Küçük şehirlerde geçmişte plansız yapılaşmanın sonucunda hemen hemen her birinin sahip olduğu bir mecburiyet caddesi vardır. Bütünşehir onun üzerinden yürür; taşıtlar, insanlar, duygular, hayatlar, birikimler…
Yer-yön tarifleri, işler, buluşmalar, gezintiler hep bu caddenin üzerinden olur. Küçük şehrin adeta bir şah damarıdır, kalbidir. Büyük bir sorunudur aynı zamanda, kentin neredeyse tüm yoğunluğu buradadır. d=m/v yani. Küçük hacimli yerde hattinden fazla kütleler…
***
Bizim de mecburiyetimiz İzzet Baysal Caddesi. Bankalar, restoran-kafeler, iletişim merkezleri, beyaz eşyadan mobilyaya ne ararsanız, aklınızda ne varsa burada. Cem Yılmaz’ın ‘Little little little in to the middle’ esprisinin tam yeri bura olsa gerek :) Bolu’nun kaymağınıyiyenler de bu cadde üzerindeki mülk sahipleri diyebiliriz. Halbu ki bankalar, geleceğin Bolu’sunu oluştururken planlanan herhangi bir yere taşınırak o bölgeyi cazibe merkezi haline getirse? Veya tüm mobilyacılar Paşaköy’e, Sümer’e veya ne bileyim Kültür mahallesine taşınsa? Mobilya üzerine ne ararsan bulabileceğin bir cadde olsa? Sakarya misali gibi. Bu sayede yeni bölgeler gelişse veya oluşsa ve daha düzenli olsa?
***
İzzet Baysal Caddesi yeni düzenlemeyle trafiğe kapandı. Kim ne derse desin trafiğin keşmekeş olduğu aşikar. Bolu haritasını göz önüne alalım. Mecburiyet üzerine zoom(zum)’layıp ve onu baz alarak üzerinden geçecek şekilde bir çizgi çekelim. Mecburiyetin güneyinden kuzeyine aracınızla geçmeyi deneyin. Her birimizin veya arkadaşımızın akıllıtelefonu vardır. Google haritaları açıp konumuzunu Cumhuriyet Caddesi varış noktanızı İsmet Paşa caddesi yapın. Araç seçeneğini tıklayın ve gösterdiği dakikaya bakın. Veya Kuzey to Güney yapın farketmez. Bakalım kaç dakikada geçeceksiniz? Hangisi doğru olacak, orada gösterilen dakika mı, yoksa sizin gerçek zamanda oraya vardığınız dakika mı? İzzet Baysal caddesi Bolu’yu ikiye böldü. Hani Budapeste’yi ikiye bölen Tuna Nehri gibi. Bir tarafa Buda diyorlar, diğerine Peşte. Peki bizde ne diyecekler? Eminim Buda’dan Peste’ye geçmek isteyen daha kolay geçecektir:)
Daha önce yazılarımda belirttiğim gibi, bu düzenleme Avrupa’nın herhangi bir kentinde yapılsa, fizibilite çalışmaları bittikten on belki yirmi yıl sonra proje gerçekleşeğinden hiç bir sorun olmayacaktı. Çünkü bu,şehrin geleceğini ilgilendiren bir proje. Şuan proje bitmiş, hayata geçmişve harcanan parayı düşünerek artık geçmişe dönülemeyecektir. Atalarımız ’Önce düşün sonra söyle’ demişler. Aslında bundan sonra‘yap’ gelmeli. Yani önce düşün, sonra söyle daha sonra da yap. Ama bizde bir iş yapıldıktan sonra düşünmek aklımıza geliyor. ‘Keşke’ler de bu yüzden çıkıyor.
***
İzzet Baysal Caddesi trafiğe kapanmış. Artık iş bitmiş denmemeli. Alternatif çözümler üretilmeli. Çek kardeşim oradan bankaları Cezaevi bölgesine, çek mobilyacıları Paşaköye , çek beyaz-eşyacıları D-100 kenarına, çek fitness salonlarını koy Karaçayır’a… ben elektrik-elektronik mühendisiyim, anlamam bu işlerden. Hangisi nereye taşınır bilmem, benimkisi sadece izafi örnekler, varsayımlar. Şehir ve Bölge planlamacı kardeşlerimiz yok mu? Aç onların önünü, koy vizyonunu ortaya düzenli bir şehir çıkar ortaya…
***
Toplum olarak lükse düşkünlüğümüz olmasa bu sorun toplumla daçözülür. Fakat bu olay Türkiye’de olduğu için, çözülecekse Belediye tarafından çözülecektir. Çünkü benim halkım bisiklete, yürümeye önem vermez, gideceğe yerin kapısına kadar arabayla gider. Bu sorunu toplumla aşmaya kalkarsak heralde biz göremeyiz.
Ortada bir mecburiyet caddesi var ama bizim mecburiyetimiz değil. Yani biz buna mecbur değiliz, değişime ve yeniliğe açılmalıyız.
Sürç-ü lisan ettik ise affolmaya. Günümüz, haftamız ve gönlümüz aydın olsun.
Hoşça kalın...