türküyü istemiştim. O zaman neden çalmadınız da şimdi çalıyorsunuz?” diyerek masanın altını üstüne getiriverdi. Masadakiler Mustafa’yı da alarak Fırat =Rıfat türküsünü söyleyerek evlerine dağıldılar.  HOŞÇAKALIN

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: