• resmi ilanlar
Fevzi Saçlı

ABİSİYDİ

16.06.2012 00:49:37

 

Vaktiyle kasabamızda  yaşayan, yüz metrelik bir yol yürüse kırk cilt kitap olacak kadar hikaye uydurabilen, yani sizin anlayacağınız her an için habbeyi kubbe yapacak kadar yetenekli, suskun halinde inşaat işçisi, konuşturunca hanlar hamamlar sahibi sanılan Kemal ağa, bu yeteneği dolayısıyla tüm kasaba sakinlerince sevilirdi. Konuşmayı seven Kemal ağa konuşmaya başladı mı bütün dertler o an için unutulurdu. Çünkü Kemal ağanın ağzından bal damlıyordu. Ama onu konuşturup da bir kaç saat onun sohbetini dinleyerek hoşça vakit geçirmenin ne kadar zor olduğunu da bilmeyen yoktu. Zira kafasını saran biri olmazsa kolay kolay konuşmaz ve de çayını içip kahvehaneden çıkar giderdi. İşte bunun için Kemal ağa kahvehaneye girince, herkesin kahvehaneye doluşmasından dolayı öncelikle kahveciler zevkten dört köşe olurlardı. Kahveci için Kemal ağa bulunmaz bir nimetti. Onun için Kemal ağa hangi kahvehaneye girerse girsin kahve müsteciri tarafından ilgiyle karşılanır. Hiç kimseye çaktırılmadan Kemal ağadan çay parası asla alınmazdı. Müşteriler açısından da Kemal ağanın sohbetini dinleyebilmek başlı başına bir şans olduğundan, Kemal ağaya kahve müstecirinin dışında müşteriler tarafından da izzet ikram her zaman kırıla giderdi.

 

Bir ses sanatçısının, türküye başlayabilmesi için kemancı nasıl yol gösteriliyorsa, Kemal ağayı konuşturabilmek için de birinin yol açması gerekirdi. Yıllar yılı bu hep böyle olduğundan tüm kasaba sakinleri bu durumu bildiği için onu konuşturabilecek yetenekte birinin gelmesini beklerlerdi kahvehanede. Becerisi olmayan birinin onu konuşturmaya kalkışması onun kahvehaneden kalkıp gitmesine sebep olabilirdi.

 

Türkiye’nin diğer yörelerindeki mevcut kasaba kahvehanelerinden hiç bir farkı yoktu bizim kasabanın kahvesinin de. Normal bir taşra kahvesiydi. Topu topu dört beş masa vardı kahvehanede. Ama tamamı doluydu. İşleri bitiren tüm kasabalı bu kez de ekmeğini taştan çıkarmaya çalışıyordu. Nasıl olduysa birden, beklenmedik bir şekilde, Kemal ağa içeri girince kahvede, hem kağıt oynayanlar hem de taş oynayanlar hemen oyunu bırakarak Kemal ağanın etrafında büyük bir halka oluştururlar. Çaylar söylendi. Garson çayları getirdi. Herkes çayını alıp, yudumlamaya başladı bile. Şimdi sıra geldi Kemal ağa ile sohbete. Ama nasıl?

 

Kemal ağayı konuşturabilmek için, birinin bir bahane bulması gerekiyordu. Yani yukarıda da dediğimiz gibi, şarkıcıya yol gösteren kemancının görevini üstlenecek birinin gelmesini bekleyen müşteriler pür dikkat kapıyı kolaçan ediyorlardı. Kemal ağaya da bunu hissettirmemeye azami özen gösteriyorlardı. Ama birinin Kemal ağaya suya sabuna dokunmadan yol göstermesi gerekiyordu. Ama bu nasıl olacaktı? Ama bir türlü yol gösteren biri çıkmıyordu. Bu kadar adam Kemal ağayı konuşturmak için çaresizlik içinde kıs kıs kıvranırken, birden içeri çuvaldız İrecep girdi. Ve de anında kahvenin havası değişiverdi. Çünkü kemal ağaya yol gösterecek adam tam zamanında gelerek, sıkıntılı geçen an son bulmuştu artık. Kemal ağanın anahtarı bulunduğu için herkesin memnuniyeti yüzünden okunuyordu. Ve de etrafı çembere alınmış Kemal ağayı görünce, çuvaldız İrecep hemen

-Dayı belediye başkanıyla Angare gitmişsin. Biliyorum yorgunsun. Ama ne yaptınız Allah aşkına Angarede? Bir anlatıversene diyerek Kemal ağanın bam teline basmış oldu. Kasabanın Kemal ağası kendini biraz ağırdan satarak

-Ne olacak İrecebim ? Gidip geldik işte. Bizim çuvaldız İrecep duru mu? Arının deliğine çöp soktu ya, onun sonucunu alacak mutlaka.

-Yok yahu öyle durup dururken Angareye gidilir mü? Yani bayram değel seyran değel eniştem beni niye öptü mü diyeceğiz yani? Arkadaşlar dayım çok şey biliyor. Ama bizden gizliyor deyince, Kemal ağanın etrafında halka oluşturan tüm kahvedekiler, maestronun işaretini bekleyen senfoni orkestrası gibi hep bir ağızdan

- Anlatsana be dayı deyiverdiler. Bunun üzerine

- Madem istiyorsunuz deyip sandalyesine şöyle iyice bir yerleştikten sonra başladı anlatmaya.  

 - Geçen gün başkanım beni çağırdı. - Haydi oğlum Kemal arabayı çekte seninle bir Ankara yapalım dedi.

- Baş üstüne başkanım deyip gidip arabayı alıp hemen servise çektim. Güzelce bir temizlettim. Ne de olsa Angareye gideceğiz. Başkanın arabası pırıl pırıl olmalıydı. Sonrada deposunu fulladım. Lastiklerini kontrol edip hemen makama geldim. Koşarak başkanın makamına varıp yola çıkabileceğimizi söyledim. Bizim başkanın yanında götüreceği evraklarla şahsi eşyalarını kaptığım gibi bir çırpıda arabaya getirip bagaja yerleştirdim. Başladım başkanı beklemeye. Ama mümkün mü ? Başkanın makam odasından çıkması. Çünkü bizim vatandaş dert küpü kardeşim. Dertleri hiç bitmez ki. Bir de o kadar cahiller ki adam diplomasını kaybetmiş. Doğru başkanın makamına geliyor. Tarlasını su basmış yine doğru başkanın makamına koşuyor. Oğlunu yahut da kızını işten çıkarmışlar. Doğru başkanın yanına koşuyorlar. Kardeşim şu memlekette belediye başkanlığı yapmak o kadar zor ki inanın tarif edemem. Kemal ağa havasını da atmadan edemedi.

- Çünkü ben işin içindeyim ya onun için biliyorum.  Vallahi ben olsam bir gün bile tahammül edemem. Ama bizim başkan çok merhametli bir adam. Tek gayesi var. O da insanlara faydalı olmak. Babası rahmetlikte duyduğuma göre ona vasiyet etmiş.

- Kimseyi incitme. Herkese faydalı ol diye.

Bu arada bekledim. Bekledim. Başkanım gelmeyince, başkanımı ziyaretçilerin elinden kurtarabilmek için aklıma bir plan geldi. Hemen koşarak başkanın odasına girdim ve de – Başkanım seni telefonda sayın başbakanım arıyor. Sekreter yanlışlıkla yardımcınızın odasına bağlamış dedim. Başkanım önce şaşırdı. Sanki başbakan odaya girmiş gibi hemen ceketini düğmeledi. Sonrada ne yapacağını şaşırmış bir halde misafirlerine bir şey demeden kapıdan fırladı. Tam yardımcısının odasına doğru koşacaktı ki ben hemen başkanıma yanaşıp,

-Sayın başkanım başbakan falan aramıyor. Ben seni şu münasebetsiz ziyaretçilerin elinden kurtarabilmek için uydurdum. Deyince önce bana çok kızdı. Ama sonradan da

- Oğlum Kemal hakikaten çok akıllı birisiymişsin yahu. Ben de nasıl kurtulurum şunların elinden diye kıs kıs kıvranıyordum içerde. Ankara’ya gideceğimi söylediğim halde bir türlü yerlerinden kalkmıyorlardı. İnan benim de takatim kesilmişti dinlemekten. Seni Allah gönderdi benim imdadıma oğlum. Sen bu  kafayla okusaydın bu memlekete başbakan olacak bir adam olurmuşsun Aferin be oğlum. Nereden geldi aklına bu cinlik?. Gerçekten bu kurtuluşumu sana borçluyum dedi.

Aşağıya inince biraz önden koşarak hemen başkanın kapısını açtım Başkan biner binmez de arabanın kapısını kapatıp bende direksiyona geçtim. Ve de arabayı depikledim. Al Allah delini zapt eyle kulunu kabilinden sürüyordum. Başkanım mutluydu. Tabii onun mutlu olması beni de mutlu ediyordu. Başkanın odasındaki misafirleri düşünüyordum hep. Adamlarda şaşırmışlardı. Koca başbakan kendi belediye başkanlarını arıyordu. Hani ya belediye başkanları da yabana atılır bir adam değildi. Onlar, herhalde başbakanın bir sıkıntısı olmalı ki onu Ankara’ya çağırıyor diye düşüne dursunlar.

 

Nasıl oldu anlayamadım Gülek rampasını ve Tekir yaylasını geçip Pozantı’ya gelmiştik bile.. Aniden arkadan bir ses işittim. Bu benim başkanın sesiydi.

- Kemalim yavrum bir kendin pişir kendin ye’cinin önüne çekte birlikte bir yemek yiyelim dedi

- Tabii efendim deyip başkanımın dediği gibi bir kendin pişir kendin ye’cinin önünde durup, koşarak hemen başkanımın oturduğu tarafa geçip kapısını açtım. Onu indirince kapıları kapatıp onun arkasından gidip başka bir masaya oturdum. Bu durumu gören başkanım bana oldukça kızdı.

-Buraya gel beraber yiyeceğiz. Öyle ayrı gayri olur mu dedi. İşte arkadaşlar helal süt emmiş adam böyle olur. Ne de olsa asil bir ailenin evladı. Ayrıca bunun yanında sağ olsun başkanım beni de çok severdi. Hakkını inkar edemem. Sonra dönüp kendin pişir kendin ye işletmecisine iki kilo pirzola at dedi. Dönüp bana da;

-Oğlum Kemal bu pirzola böyle kuru kuru gider mi Allah aşkına.? Git şuradan bir rakı al da, et’le birlikte bir iki duble içelim de kendimize gelelim dedi.

İşte ne olduysa o anda oldu. Dinleyenlerden biri daha fazla dayanamayıp

- Dayı senin başkanın hacı değil mi ? Hacı içki içer mi deyince, herkes hoşafın yağı kesildi derken, bizim zatı muhterem anında gaf yaptığını anlayıp

- Ben başkanım mı dedim yaho?. Öyle mi dedim Allah aşkına?.Yok yaho başkanım değil, onun abisiydi benim bahsettiğim. Deyip parazit yapana da aşırı derecede kızarak, sonra ne oldu anlatmayıp, oradakileri merak içinde bırakıp gitti. 

Orada oturanlar

-  Ne yaptın oğlum ? dedilerse de, iş işten geçmişti ne yazık ki.

27.7.2009

HOŞÇA KALIN

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: