• resmi ilanlar
Fevzi Saçlı

ŞU BİTLİ ATLET KİMİN ?

18.05.2012 00:12:23

1956-1957 Öğretim yılında Erzincan askeri lisesinin açtığı giriş sınavlarına girmiştim. Bize o

gün okul, şimdi ise duyduğuma göre üçüncü orduya tahsis edilmiş sarı kışlanın bahçesinde toplanmamızı söylediler. Tüm imtihana girenler bir aradaydık. Sonradan öğrendiğime göre yüzbaşı rütbesinde biri mikrofonun başına geçti ve de imtihanda başarılı olanları aday numarasına göre okumaya başladı.

O kadar insanın gürültüsü patırtısı arasında yüzbaşının benim aday numaram olan kırk bin yüz yetmiş bir dediğini zor duyabildim, hem de kazanacağımdan hiç ümidim yokken.

Ümidim yoktu çünkü imtihandan iki gün önce Asya gribine yakalanmış, Erzincan’ın meşhur Trabzon caddesinde kaldırıma yığılıp kalmıştım. Henüz yeni tanışmış olduğum Fethiyeli Yetik Ferizcan isimli arkadaşım sağ olsun beni önce doktora sonra da otelime götürmüştü.

İki gün sonra da o halimle imtihana girmiştim. Müracaat üç bin kişi, alacakları öğrenci sayısı da üç yüz kişi diyorlardı.

Düşünün bir kere depremden yaralı olarak çıkan Erzincancın halini, o günün şartlarında oldukça kısa bir sürede kendini toparlayıp da, bu kadar insanı yatırabilecek yatak kapasitesine sahip olabilir miydi? Elbette sahip olamazdı. Olamamıştı da.

Orta okuluna da öğrenci alınacağı için sabi sübyan durumundaki çocuklarını tek başına bırakmayan ailelerde çocuklarıyla beraber geldikleri için gelenlerin büyük çoğunluğu yatacak yer bulamadı elbette. O zamanki okul komutanı olan Rahmetli kurmay albay İsmet Barlas aynı gün okulun bahçesi sayılan alana çadırlar kurdurup çocuğunu imtihan için getiren her bir veliye iki battaniye bir yastık vererek bu sorunu hallediverdi. Sanırım kurmaylık buydu.

Kazananların gösterdikleri alanda toplanmasını söylediler. Bende diğerleri gibi söylenen yere geçtim. Okunma faslı bittikten sonra sıraya girmemiz söylendi. Sıraya girdik. Koçun arkasına takılıp giden koyun gibi gidiyorduk. Depo dedikleri bir yere geldik. Durdurdular. Sırasıyla hepimize elbise dağıttılar. Aman Allah’ım bu ne biçim elbiseydi. İnanın on beş yaşındaki iki kişiyi koca bir kış süresince içinde barındıracak ölçülerdeydi. Ayakkabılar dize kadar konçlu amerikan ayakkabısı denen cinstendi.

Buradan da haydi hamama gidiyoruz dediler. Ve de bizleri hamama götürdüler. Hamam da hamamdı yani. Her şey mükemmel ama suyu eksikti. Girmem yok gireceksin. Çünkü askersin.

Ne ise banyo için girdiğimiz hamamda başımıza bir tas su bile dökmeden geri çıktık. Sadece başımıza mı inanın üzerimize bir damla su düşmeden çıktık. Giyindik. Elbisenin içinde kaybolup gitmiştim. Neredeyse SOS alarmı verecektim. Aaa o da ne gözü açığın biri yeni postalımı alıp yerine kendinin eski postalını bırakmış. Buna da şükür.

Neyse bazı yörelerimizde gelin adayını, vücudunda bir araz olup olmadığını görmek maksadıyla gelin hamamına götürdükleri gibi bizi de kontrolden geçirmiş oldular sanırım.

Yatakhane bölümüne geldik. İmtihanın kazanmanın karşılığı, eski Isparta ve Atina site devletlerinde askerlerinin dayanıklılığını artırmak için kamıştan yapılmış yataklarda yatırdıkları gibi bizde dayanıklılık testine tabi tutuluyoruz sandım. Çünkü elimize sadece birer battaniye verip çekip gittiler. Yatakhane bölümünde beş ranza vardı. Onlarda da sınıfta kalmış eniğini yemiş kurt olmuş eski öğrenciler yatıyorlardı. Onların dokunulmazlığının olduğunu o zaman öğrendik.

Devlet her şeyi, ihtiyacın iki katından fazlasını vermesine rağmen, bütün meydana gelen bu olumsuzlukların  müsebbibi, o günkü sınıf subaylarımızın beceriksizliği olarak algılanmalıdır.

Belirli bir süre sonra eski öğrencilerden askerlikle ilgili öğrendiklerimizle bayağı bir askeri öğrenci olmuştum.

Öğretmenlerimizden biri hariç diğerlerinin tamamı rütbeli subay olmaları dolayısıyla, sivil öğretmenimizde dahil olmak üzere, onlardan birini gördüğümüzde veya onlardan birinin bizi çağırması halinde, öncelikle bir esas duruş ve arkasından da selam vermesini öğrenmiştik.

Askeri lise, mezun olup geldiğimiz ortaokullara hiç benzemiyordu. Burada sivil okullardaki unvanlar tamamen değişikti. Mümessil onbaşı olmuş, şube kısım olmuştu. Gece her öğrenci sırasıyla bir saat yatakhane nöbeti tutuyordu. Nöbetten muaf olan sadece bir kişiydi. O da akşamları bizlerden kirli çamaşırlarımızı toplayıp çamaşırcıya verip çamaşırlarımız yıkanıp ütülendikten sonra çamaşırcıdan çamaşırlarımızı teslim alıp bizlere dağıtan arkadaşımızdı.

Bir gün akşam, çamaşırcı arkadaş kirli çamaşırları toplarken, birden yerinden fırlayıp avazının çıktığı kadar bağırıp, topladığı çamaşırlar içinden bir atleti işaret ederek “Şu atlet hangi Eşşoğlu eşeğin ?’’diye bağırmaya başladı. Yatakhane bölümünde kirli çamaşırlarını vermekte olan tüm arkadaşlar şoke olmuştuk. “Ne oldu?” deyince bizim çamaşırcı arkadaş “Daha ne olacak bu atletin sahibi Eşşoğlu eşek bitlenmiş haberi yok” dedi. Bu arada “hangisi?” deyince, atleti pis diye elinin ucuyla tutup kaldırınca, bizim çamaşırcı arkadaş tren çarpmış gibi oldu birden. Kanı donmuştu adeta. Zira o kaldırdığı bitli atletin etek bölümünde kendinin okul numarası işlenmişti. Kaçar göçer tarafı yok o atlet kendinin atletiydi. O gece yarılarına kadar gülmekten yatamadık doğrusu.

Çamaşırcıya teslim ettiğimiz çamaşırlarımızın hem kaybolmaması hem de birbirine karışmaması için çamaşırlarımızın etek bölümünün görünmeyecek yerine okul numaralarımızı iplikle işlerdik. Benim öyle bir el becerim olmadığı için benim çamaşırlara numaralarımı Ali Durmaz diye bir arkadaşım işlerdi.

Ertesi gün, bit meselesi duyulur duyulmaz yatakhane tamamen boşaltılıp ilaçlanmıştı. Akşam mütalaasından (Etüt) sonra kapı ve tüm pencereleri açtığımız halde gece saat bire kadar yatakhaneye girmek mümkün olmamıştı.

HOŞÇA KALIN…

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: