• resmi ilanlar

RAMAZAN SOHBETLERİ

15/06/2017 11:00

KALBİN GÜZELLİKLERİ

Takva / Allah'a Karşı Sorumluluk Şuuru

Resûlullah (sav) ona şöyle buyurmuştur:

“Nerede olursan ol, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!” (T1987 Tirmizî, Birr, 55)

Allah Resûlü, genç dostlarından Muâz b. Cebel'i Yemen'e elçi olarak tayin etmişti. Uğurlarken onunla birlikte yola çıktı ve bazı tavsiyelerde bulundu. Muâz bineğinin üstünde gidiyor, Allah Resûlü de onun yanında yürüyordu. Tavsiyelerini tamamlayan Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Ey Muâz! Bu seneden sonra benimle karşılaşamayabilirsin, belki de ancak şu mescidime veya kabrime uğrarsın.” Bunu duyan Muâz, Hz. Peygamber'den ayrılmanın üzüntüsüyle ağladı. Allah Resûlü ise yüzünü Medine'ye doğru çevirerek şöyle buyurdu: “İnsanların benim gözümde en üstün olanları, kim olurlarsa olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar, takva sahibi olanlarıdır.”

Allah'ı sevmek, O'na saygı duymak, yasaklarına düşmekten sakınmak, korunmak, O'nun rızasına nail olmayı ümit ve azabına maruz kalmaktan endişe etmektir “takva”. İslâm'ın en temel kavramlarındandır ve önemini Kur'ân-ı Kerîm'de aynı kökten gelen kelimelerin yer aldığı yüzlerce âyetin bulunması açıkça göstermektedir. Kur'an, iman eden ve salih amel işleyen bütün müminleri “müttaki” yani takva sahibi olarak niteler. Başka bir ifadeyle, imandan sonra onun gereğini yerine getirip, iyiliklere sarılan ve kötülüklerden kaçınan herkes bu sıfatı almaya hak kazanmıştır. Onun için takva, Allah'ın insanları değerlendirmede kullandığı bir ölçüdür. Allah katında en değerliler en fazla takva sahibi olanlardır. Allah müttakiler ve güzel iş yapanlarla beraberdir. Allah müttakilerin dostudur. “Allah müttakileri sever.”  Cennet ve nimetleri müttakiler içindir.

Kıblenin değişmesinden rahatsız olanlara hitabında Cenâb-ı Hak, “İyiliğin, yüzlerin doğu ve batı tarafına çevrilmesinde değil; Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inandıktan sonra, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, isteyenlere ve kölelere hoşa giden maldan harcamak, namaz kılıp zekât vermek, yapılan antlaşmalara sadık kalmak, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabretmekte olduğunu, doğru olanların ve müttakilerin” bu kimseler olduğunu bildirmektedir. Bunlara ilâve olarak, “sözünde durmak”, “affetmek”, “âdil olmak”, “dürüst davranmak”, “malla, canla cihad etmek” gibi iyi işler de Kur'an'ın müttakilere nispet ettiğiözellikler arasında sayılmıştır. Kısaca, imandan sonra her türlü salih ameli işlemenin müttakilerin temel vasfı olduğu anlaşılmaktadır.

Sürekli olarak Allah'ın gözetim ve kontrolünde olan mümin, ancak takva ile kulluk bilincine ulaşır. Allah Resûlü, “Nerede olursan ol, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!” buyururken, müminin her hâl ve şartta takvadan ayrılmaması gerektiğini vurgulamıştır. Çünkü onun ifadesine göre, “Ameller kap (içindeki sıvı) gibidir. Altı iyi olursa, üstü de iyi; altı bozuk olursa, üstü de bozuk olur.” Dolayısıyla insan ancak niyet ve ameliyle bir bütün olarak müttaki yani iyi insan olabilir. Duruma göre tavır değiştiren insanın varacağı nokta nifak yani iki yüzlülüktür. Bunun için Peygamber Efendimiz, “İslâm açıktan, iman ise kalpte (gizli) olur.” buyurduktan sonra eliyle göğsüne işaret ederek üç kere,“İşte takva buradadır. İşte takva buradadır.” buyurmuştur.

Nerede ve ne durumda olunursa olunsun, Allah'a karşı saygılı olmak ve O'nun emirlerini ihlâl etmekten sakınmak müttakilerin en belirgin özelliklerindendir. Hz. Peygamber'in “ihsan” mertebesi olarak tarif ettiği, Allah'ı görüyormuşçasına kulluk etmek de böyle bir şeydir. Her şeyi gören, bilen, işiten ve bütün gizliliklere vâkıf olan bir Yaratıcı'ya inanmanın doğal sonucudur bu. Hangi görev ve statüde bulunursa bulunsun, sürekli Cenâb-ı Hakk'ın gözetim ve denetiminde olduğunu bilen bir müminin bilerek günah işlemesi ve günahında ısrar etmesi kolay değildir. İşte bu duyarlılık içinde olan bir müminden kimseye zarar gelmez. Gerçek dindarlardan zarar gelmeyeceği kanaati, böyle kimselerin sürekli bir nefis muhasebesi yani otokontrol içinde bulunmalarından dolayıdır. Halbuki bu duyarlılığa sahip olmayan, haram helâl ve hesap endişesi taşımayan bir kimsenin nasıl tehlikeli olabileceği, ecdadımız tarafından, “Kork Allah'tan korkmayandan!” atasözüyle veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Allah Resûlü'nün, “insanların ilk peygamberlik öğretilerinden beri duyup idrak ettikleri bir söz” olarak nitelendirdiği, “Utanmıyorsan dilediğini yap!” ifadesi de bu gerçeği dile getirmektedir.

Allah Resûlü, “Birbirinize haset etmeyin! (Fiyatı yükseltmek için) müşteri kızıştırmayın! Birbirinize buğuz etmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Hiçbiriniz diğerinin (gerçekleştirdiği) satış üzerine (ikinci bir) satış yapmasın! Kardeş olun ey Allah'ın kulları! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu küçük görmez. Takva işte buradadır.” diyerek üç defa göğsüne işaret etmiş ve “Kişiye Müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak yeter. Her Müslüman'ın kanı, malı ve ırzı (diğer) bir Müslüman'a haramdır.” buyurarak takva ile ameller arasında ilişki kurmuştur.

Resûl-i Ekrem'e insanların cennete girmesine en çok vesile olan şeyin ne olduğu sorulduğunda, “Allah'a karşı takvalı olmak ve güzel ahlâk.” buyurmuş, insanların cehenneme girmesine en çok sebep olan şeyin ne olduğu sorulduğunda ise, “Ağız ve avret yeri.” cevabını vermiştir. Kendisinden nasihat isteyenlere ilk önerisi takva olmuştur. Kendisinden öğüt isteyen Süleym b. Câbir el-Hüceymî'ye yaptığı şu tavsiyeler takvanın hangi incelikleri içerdiğinin de bir ifadesidir: “Allah'a karşı takva sahibi ol. (Kuyudan) su çekmek isteyenin kabına kendi kovandan su boşaltman, ya da kardeşinle güler yüzle konuşman dâhil hiçbir iyiliği küçük görme. Elbiseni yere sarkıtıp sürümekten sakın. Çünkü bu kibirdendir ve Allah kibri sevmez. Eğer bir kimse sende bildiği bir kusurla seni ayıplarsa, sen onda bildiğin bir kusurla onu ayıplama. Bırak onu, yaptığının günahı ona sevabı sana olsun. Hiçbir şeye sövme.” Süleym, “Bundan sonra hiçbir hayvana veya insana sövmedim.” demiştir.

Sonuç olarak takva, Allah ve Resûlü'nün hoşnutluğunu kazanmanın ölçütü, müttaki ise bu hoşnutluğu elde etmiş mümindir. Takva, insanın her hâlinde Allah'a karşı saygılı olması, O'na itaatsizlik etmekten sakınmasıdır. İçten gelen bu duyarlılık ile kişi, günaha dair her şeyden kendisini soyutlar ve büründüğü takva elbisesi ile her türlü kötülükten korunmuş olur. Takva elbisesine bürünmüş, tertemiz, günaha bulaşmamış, taşkınlık göstermeyen, kin ve haset beslemeyen bir kalbin ve dürüst bir dilin sahibi, insanların en faziletlisidir. Tüm bunlar dışa güzel davranışlar olarak yansır ve böylece gerçek dindarlık, şekil ve ruh birlikteliğinin sağlandığı takva ile gerçekleşmiş olur. “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün. Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin... Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” buyuran Cenâb-ı Hak, takvayı kulları için bir çıkış ve kurtuluş yolu olarak göstermiş, hesap gününde dikkate alacağı öncelikli değerin bu olduğunu bildirmiştir. Allah Teâlâ'nın, “İyilik ve takva üzere yardımlaşın; günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın.” emrine uyan müttaki mümin, Allah'ın hesabından çekinen, kendisini ve ailesini bu dünyada kötülüklerden, âhirette cehennem azabından korumayı amaçlayarak büyük imtihanı kazanmaya aday olan bahtiyar insandır.

 

 

ORUCU BOZAN ŞEYLER

Merhem ve ilaçlı bant kullanmak orucu bozar mı?

Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu yeme içme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz (Merğinânî, el-Hidâye, I, 123; Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, II, 244; İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, II, 395; Din İşleri Yüksek Kurulu 22. 09. 2005 Tarihli Karar).

Diş kanaması ve diş yarasından çıkan kanın tükürük ile yutulması orucu bozar mı?

Diş kanaması orucu bozmaz. Ancak çıkan kan, karıştığı tükürüğe eşit veya daha fazla olursa yutulması halinde oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir. Daha az miktarda olan kan ise dikkate alınmaz (Haddâd, el-Cevheratü’n-Neyyira, I, 22).

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: