• resmi ilanlar
Fuat Bayramoğlu

BİZ, FARKLI DÜNYALARIN İNSANLARIYIZ!

31.10.2014 00:00:01

 

Genç işadamı az daha gaza bastı. Arabası, kendisi gibi büyük bir hırsla ileriye doğru fırladı.

 

Bu piyasada büyükolmak zorduve gece gündüz koşturması gerekiyordu.

Babasındanda güçlü olmak zorundaydı. Babası sıfırdan,  kendisi ise kurulu düzenin üzerine gelmişti.

Baba,oğlunun bu hırsından memnundu. Ne de olsa babasının oğluydu.

Genç adam, telefonundaki tuşların üzerinde alelacele gezindi.Ahizesinden sert bir ifadeyle: ”Bu günkü ciro ne kadar oldu ”, diye sordu?

-Abi, elimizdeki bütün mallar bitti. Daha olsaydı, onlar da biterdi” deditelefonun diğer ucundaki adam.

-Aferin size, yarında aynı satış, aynı ciroyu istiyorum!

-Tamam abi, ha unutmadan,bu gün bazı yardım derneklerindengelenler oldu. Sizden parasal olarak hayır ve yardım istiyorlar, dedi karşıdaki adam,

- Kimseye yardım mardım yok kardeşim, ben bu paraları dereden toplamıyorum! dedi ve telefonu kapattı. Öfkelenmişti. Öyle zırt pırt yardım mardım, para mı istenirdi?

***

Genç adam son model arabasının gaz pedalına az daha yüklendi.  ”İstanbul’da ki işi de bağlarsam, değme keyfime dedigenç, saatine baktı, aklı başından gitti.

Telefon rehberi arasında babasının numarasını buldu ve teli çaldırdı.

Babası, oğuldan önce konuşmaya başladı:

- Evlat, nerdesin yahu?

- Baba, bu günde yoğun bir gündü.Gene de işleri planladığımız üzere yoluna koydum baba.

-Aslansın oğlum! buâlemin enbüyüğü senolmalısın, aferin sana, tek sorunumuz, gelinim dediğim şu el kızındanda bir kurtulabilirsek. Bir de, çocuğunuzun kimde kalacağı belli mi?  Avukat bey ne diyor? dedi yaşlıbaba.

Elkızı dediği, nikâhlıhanımı aklına gelince, genç adamın canı sıkılmıştı.

Ondan mutlaka kurtulacaktı. Farklı dünyaların insanlarıydı. Sert bir şekilde:

-Baba bu gün gelinin olacak el kızıyla telefonda konuştum,  evimizden temelli gidecek, torununu merak etme, bende kalacak. Mırınkırın etti ama bacaklarını kıracağımı söyleyince tırstı. Akşam geldiğimde görmeyeceğim evimde o elkızını. Benim dünyamda Ona yer yok!  Farklı dünyaların insanlarıyız! Dünyaları ayrı olanlar, aynı dünyada olabilir mi? Ona da şimdi telefonla konuştuğumu söyle,  hatırlat tamam mı? dedi öfkeli genç adam.

 

***

Genç adam, evlilik sonrası kendine nur topu gibi bir oğul veren hanımıyla bir türlü anlaşamamış, değer yargıları arasında ciddi farklar oluşmuştu.  Bu da şiddetli geçimsizliğe neden oluyordu.  Elkızı dediği eşini bir an önce baba evine gönderip, nafaka vermeden, ondan kurtulmak istiyor,  yan villadaki komşularının güzel kızına da, ilgi duyuyordu.

Babasının telefondaki o bet sesiyle irkildi:

-Evlat, ne zaman geliyorsun, evde yemek yer misin?, dedi.

-Hayır baba, yemek yemeyeceğim. Hemen yola çıkacağım, İstanbul’a da vakitli inip, işlerimi bitirmem lazım.

Baba, oğlunun o bitmek bilmez ihtirasına ve iş bitiriciliğine hayrandı. Oğlunun sesi ile irkildi:

-Baba, eve yaklaşıyorum, çalışma odamdaki siyah çantayı dış kapıya çıkarıver, alıp zaman kaybetmeden yola çıkmayım. O elkızı da, ben gelmeden bir an önce evden gitsin,  dedi.

-Tamam, evlat, ben çantayı hazır ederim, elkızını da dediklerini aynen söylerim, sen rahat olmerak etme, dedi.

***

Bir an önce İstanbul’a varmalıydı. İşi her şeyden daha önemliydi.

 

Genç adam arabayı kullanırken banka cüzdanına ve çalışma notlarına baktı. Eve varmak için az biraz daha gaza bastı.

***

Evin yaşlı babası, elkızı dediği gelinine, torununu kendi evlerinde bırakıp, evi bir an önce terk etmesini söylediyse de, evin gelini, can parçası oğlunun yanında az daha kalabilmek için son kez izin alabilmişti. Söz verdi. Sonra onları hiç görmeyecek, bu evden ebedi olarak gidecekti.

Kendini o evde istemeyen eşiyle, bir daha görüşemeyeceğini biliyordu. 

Bu ayrılık kararıyla elkızının küçük kıyameti,  zaten kopmuştu.

Baba da siyah çantayı hazır etmiş, kapının yanına çoktan koymuştu.

Yaşlı baba gelişmelerden memnundu. Oğlu en büyük olma yolunda hiç durmuyordu.

Zaten oğlunun en büyük olması, bu babanın en büyük gururuydu.

Yaşlı adam, yumruklarını sıktı:

-Daha da büyük, daha da zengin olacaksın oğlum, dedi. Komşukızıyla da evlendirirse, oğlunun servetine servet katacağının hayaliyle keyiflendi.

***

Kapı çaldığında baba eline siyah çantayı aldı. Oğluna sarılmak ve de elini öptürmek için aceleyle gitti ve kapıyı neşeyle açtı.…?

Karşısında, iki polis memuruyla göz göze geldi. 

Gördüklerine ise, bir anlam veremedi.

Yaşlı adam memurların ardında, çok beklediği oğlunu gözleriyle aradı, bulamadı.

Polislerden biri : “İyi geceler beyefendi”, dedi. Yaşlı adama mavi renkli, bir nüfus cüzdanını uzattı: Bu kişiyi tanıyor musun? , bey amca diye sordu.

Yaşlı adam, tuhaf duygular içinde, anlamsızca memurlara bakarak: “Bu, benim oğlumun nüfus kâğıdı”  diyebildi. Bir hoş olmuştu.

Polislerden diğeri, yere bakarak: Amca, oğlunuz aracıyla virajı alamayarak şarampole yuvarlanmış, emniyet kemeri de takılı değilmiş, arabadan dışarı fırlamış, şimdi maalesef hastanedeve …  Savcı bey kimlik tespiti için sizive bu rahmetli oğlunuzun hanımını hastaneye çağırdı, dedi.

Yaşlı adam, elinde siyah çantayla birlikte düşerken, dünyası, hayalleri, yaşama bağlayan biriktirdiği tüm değerleri birden yok olmuştu. Bayılmıştı!

Bütün bu konuşmaları korku, şaşkınlık veendişeyle izleyen,  kapının ardındaki elkızının, gözyaşları oğlunun saçlarının arasına birbiri ardına düşerken, alt dudağını ısırmış gözlerini kısmış, sinirlerini tutamayıp, çığlık çığlığaydı.

***

Elkızı, kocasının her zaman kendine bağıra bağıra söylediği: Benim dünyamda sana yer yok! Defolup gideceksin!  Biz farklı dünyaların insanıyız. Dünyaları ayrı olanlar yan yana olabilir mi?, sözlerini hatırladı.

Gerçek olansa, kocasıyla gerçekten farklı dünyalardaydılar. Bir türlü sığamadıkları bu yalan dünyadan kimin defolduğunun da önemi yoktu. İsteseler de artık yan yana gelemezlerdi.

Herşey esasında bir rüya, bir hayal, yalan bir masal, değil miydi? Bu dünyanın hırsları, kalpleri kırmaya, yıkmaya değer miydi?

Elkızı, ebedi kaybettiğini sandığı oğluna, o anda sıkı sıkı sarıldı.

Bırakmamak için çok mücadele ettiği kocasıyla da, bu sefer gerçekten ebediayrılmışlardı.

***

 

Genç kadın morgda yatan, ayak başparmakları birbirine bağlanmış yarı çıplak kocasının başını hürmetle sağa çevirdi. Açık olan gözlerini sığayarak kapadı.  Sol kolunun elini karnının üzerine koyarken sağ elini de sol elinin üzerine koydu. Kocasının tek serveti olan beyaz örtüsünü düzeltti. Yıllardır her dakika, her saat, her gün, her ay ondan beklediği, hayal ettiği, hayaller kurduğu ve kocasının kendisine hiç getirmediği kırmızı karanfil çiçeği, elindeydi. O hayalleriyle sulayıp büyüttüğü, geceler boyubeklediği çiçeğini, eşinin cansız ve soğuk ellerine kırmızı karanfili buruk bir hasretle tutuşturdu. Kocası ilk defa bu olanlara, eşinin yaptıklarına tepkisizdi.

 

Elkızı, ahiret yolculuğuna çıkan, kocasına buruk vederin derin son kez baktı. O an, O’na çok acıdı.  O’nun, hep kan kusturmalarını bir kenara bırakıp, çaresiz halini gördüğünde, O’na hakkını gani gani helal etti. Çaresiz, masum ve bir çocuktan da sessiz ve hareketsiz, fakir olan kocası için, Allahütealaya en ihlâslı haliyle dualar etti. Esasında dünyadaki herkes bir garip yolcu değil miydi?

 

Elkızı, dehşetli mahşer günündeki hesap gününün korkusuyla oracıkta hıçkırıklara boğuldu. Kocasına son kez bir kez sarıldı.

Ehlisünnetâlimlerinin yazdıkları kitaplardaki büyüklere ait sözler aklına geldi:

“Vakit, keskin bir ‘kılıç’ gibidir ve yarına çıkacağımız da belli değildir!”

 

Şiddetini artıran yağmurun içinde, yetim çocuk ile taze dul elkızı,  hastaneden yorgun argın çıktı. El ele tutuşmuşlardı. Elkızı, kör düğümlerle bulanmış tatsız tuzsuz soğuk anlamsız hatıralarına, küçük erkek evlatsa, eline tutuşturulan kırmızı beyaz balonuna takılıp kalmıştı.

 

Sokağın ucunda kayboldular…

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Yazarın son yazıları

Yazarın TÜM YAZILARI

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: