• resmi ilanlar
Fatma Marmara [email protected]

ONLARIN SANATINDA DOĞAN KADINLAR 1.Bölüm

30.11.2015 00:00:02

Kadın kırsalda ya da kentte yaşasa da her zaman çalışan, üreten evine katkı sağlayandır.

Evine, eşine, çocuklarına hizmet etmeye devam ederken, aynı zamanda aileyi bir arada tutma, koruma çabaları gösterendir. Kadınlar her dönemde sadece anne değil, omuz omuza erkeklere de destek olmaktadır. 

Bütün bu didinip uğraşmalara rağmen, hak ettiği değeri göremeyen de yine kadınlardır.

Kadın olmak, hele bu toplumda gerçekten çok zor!

Benim yıllardır yazılarımda anlattığım gibi AİBÜ Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitim Bölümü Resim- İş Eğitimi Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. Mahmut Öztürk’ün fırçasından akan renklerinde, desenlerinde ve 10 yıl başkanlığını yaptığı BGSD Kurucularından Saadet Söyleyici Yasa tuvalinde, seramiklerinde kadının toplumda ki konumunu, durumunu anlattıkları eserlerini, Ressam Mehmet Yücetürk Sanat Merkezi’nde birlikte açtıkları (18-28 Kasım 2015) sergilerinde bizlerle buluşturdular..

Bu yazı dizimde; “Kadınların” onların eserlerinde nasıl hayat bulduklarını, bu konudaki duygu, düşünce ve izlenimlerini sizlerle paylaşmak istedim.

- Sanatla ilgili düşünceleriniz ve sizin sanatsal yönden burada ki eserlerinizde vurgulamak istedikleriniz nelerdir?

Saadet Söyleyici Yasa: Sanat sevgidir, tutkudur. Bakmak görmek düşünmektir. Resim sanatı da duygu ve düşünceleri renklerle tuvale yansıtmaktır. Sanatın herhangi bir dalı ile uğraşmak insanı zenginleştirir. Dört Mevsim Anadolu resimlerim ve resim içinde ki Anadolu kadın figürlerim, geçmişi hatırlatıyor, bugünü düşündürüyor, geleceğe hazırlıyor. Ben yapıtlarımla bunları vurguluyorum. Dört mevsim Anadolu resimlerim içindeki Anadolu kadın figürleri, üç yıldan beri seramik heykel olarak tuval dışına çıktı. Tuvalde ki Anadolu kadınları benim yaşadığım, gezip gördüğüm, düşündüğüm yerlerden alıntılar ve gerçeklerdir. Seramik çalışmalarımda ise toprak su ile buluştu çamur oldu. Yoğruldu. Benden şekil aldı, bekledi, kurudu. Sonra ateşi gördü, yandı, pişti ve Anadolu kadınları ortaya çıktı.

- Sanatın görevi ve eserlerinizde topluma iletmek istediğiniz mesajları bizlerle paylaşabilir misiniz?

Prof. Dr.Mahmut Öztürk: Sanatın görevi,  en temel insani değerleri yüceltmek ve estetik bağlamda sunmaktır. 1987 yılından bu yana, Dünyayı podyum, Türkiye’yi vitrin olarak göstermeye çalıştığım reklam ve moda dünyasında kadını tüketim nesnesine dönüştürmesine ve kimlik, alt kimlik, üst kimlik, öteki, alanlar, sınırlar gibi postmodernist kavram pratiklerine tepki koyan,  “Podyumlardan Vitrinlerden” ve “Podyumda Dayak Yiyen Asyalılar” temalı resimler yapıyorum. “Podyumlarda”, “Vitrinlerde” sergilerimle özdeşleşti. Hep bu sürecimde podyumu Dünya, vitrini ise Türkiye ya da en yakın coğrafya olarak değerlendirdim.

-Tablolarınız ve seramik çalışmalarınızı oluşturan figürlerinizde, içinde yaşadığımız toplum ve kültürümüzde ki kadınların konumunu ne şekilde anlattığınızı bizlerle paylaşabilir misiniz?

Saadet Söyleyici Yasa: Dört Mevsim Anadolu resimlerim ve resimlerimde ki Anadolu Kadınlarım, yani gruplar halinde düşünen, yapan, eden, oturan, Anadolu’da yaşayan kadınların gerçek halleri, yaşayışları eser haline dönüştü. Yaşadım ve gördüğüm yerlerde edindiğim duygu ve düşüncelerimi yansıttım. Önce bir çocuk koydum, çocuk annesiz olmaz, anne çocuksuz olmaz. Onları gruplar halinde yaptım. Onlar yaşlı oldu genç oldu, hamile oldu, bebek bekledi, çocuk doğurdu. Genç kız oldu. Sonra Anadolu gelenek görenekleri, düğünleri dernekleri ile kültürümüzde yaşananlar. Düğün, kına telaşı ve evlendi. Eşi askere gitmiş onu bekliyor.  Yalnız yaşlılar. O kadınların duygu ve düşünceleri, Anadolu’da tek başlarına kalarak evlatlarını özlemle bekleyişleri. Çocukluğumda gördüğüm Anadolu kadınları bunlar. Çocuğunu sırtına bağlamış tarlada dolaşıyor, çalışıyor, kucağına almış emziriyor. Düğününü kendi yapıyor. Hastasını kendi taşıyor karda kışta. Doğumunu hastaneye kliniğe gitmeden evde kendi başına yapıyor. Yani bunlar hep yaşanmış şeyler.

-Anadolu Kültürü, bu kültürün özellikleri, değişimi, gelişimi nasıl bir boyut aldı ve sanata yansıması hakkında görüş ve düşüncelerinizi bizlerle paylaşabilir misiniz?

Prof. Dr.Mahmut Öztürk: Türk kültüründe ve Anadolu’da yaşayan milletlerin kültüründe türban ve kara çarşaf kıyafet geleneği yoktur. Türbanın kökeni Hint Kültürüdür. Kara çarşaf kökeni de Sümerlilerdedir. Sümerlilerden Yahudilere oradan da özellikle Ortodoks Hıristiyanlarına geçen ve manastıra giren kıyafettir. Türk ve Türkmen Kültüründe kadınlar saçlarını boncuklarla, pul ve renkli ipliklerle süslediği gelenek vardır. Kürt Kadınların baş bağlama kültüründe tülbent, sargılar ile baş, omuz ve kürek kemiklerine kadar kapatılır. Kürek kemiklerinden beli ile aşağılara kadar olan bölgede ise saçlar görülür şekilde açıkta kalır. Bu saçlar kırk bir ince örgü halinde renkli iplikler ve boncuklu dizilerle ucundan birbirine bağlanır. Türk Milletinde ve Anadolu’da yaşayan milletlerin ortak özelliğinde, kadınlar erkeklerle el ele, kol kola, omuz omuza halay çekme, horon tepme, semah durma, birbirlerini sevgi ve saygı ile karşılama oyunları, yine erkekli kadınlı Türk, Azeri, Çerkez, Gürcü dansları kültüründe vardır. Bu kültürün kökeni; birlikte üretim, İmece, birlikte tüketim geleneğidir. Çağdaş Türk Sanatı Tarihi’nde Şeref Akdik, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Malik Aksel, Nuri İyem, Fikret Otyam gibi pek çok örnek sanatçılarımız; yerel, yöresel, kırsal yaşam ve kadın kültürüne ilişkin tipleri çözümleyerek özgün formlar oluşturmuşlardır. 

Devam edecek.

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: