• resmi ilanlar
Ebru Eyvazoğlu [email protected]

Kahrolsun bazı şeyler

02.10.2013 00:57:43

Bir tarihin, kepçe darbeleriyle yıkıldığı ana tanıklık etmenin sonsuz hüznünü, biber gazıyla tahriş olan boğaz ağrısıyla yaşıyorum son günlerde. Huzurlu Bolu’nun huzursuz saatleri…

Bir Cuma namazı çıkışı kepçe üzerinde kırmızı saçlı, dövmeli genç kızlar, sakallı küpeli genç erkekler hep bir ağızdan bağırdı “Halkevi’ni yıktırmayacağız”… Halkevlerini savunan halk profilinden uzak kırmızı saçlı, dövmeli genç kızlar, sakallı, küpeli genç erkekler…

Halkevlerinde büyümüş falan değilim. Meslek hayatım boyunca oturup çay içmekten başka, hiçbir faaliyetine aktif olarak katılmış da değilim. Ama 1968 ruhunu yaşatanların, sendikal faaliyetleri yaşatmaya çalışanların, hala komünizme inananların, sol jargonu benimseyip orta yoldan yön tutmuşların, Che Guevara isminin artık ticari bir meta olduğunu kabul etmeyip tişörtlerini giyen delikanlıların, yeşil renkli Deniz Gezmiş parkasıyla şekilci sosyalistlerin, bir de hakiki emekçi ve halkın okulu olmuş bir Halkevi var kafamda. Bir de maddi durumu yerinde olmayan ailelerin çocukları için ücretsiz kurslar açıp, kel ve göbekli müteahhit çocuklarıyla sınavlarda aynı seviyede yarışa başlasınlar diye çırpınanların, kızlarını baleye gönderen sonradan görmelere inat gitar bağlama, yan flüt kursu açanların çatısı olmuş bir Halkevi…

İşin özü Halkevi bana hep biraz babamı hatırlatır. Ben doğmadan önce savunduklarını daha iyi savunmak uğruna gözünü budaktan esirgemeyip duvara sloganlar yazan, kitap okuyup, iş-ekmek-özgürlük diye bağıran bir genç adam… 1980 darbesiyle kitaplarını yakan ve ben doğduktan sonra da sadece iş ve ekmek telaşına düşen genç adam. Beni tanıyanların “Bir alimden bir zalim” dedikleri bugün hayatta olmayan bir adam.

Halkevi de tıpkı babam gibi bugün hayatta yok. Türk Ocakları kapatılarak yerlerine açılan Halkevleri, ilk kez 1950’de ilk kez Demokrat Parti iktidarı tarafından yıkılmıştı. Tüm malvarlığına el konulan Halkevleri, AK Parti Hükümeti döneminde de “kamuya yararlı dernek statüsü”nden çıkarılmak istenmişti.

Sonra da 2 yıl önce kamuya yararlı dernek statüsünden kendi isteğiyle ayrılıp kahvehaneye dönüşmeyi tercih etmişti Halkevi. Kepçe vurulurken orada anısı olanlar adına üzüldüm. Halkevi; Nejat Yaraş savaşı bırakıp, Bolu’dan gittiğinde yıkılmıştı zaten…

Üzüldüm: böylesine köklü bir tarihin savunucularının sadece kırmızı saçlı, dövmeli genç kızlar, sakallı küpeli genç erkekler olmasına…

Üzüldüm; Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın diktatörce bir tutumla yıkıma ilk oradan başlamasına…

Üzüldüm; Eskiden Nejat Yaraş ve Alaaddin Yılmaz gibi birbirine ters fikirli insanın esprili şekilde kavga etmelerini keyifle izlerken, gerçekten dost olduklarını düşünmüşlüğüme…

Üzüldüm; Nejat Yaraş’ın emeklerinin boşa gitmesine…

Üzüldüm; Yüce ideallerle kurulup, sonra misyonunu tamamen kaybedip bir kahvehane şeklinde ölmesine.

Üzüldüm; O kadar hatıranın yerle bir edilmesine…

Üzüldüğüm çok şey var Cuma’dan beri… Son günlerin moda deyimiyle uzaktan uzağa üzüldüğüm şeyler için “Kahrolsun bazı şeyler…”

***

Artık önemi yok Başkanım!

Bundan 6 ay önce bir haberimde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği Genel Kurulu'ndaki konuşmasında Bolu Dağı Tünelinin yapımına atıfta bulunarak “Dediler ki burayı patates deposu yapalım. Bunları konuştular niye? Zira bu terazi bu sıkleti çekmez. Kafası basmaz bunların” ifadelerine yer vermiştim. Ardından da yıllar evvel bu öneriyi öne süren kişinin Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz olduğunu belirterek tarihi bir hatanın yıllardır devam ettiğini ifade etmiştim.

Başbakanın “Kafası basmaz bunların” ifadesi 6 ay sonra döndü dolaştı ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu tarafından “Patates Kafalı”ya bağlandı. O dönem bu haberi yaptıktan sonra Bolu Belediye Başkanı Sayın Alaaddin Yılmaz ile yaptığımız telefon görüşmesinde art niyetli olduğum imasıyla “Eski bir olayı neden ısıtıp tekrar gündeme getiriyorsun. Amacın ne?” tepkisiyle karşılaşmıştım.

Şimdi amacımı açıklıyorum:  Başkanım bu işin seçim dönemine yakın çığırından çıkabileceğini öngörmüş, mesleğimin gereği olarak kapalı kapılar yerine kendi sütunlarımda ‘dostane’ bir uyarıda bulunmak istemiştim. Ama artık önemi yok sanırım…

 

 

YORUMLAR  (Toplam 3 yorum)

  • kamil OĞUZ  (04.10.2013 06:33:30)

    Yazık ki hala konuşurken ve yazarken,her kültürden insanımız,kahrolsun demeyi bir marifet sanıyor.Bu tür sloganlar neden 20. yüzyılda bırakılmadı?Daha hoş ve yapıcı sloganları okumak ve duymakk istiyoruz.Saygılarımla.

  • NAİM YILMAZ  (03.10.2013 09:40:16)

    Çok güzel, gerçeklerle duyguların karışımı harka bir yazı olmuş. Gerçekleri savunan tüm basın adına yürekten kutluyorum. Başka da bir şey denilmez herhalde.

  • Sinan Acar  (03.10.2013 07:26:09)

    orjinali "bağzı" şeyler :)

  • Yorum yazın!
     1250 karakter yazabilirsiniz

    Yazarın son yazıları

    Yazarın TÜM YAZILARI

    Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: