KEÇİ İLE KOYUN
03.09.2008 00:56:58
Sayın
okurlar;
Köşemden bugün keçi ile
koyundan esinlenerek, aralarında geçen bir konuşmayı nakletmek
istiyorum. Bu dünyada, kim kime gülecek, kim kime ağlayacak, kim kime
sevinecek meselesini bir küçük örnekle bağdaştırmak istiyorum.
Hayvanlar arasında koyuna, mübarek hayvan denilir ve kurbanlıklar
arasında koyun, keçiden evvel gelir. Ayrıca koyun, mazlum ve uysal
bir hayvandır. Bir gün, koyun, dereden atlarken kuyruğu da havaya
doğru kalkmış. Keçi bu hali görünce gülmüş. Koyun bu gülmenin
sebebini sormuş. Keçi de cevaben şöyle demiş; ?Kuyruğun havaya
kalkınca arkanı gördüm, ona gülüyorum.? demiş. Koyunun verdiği cevap
da şöyle; ?Ey keçi kardeş, ben ormanlarda senin gibi ormanın küçük
filizlerini yemem. Ağaçlara tırmanıp, yapraklarını sömürmem. Ayrıca,
senin gibi yani keçi gibi bağırmam. Ben melerim. Kaldı ki, benim
olduğum yerde senin etin de ikinci planda kalır. Bu bakımdan bana
kurbanlık mübarek koyun denilir. Ayrıca senin gibi, sivri kayaların
tepesinde cirit atmam. Yine senin gibi keçi inadım da yoktur. Bu
nedenle senden ayrı çok büyük özelliklerim vardır. Benim bir
kuyruğumun havaya kalkmasından dolayı güldüğünü söylüyorsun. SENİN
DOĞUŞTAN KIÇIN AÇIK YA. HİÇ KAPANDIĞI GÖRÜLDÜ MÜ? Sen otur da kendi
haline ağla, kendi haline gül.
Sayın
okurlar;
Gerçekten insanlar,
başkalarının ayıplarını arayana kadar kendi ayıplarını arasalar, daha
da faziletli olurlar. Gerçekten de keçi geberse de kuyruğunu
indirmez. Ve bu keçi, keçi aklıyla, kurttan kurtulduğu zaman,
kendisini gergedan zanneder. Gerçekten de keçi nereye çıkarsa oğlağı
da oraya çıkar. Keçi eceli geldiği zaman, çobanın sopasına sürtermiş.
Yine bu nedenle keçinin sevmediği ot, gelir karşısında bitermiş. Bu
kadar olumsuzluklarına rağmen, keçinin koyuna gülmesi, keçi aklı
değildir de ne aklıdır? Bu nedenle, gel gör ki keçinin uyuzu,
çeşmenin gözesinden suyunu içiyor.
Sayın
okurlar;
Günümüzde de birçok olaylara
şahit oluyoruz. Ekilen nohut, biçilen nohut, kökünü bildiğimiz nohut,
kabak leblebi olunca, kendini bir şey zannedermiş. Uygun akıllarda,
hoşgörülü beyinlerde, insanca düşüncelerde, hiç fitneliğe, fesatlığa,
ayıp aramaya yer var mıdır? Pek tabi ayıpsız yar isteyen (arayan)
yarsız kalır demişler. Ama bırakalım da herkes, kendi ayıbıyla meşgul
olsun. Zenci tırnağını boyamaya kalkıyorsa, çingene de ?Bugün Nil
Nehri kan akıyor? diyorsa ondan daha gülünç bir şey olamaz.
Sayın
okurlar;
Alimler, insan beyinlerini üçe
ayırmış. Küçük ölçekli beyinler, orta ölçekli beyinler, büyük ölçekli
beyinler. Büyük ölçekli beyinler, sistemlerle, orta ölçekli beyinler,
olaylarla, küçük ölçekli keçi beyinler de kişilerle uğraşırlarmış.
İşte bunun için, adam gibi yaşamak ne yazık ki, her insana nasip
olmuyor, ve yine bu nedenle şapdan şeker olmadığı gibi, cinsini,
cibilliyetini bildiğimiz de cinsine çekiyor. Olgun başağın boynu,
bunun için eğiktir. Yazılarımda zaman zaman bahsederim. Çünkü içinde
tane vardır, yani kelle ağırdır. Siz, kıraç, gübresiz, verimsiz,
taşlı, topraklı, yılanlı çıyanlı yerlerde hiç olgun başağa
rastladınız mı? Bunun gelişmesi de mümkün değildir. Ayrıca altın
başak olması da beklenemez. Tırpana da gelmez, orakla biçip merkebin
önüne de versen yemez. Çünkü olmamıştır, olgunlaşmamıştır. Ham
pişkinin halinden ne anlayacak?