• resmi ilanlar

Akademisyenler yargılanıyor (12)

12/06/2017 22:00

FETHULLAHÇI ÇETE KADROLARI ELE GEÇİRMİŞ

FETO/PDY ile ilişkili olduğu iddialarıyla yargılanan akademisyenlerin davasında tanık ifadeleri dinlenilmeye devam ediyor. Düzce Üniversitesi’nde öğretim görevlisi iken Fethullahçılar tarafından üniversitenin ele geçirildiğini ve baskı gördüğünü söyleyen Prof. Dr. İsmail Özdemir, 1 yılda 16 tane soruşturma açıldığını ifade ederken, Prof. Dr. Bülent Duran da Fethullahçı çete nedeniyle emekliye ayrılmak zorunda bırakıldığını söyledi. Mahkemede ifade veren Cabir Terizoğlu ise 2010-2014 yılları arasında yaşanan olaylar hakkında bilgi verirken, yapıya engel olmadığı için rektör yardımcılığından isitfa ettiğini belirtti.

 

Haber: Ebru EYVAZOĞLU-Hakan AYDIN

FETO/PDY soruşturmaları kapsamında Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde görevli 77 kişinin dinlenilmesinin ardından tanık ifadeleri dinlenmeye devam etti. Karaçayır Nikah Salonu’nda yapılan duruşmada Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden 29'u tutuklu 67 akademisyen hazır bulundu.

Duruşmada tanıklar kaldığı yerden dinlenmeye devam ettiler. İlk olarak Düzce Üniversite Tıp Fakültesi’nde Mehmet Yazıcı ve Ahmet Karataş ile görev yapan Prof. Dr. İsmail Özdemir, Mehmet Yazıcı ve Ahmet Karataş ile uzun süre mücadele etmek zorunda kaldığını, Fetullahçı yapıdan olmadığı için örgüt üyelerinin baskılarına maruz kaldığını belirtti.

“1 YILDA 16 TANE SORUŞTURMA AÇTIRDILAR”

Örgütün Düzce Üniversitesi’nde ciddi bir yapılanma içine girdiğini belirten İsmail Özdemir, “2001 yılında Düzce Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak başladım. Bir süre sonra profesörlük atamam geldi. Ancak FETÖ üyelerinin mobbingine maruz kaldım. Profesörlük atamam yapılmadı. Buradaki görevimden ayrılmak zorunda kaldım. 2014’te mahkemeyi kazanıp geri döndüm. Mehmet Yazıcı o dönem dekan yardımcılığı yapıyordu. Düzce Üniversitesi’nde bu yapının toplantılarını düzenleyen şahıstı. Mustafa Albayrak da Kadın Doğum kliniğinde benimle birlikteydi. Daha sonra istemediğim halde Ahmet Karataş ve Seyit Ali Köse kadın doğum kliniğine yerleştirildiler ve onlarla da çalışmaya başladım. Bu kişilerle mücadele etmek zorunda kaldım. Hatta hakkımda 1 yılda 16 tane soruşturma açılmasına neden oldular. Ben sürekli soruşturmalarla uğraşmak zorunda kaldım” dedi.

“AHMET KARATAŞ’IN MİLİTAN BİR YAPISI VARDI”

İsmini saydığı kişilerin tamamının FETÖ/PDY soruşturması nedeniyle görevlerinden ihraç edildiğinin altını çizen İsmail Özdemir, “Mehmet Yazıcı ve Ahmet Karataş daha sonra AİBÜ’ye geçtiler. Ahmet Karataş AİBÜ Kadın Doğum bölümünde başladığında bölüm başkanı Bülent Duran’dı. Bana yapmış oldukları baskıyı ona da yaptıklarını öğrendim. Bu yüzden Bülent Duran da bir süre sonra emekliye ayrılmak durumunda kaldı. Ahmet Karataş’ın militan bir yapısı vardı. Acımasız ve her türlü iftirayı atabilecek kabiliyette bir insandı” dedi.

DOÇENTLİKLERİ 2 KEZ İPTAL EDİLMİŞ

İsmail Özdemir Ahmet Karataş ve Seyit Ali Köse’nin doçentliklerinin 2 kez iptal edildiğini belirterek, “Akademik cunta diye tabir ettiğim bu insanlar için akademik yayınlarının sahte olduğuna ilişkin belgeler sundum. 2 kez doçentlikleri iptal edildi. Bunun üzerine hakkımda soruşturma açıldı ve soruşturmacı Arif Duran’dı. Aynı zamanda Tabipler Odasını ele geçirerek baskı kurmuşlardır. Arif Duran’ın yapıyla bağlantısının olmaması zaten mümkün değil. Çünkü bu tür odaları ele geçirmek bu örgütün ana hedefiydi” dedi.

“BU KADAR UĞRAŞAN BİRİ KESİNLİKLE O YAPIYA MENSUPTUR”

Arif Duran’ın örgütle ilişkisi olduğu kanaatine nerden erişildiği sorusu üzerine İsmail Özdemir, “Örgütle ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü başkası olsa soruşturmacı olarak bu işin peşine bu kadar düşmez. Böyle bir soruşturma için bu kadar uğraşan biri kesinlikle o yapıya mensuptur. F16’larda Fethullah Gülen’in parmak izini aramaya gerek yok. Bazı semptomlar açığa çıktığında teşhise gerek yoktur. Aynı şekilde Ahmet Karataş da benim canımı çok yakmasına rağmen bilmediğim şeyler bilmiyorum diyorum. Çünkü hak ve hukuk var. Çoluk çocuğum var, vebal altına giremem” dedi.

BURSLAR FETÖ’CÜ ÖĞRENCİLERE VERİLDİ İDDİASI

2008 yılından itibaren AİBÜ Fen Bilimleri Enstitüsü’nde Büro sekreteri olarak görev yapan Nail Çelebi, “2011’de Gençlik ve Spor Bakanlığı üniversite öğrencileri için burs tahsis etti. Bu burslardan çalıştığım enstitüye 7 adet kontenjan verildi. Müdürümüzle bu bursu alabilecek 7 kişiyi hakkaniyetle belirledik ve listeyi daire başkanı Dursun beye gönderdik. Sonra öğrendiğim kadarıyla listeden sadece 3 kişinin adı onaylanmış. 4 kişiye ise burs verilmediğini öğrendim. Burs verilen şahısların ortak özelliği ise FETÖ ile bağlantılarının bulunmasıdır. Bu işin üniversitedeki sorumlularının Rektör Yardımcısı Mehmet Bahar, eski Rektör Hayri Coşkun, Kenan Gümüştekin ve Hayrettin Öztürk olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

“FAZLA MESAİ ÜCRETLERİ HİMMET OLARAK DAĞITILDI”

Üniversitede aynı zamanda bir kısım memurlara fazla mesai ücreti verilmesine rağmen fazla mesai yapılmadığını iddia eden Nail Çelebi, “Memurlar mesai yapmadığı halde ücret almaya başladılar. Ben de asaletlerin tasdik olduğu bir dönemde millet menfaat için çalışacaklarına dair yemin ettiklerini ama mesai ücretlerinin hak edilmediğini bildirdim. Bununla ilgili ihbarda bulundum ve eski Rektör Hayri Coşkun bu konuyla ilgili Mehmet Bahar’ı soruşturmacı olarak görevlendirdi. Ama Mehmet Bahar bu olayı ört bas etmeye çalıştı. Soruşturmadan sonra Hayri Coşkun iftira attığım gerekçe göstererek Savcılığa suç duyurusunda bulundu. Soruşturma FETO soruşturmaları kapsamında ihraç edilen Savcı Mehmet Duman tarafından yürütülüyordu. Savcının yanına gidip durumu sormak istedim. Ancak savcı bey tabir yerindeyse canıma okudu. Savunma yapmak için birtakım evrakları istedim. Ama dosyadaki evraklara farklı şekilde ulaşmak zorunda kaldım. Savcılık dosyayı Üniversiteye gönderdi. Üniversite bünyesinde atanan soruşturmacı da olayı örtbas etmek için atanan kişilerdi. İhbarlarım sonuçsuz kaldı. Fazla mesai ücretlerindeki usulsüzlük konusunda herkesin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Usulsüz işlem yaptırılan memurlara fazla mesai ücretlerinin sus payı olarak verildiği kanısındayım. Bunlar FETO için de motivasyon sayılıyordu. BU paralar himmet olarak geriye toplanıyordu diye düşünüyorum” dedi.

“KARATAŞ BAŞVURDUKTAN SONRA KENAN GÜMÜŞTEKİN’LE AYNI APARTMANA TAŞINDI”

AİBÜ Tıp Fakültesi Kadın Doğum bölümündeki görevinden FETO üyeleri tarafından baskı görmesi sonucu emekliliğini istemek zorunda kaldığını belirten Prof. Dr. Bülent Duran, “Kişilere karşı hiçbir husumet veya düşmanlığım yoktur. Çalıştığım bölüme Tülay Özlü ve Ahmet Karataş daha sonra geldi. İstemediğim halde bunlar bölüme alındılar. Hatta Ahmet Karataş başvurusunu yaptıktan sonra daha sonuçlanmadan Kenan Gümüştekin ile aynı apartmandan ev tutup eşyalarını taşımış. O kadar emindi buraya alınacağından. Pek çok şeyin altında da Kenan Gümüştekin var. 5-6 kişi ÜDS sınavını geçemediği halde denklik sınavı ile akademik kariyerinde yükselişe geçtiler. Yabancı dil sınavını geçemeden torpille alındılar. 2015 yılında emekli olduktan sonra geri dönmek istedim. Ama FETÖ’cü olmadığım için Hayri Coşkun ve Hayrettin Öztürk tarafından reddedildim.  Bana ihtiyaç yok denildi. Ama benden sonra ilana çıkılıp aldıkları kişi göreve başlamamıştı. Bana ihtiyaç yok denilip geri çevrilirken göz ve nöroloji bölümünde iki arkadaş geri dönmüştür. Yasa onlara ayrı, bana ayrı uygulandı. Geri dönen arkadaşlar da değerli hocalar, onlarla hiçbir sorunum yok. Ancak bana yalan söylenmiş ve yasa bana ayrı uygulanmıştır” dedi.

“FETULLAHÇI ÇETE TARAFINDAN BASKI GÖRDÜM”

Çalıştığı süre boyunca Fethullahçı çete tarafından baskı gördüğünü ve emekliliğini istemek zorunda kaldığını söyleyen Bülent Duran, “Tabipler Odası malum yapı tarafından ele geçirilmiştir. Etik Kurul yine bu ekibin elindedir. Başında Mehmet Yazıcı vardı. Kimin yayınının onaylanıp, kimin yayınına onay verilmeyeceği onun elindeydi. Tıp Fakültesini batıran Hayrettin Öztürk, Kenan Gümüştekin’i rektör yardımcısı yapan, Arif Duran’ı döner sermaye sorumlusu yapan eski Rektör Hayri Coşkun’dur. Kadrolaşmayı yapan isimler de bu kişilerdir. Ahmet Karataş’ın daha sınav sonucu açıklamadan, elınıp alınmayacağı belli değilken evini Kenan Gümüştekin ile aynı apartmana taşıması bunun kanıtlarından biridir. Buraya alınacağını zaten biliyormuş” diye konuştu.

“KEŞKE ROMANYA’YA GİTMESEYDİM”

Terör Örgütü üyesi olduğu iddiasıyla yargılananlarla Romanya’da düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarına katıldığını belirten Betül Küçükıldız, “Hacer Karagülle’nin daveti üzerine Roanya’da gerçekleştirilen Türkçe Olimpiyatlarına katıldım. Hatta gitmeden önce eşim içinde bir sıkıntı olduğunu, bu geziye gitmemi istedi. Bende Hacer Karagülle’ye geziye katılmak istemediğimi söyledim. Ancak verdiğim paranın yanacağını söyleyince geziye katıldım. Geziye katılan diğer isimleri tanımıyorum. Keşke bende Romanya’ya gitmeseydim de paramda yansaydı” dedi.

FETÖ’NÜN BÜYÜK BİR GÜÇ OLDUĞUNU HİİSETTİRİYORMUŞ!

Mahkeme de yine tanık olarak dinlenen Mustafa Reşit, “2011 yılında AİBÜ’deki görevime başladım. O dönem Başhekim Yardımcısı olan Arif Duran üniversitede ilk tanıştığım isimlerdendi. Mevcut çalışma ortamında kendi edindiğim izlenimlerden Duran’ın örgüt üyesi olduğu kanaati bende oluştu. Bulunduğumuz ortamlarda FETÖ’yü öven söylemlerde bulunurdu. Hatta FETÖ’nün çok büyük bir güç olduğunu çevresindekilere hisettirmeye çalışırdı” dedi.

10 KİŞİ TOPLANMIŞLAR, REKTÖRÜ BELİRLEMİŞLER

Tanık olduğu olayların 2010 yılında ki rektörlük seçimlerine dayandığını belirten Cabir Terzioğlu, “

Tanıklığıma neden olan olayların başlangıcı 2010 yılında gerçekleştirilen Rektörlük seçimleridir. Rektör seçimleri öncesi bir evde yaptığımız toplantıya içerisinde Mehmet Bahar, Hayri Coşkun ve benim bulunduğum 10 kişi katıldı. Toplantıda 201-2014 yılları arasında Hayri Coşkun’un tek dönem rektörlük yapmasını, bir sonraki dönem ise başka bir arkadaşın rektör olması için kendi aramızda karar aldık. Bu toplantıdan sonra Mehmet Bahar benim yanıma gelerek, Hayri Coşkun’u küçültücü ifadeler kullanarak aslında Rektörün kendisi olması gerektiğini söyledi. Bende bu söylediklerinde samimiyse Hayri Coşkun tarafından kendisine görev verilmesi halinde, bu görevi kabul etmemesi durumunda söylediklerinin bir anlam ifade edeceğini belirttim dedi.

 

BANA MANİDAR GELDİ

Rektör yardımcılığına atanmasıyla ilgili süreçle alakalı bilgi veren Terzioğlu, “2012 yılında profesörlük kadromu aldım. Bu yıl içerisinde Rektör Yardımcıları istifa edince, Hayri Coşkun bana Rektör Yardımcılığı teklifinde bulundu. Bende yaklaşık 20 gün düşüntükten sonra 21 Ocak 2013 tarihinde Rektör Yardımcısı oldum. Bu aşamadan sonra Rektör Yardımcılığından istifa eden Resul Eryiğit’in istifasını değerlendirirken, Hayri Coşkun ve Mehmet Bahar’ın üzülmediklerini gördüm. Bu da bana manidar geldi” dedi.

ENGEL OLAMADIĞIM İÇİN İSTİFA ETMEK ZORUNDA KALDIM

Üniveristedeki paralel yapıya engel olamadığı için istifa etmek zorunda kaldığını belirten Terzioğlu, “2013’de istifa eden Resul Eryiğit’in görev sahassıyla ilgilenmeye başladım. Bu tarihten sonra üniverisitede şikayetler artmaya başladı. Çoğu akademisyen yaptığımız görüşmelerde kadrolarının kendilerine verilmediğini beyan ediyordu. Durumu Rektör Coşkun’a ilettim. Ancak bir gelişme sağlayamadım. Tıp ve Diş Hekimliği Fakülteleri’nde göreve başlayan kişilerin paralel yapıya mensup oldukları için ise kısa sürede kadrolarını aldıklarını duydum. Bu durumu da Rektör Coşkun’a söyledim. Coşkun bana araştıracağını söyledi ve bir gün sonra nasıl bir araştırma yaptıysa iddiaların doğru olmadığını, dedikodu olduklarını söyledi. 2013’ün Ekim ayında Rektör Yardımcılığı görevinden istifa ettim. Üniveristeye alınan kişilerin belli bir yapıya mensup olmaları ve BAP Projelerininde belli bir yapıya mensup kişilere verilmesine engel olamadığım için istifa etmek zorunda kaldım” dedi.

MUTABAKATI HİÇE SAYMIŞLAR

2014 yılında gerçekleştirilecek rektörlük seçimleri önceside BİR ARAYA GELDİKLERİNİ BELİRTEN Terzioğlu, “Üniveristede gördüğüm yanlışları düzeltmek için 2013’n Kasım aynda Rektörlüğe aday oldum. Aday olmadan öncede Hayri Coşkun’un evinde, bir önceki seçimde olduğu gibi bir araya geldik. Ancak 2010 yılında bir araya geldiğimiz arkadaşlarımız bu sefer toplantıda yoktu. Toplantıya katılanların sayısı 15’e çıkarken, bu gurubun homejen olmadığını söyleyebilirim. Benim dışımdaki şahısların çoğu bu yapıya mensup kişilerdi. Önceki mutabakat hiçe sayılarak, Coşkun’un bir dönem daha görevine devam etmesi gerektiği tavsiye olarak konuşuldu” dedi.

İSTİFALARI BASKIYLA ALMIŞ

Coşkun’un kendisini desteklemeyenlerin istifasını baskıyla aldığını belirten Terzioğlu, “2014 seçimlerini Hayri Coşkun daha fazla oy alarak kazandı ve ataması gerçekleştirildi. Bu atamadan hemen sonra Coşkun kendisini seçimlerde desteklemeyen dekan ve enstitü müdürlerini n istifasını istedi. Bu kişilerin istifaları baskıyla alındı. 2013 yılında Rektör Yardımcısı olan Kenan Gümüştekin bu görevine tekrar verilmedi ama kendisini destekleyen gurubun baskısıyla Gümüştekin hastaneye başhekim yapıldı. Başhekimlik tenzili bir görev değil, icranın başı olması nedeniyle Rektör Yardımcılığından daha etkili bir görevdir” dedi.

 

YAZICI’NIN ALDIĞI AKADEMİSYENLERE NE OLDU?

Mehmet Yazı Düzce’den Bolu’ya geldiğinde kardoloji bölümünde 6 akademisyen görev yapıyordu. Bu akademisyenlerin tamamı Mehmet Yazıcı döneminde görevlerinden ayrıldılar. Yazıcı tarafından kardoloji bölümüne alınan 6 akademisyenin hepsi ise KHK’larla ihraç edildi veya tutuklandı.

PERSONEL ALIMLARINI İKİSİ YAPIYORDU

Üniversiteye alınacak akademik personele Coşkun’un haricindeki iki kişinin karar verdiğini belirten Terzioğlu, “Rektör Hayri Coşkun olmasına rağmen, üniveristeye alınacak akademisyenlerde Mehmet Yazıcı ve Kenan Gümüştekin daha etkindi. Alınacak personelle ilgili kararları daha çok bu iki isim verirdi. Ali Haydar Parlak’a profesörlük kadrosu verilmedi. Parlak kadrosunu alsaydı paralel yapıya mensup olduğunu düşündüğüm kişinin dekan yardımcılığı sona erecekti. Bu nedenle kadrosunu alamadı” ifadelerini kullandı.

Mahkemeye Hande Aydoğanlı ve Tuğçenur Uzun’un ifadesinin ardından 14 Haziran Çarşamba günü sabah saat 09.15’de devam edilmek üzere ara verildi. 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: