Dikiz aynaları olmayan bir araçlarla yola çıkmak, resmen Azrail davetiye çıkarmaktır kanaatimce. Çünkü karşıdan gelenin sarhoş olacağı gibi arkadan geleninde bir serseri olabileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekir.
Önden geleni tam olarak görürken, arkadan geleni de dikiz aynaları sayesinde,önden gelen kadar net göremesek de yolumuza devam ederken emniyet içinde ilerlememizi sağlarız.
Tarih bilimi de dikiz aynası gibi geçmiş günleri aksettiren bir aynadır. O halde toplumlar da günlük hayatlarını idame ettirirken emniyet içinde yollarına devam edebilmeleri için geriye bakmaları gerekir.
Emniyet içinde yolumuza devam edebilmemiz için , Geride yani mazide, bize ışık tutacak birbirinden güzel örnekler olmasına rağmen,nedense hep kötü örnekleri alıyoruz.
El, Kızılderililere soy kırım uygulayan, sığır çobanlarını kahraman yapmakla yetinmeyip onların hayatlarını beyaz perdeye aktararak,bunu bütün dünyaya kabul ettirmek için uğraş verirken,ömrü savaş meydanlarında geçen muhteşem Süleyman’ımızı sarayın hareminden çıkmayan,hiç bir tarihçinin kabul etmediği biçimde kadın düşkünü biri olarak göstermeye çalışmıyor muyuz?
Keçecizade Fuat paşa, Napolyon geldiğinde ayağa kalmayınca ,Napolyon ;’’Osmanlı sefirine sorun bakalım.Kendini muhteşem Süleyman’ın elçisi mi sanıyor?’’deyince,
Keçecizade Fuat paşa altında kalır mı? ‘’Ona söyleyin .Şayet ben o bahsettiği muhteşem Süleyman’ın elçisi olsaydım,o buraya girmek için benden izin isterdi.’’demiş.
İşte ,tarihte iz bırakmış olan böyle bir padişahı ekranda ne hallere düşürüyoruz?
Tarih denen dikiz aynasından şöyle geriye dönüp bakınca yakın tarihimizde, her türlü kadir bilmezlikle karşılaştığı halde her tür kin ve nefretten daima uzak durmuş büyük ve değerli bir insan olan Rahmetli Mehmet Akif ‘i iyi bir örnek olarak sizlere sunayım.
Paltosunu bir başka arkadaşıyla paylaşan ,Ankara’nın o kuru ayazında paltosuz dolaştığı halde yazılacak istiklal marşı dolayısıyla ödül olarak ortaya konulan beş yüz lirayı almamak için bu yarışmaya girmiyor.
Bizzat meclis başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöverin garanti vermesi sonrasında yarışmaya iştirak ediyor.
Sonradan birinci gelen şiiri dolayısıyla ortaya konulan ödülü,İmamı Azam Ebu Hanefe hazretlerinin ortakları ,uzun süredir Şam’a kervan uğramaması dolayısıyla götürdükleri malları fahiş fiyata satıp,karı paylaşmak üzere durumu İmamı Azama açıklayınca onun;’’O paraya benim elim değmesin.Onu fakir fukaraya dağıtın.’’diyerek kabul etmediği gibi Mehmet Akif de elini sürmeden Hilal-i Ahmer (Kızılay)bünyesinde ,kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Darü’l-Mesai vakfına(İş Evi) Bağışlamış.
Sadece bu mu? Ya İstiklal marşını ’’O artık milletin malı oldu.’’ diyerek, Safahat adlı eserinin dışında bırakmasına ne denebilir?Bu büyüklüğü kim yapabilir?
Peki biz buna karşılık ne yapıyoruz.Senede bir hatırlamayı bile çok görüyoruz.Ama şu da var. Muhteşem Süleyman gibi de yapmadık.
Aman yarabbi, bu ne büyüklük!....
Yerde değil nurda yat .
HOŞÇA KALIN