• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

11/02/2016 11:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı ‘Cuma Sohbetleri'nin bu haftaki bölümü Bolu Express'te

İbadet ne demektir ve kaç kısma ayrılır?

İbadet; “itaat etmek, boyun eğmek, kulluk etmek, tevazu göstermek, ilah edinmek” anlamına gelir. Dinî bir terim olarak; “Mükellef olan kişinin Rabbi’ne tazim için yaptığı fiil ve niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan ve Allah’a yakınlık ifade eden şuurlu itaat” demektir. İbadet; boyun eğmenin, itaat etmenin, saygı göstermenin ve kulluğun en son noktasıdır. Kur’an’da insanların, Allah’a ibadet için yaratıldıkları (Zariyat, 51/56), bütün peygamberlerin, insanları Allah’a ibadete davet ettikleri (Bakara, 2/83) bildirilmiştir.

Kur’an’da ibadet kavramının; tevhid (Nisa, 4/36), itaat (Bakara, 2/172), dua (Mü’min, 40/60), boyun eğmek (tevazu, tezellül ve huşu) (Fatiha, 1/5), iman ve salih amel (Nisa, 4/172-173), Allah’ı tesbih ve secde (A’raf, 7/206), Allah’ı bilmek ve tanımak gibi (Zariyat, 51/56) geniş bir anlamı vardır. Dolayısıyla ibadet kavramı, en geniş anlamıyla; Allah’ın varlığını ve birliğini ikrar etmek, kitaplarını ve peygamberlerini doğrulamak, Allah’ın razı olduğu şeyleri yapmak, Allah’ın hükmüne razı olmak, nimetlerine şükretmek, musibetlere sabretmek, insan haklarına saygı göstermek, onlara şefkat ve merhamet etmek gibi kalbî ve bedenî eylemleri ifade ettiği gibi namaz, hac, zekât, oruç, cihad, evlenme, boşanma, helal-haram, miras, ticaret, ahde vefa, yemin, keffâret gibi İslam’ın bütün ahkâmını uygulamayı, emir ve yasaklarına riayeti ve Allah’ın sınırlarını korumayı da ifade eder.

Bir davranışın ibadet olabilmesi için; kişide iman, niyet ve ihlas olması ve ibadetin İslam’a uygun olması gerekir.

Uygulama itibariyle ibadetler dört kısma ayrılır:

a) İman, ihlas, niyet, tefekkür, marifet, sabır, takva gibi kalbî-batinî ibadetler.

b) Namaz, oruç, dil ile zikir ve dua, ana-babaya iyilik, insanlara iyi muamele ve sıla-i rahim gibi beden ile yapılan ibadetler.

c) Zekât, sadaka, yakınlara ve fakirlere yardım, Allah yolunda infak gibi mal ve servetle yapılan ibadetler.

d) Hacca gitmek, mal ve can ile cihat etmek gibi hem mal ve hem de beden ile yapılan ibadetler.

Müslümandan namaz ibadeti ne zaman ve hangi hâllerde düşer?

İbadetlerle mükellef olmak için birtakım şartlar vardır. Bu şartları taşımayan kişiler bu ibadetleri yerine getirmekle mükellef olmazlar. Namazla mükellef olmanın şartları; müslüman, akıl sağlığı yerinde ve bülûğ çağına ermiş olmaktır. Bundan dolayı, müslüman olmayanlar namazla mükellef olmadıkları gibi çocuklar ve deliler de namaz kılmakla mükellef değildir (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, II, 4). Konu ile ilgili bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.), “Üç sınıftan sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, ergenlik çağına varıncaya kadar çocuktan ve akıl sağlığına kavuşuncaya kadar deliden.” (Ebû Dâvud, Hudûd, 16) buyurmuştur.

Hanefîlere göre, sadece başını hareket ettirerek dahi namaz kılmaya gücü yetmeyecek derecede rahatsız olan kimseye bir şey gerekmez. Eğer bu hastalıktan ölürse, kaza etme imkânı bulamadığı için borçsuz olarak Allah’ın huzuruna çıkmış olur. İyileşmesi durumunda; kılamadığı namazları bir günlük (beş vakit) namazı geçmezse, kaza etmesi gerekir. Sayı bundan daha çok olursa, kişiyi sıkıntıya sokmama gayesiyle sahih olan görüşe göre, o kimseye kaza gerekmez. Bir gün ve gece veya daha az baygın olan kişinin durumu da aynıdır. (Kâsânî, Bedâi’, I, 106, 107, 108) İmam Şâfiî bayılma tam bir namaz vakti olursa da kaza gerekmeyeceğini söylemiştir. (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 204)

Hayatını yatalak olarak geçiren kişi, eğer yataktan kalkıp abdest alamıyorsa veya abdest aldıracak birini bulamıyorsa yanında bulunduracağı tuğla, kiremit veya taş gibi bir madde üzerine teyemmüm eder. Yatağından doğrulmaya ve kıbleye yönelmeye tek başına imkân bulamayan kişi, kendisine yardım edecek kimse de olmadığı takdirde yerinden doğrulmadan, yüzünü çevirebildiği kadar kıbleye çevirerek yattığı yerde namazını îma ile kılar (Serahsî, el-Mebsût, I, 112-113; Kâsânî, Bedâi’, I, 48).

Kendi başına teyemmüm edemeyen ve bu konuda kendisine yardım edecek birini de bulamayan kişi kendini abdestli gibi sayarak isterse namazını îma ile kılar; isterse kazaya bırakır; iyileşmesi hâlinde kaza eder, iyileşmeme durumunda ise kendisinden yükümlülük düşer (Serahsî, el-Mebsût, I, 123; Nevevî, el-Mecmû’, I, 136).

“Allah böyle yazmış, ben ne yapayım?” demek doğru mudur?

Kader ve kazâya inanmak iman esaslarındandır. Ancak insanlar kaderi bahane ederek kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar. Bir insan “Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, ben ne yapayım?” diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kaderi mazeret olarak ileri sürüp kendisini suçsuz sayamaz. Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için, bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Burada dileyen, tercih eden, isteyen kuldur; yaratan da Allah’tır. Kul sorumluluk doğuran fiilleri irade edendir ama yaratan değildir; zira yaratmak Allah’a mahsustur. Kur’an-ı Kerim’de, “Allah, her şeyin yaratıcısıdır.” (En’âm, 6/102) buyrulmaktadır. Her şeyin yaratıcısının Allah olması, bizim sorumluluktan kaçarak kötü ve yanlış işleri Allah’a havale etmemize yol açmamalıdır. Bu kaderi istismar etmek olur. Ayrıca kader ve kazâya güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması ya da olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslam’ın kader anlayışı ile bağdaşmaz. Allah, her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır. İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratacaktır. Bu da ilâhî bir kanundur ve bir kaderdir. Sonuç olarak insanların, “Ben ne yapayım, kaderim böyle” demesi doğru değildir. Hiçbir kimse kaderini okuyarak hareket etmez. İnsan Allah’ın sorumluluk yüklediği alanda özgür bırakıldığı için inancından ve yapıp ettiklerinden hesaba çekilecektir.

Cinler ve şeytanlar insanlara zarar verebilir mi?

Cinler de insanlar gibi sorumlu varlıklar olarak yaratılmıştır (Zâriyât, 51/56). Allah’a inanıp, O’na ibadet eden iyi amel sahibi olan cinler olduğu gibi insanlara zarar vermek isteyen ve onları iman ve güzel amelden alıkoymaya çalışan kâfir cinler de vardır. Kur’an-ı Kerim’de insan ve cinlerin şeytanlarından söz edilir: “İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O hâlde onları iftiralarıyla baş başa bırak.” (En’âm, 6/112) Bu âyette işaret edildiği üzere şeytan işi amel işleyen cinlere şeytan denmektedir. Şeytanların başı olan İblîs’in cinlerden olduğu Kehf Sûresinin 50. âyetinde şöyle ifade edilir: “Hani biz meleklere, ‘Âdem için saygı ile eğilin’ demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!”

Genel olarak Kur’an-ı Kerim’e, özel olarak da Türkçe meallerini zikrettiğimiz bu iki âyete bakıldığında şeytanların ve dolayısıyla cinlerin kötülerinin insanlara zarar vermek istemeleri öncelikle inanç ve amel bakımındandır. Zira Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in açıklamalarına bakıldığında şeytan ve şeytan işi ameller işleyen cinlerin düşmanlığı ancak insanları aldatmak ve kötülüğe teşvik etmek suretiyle olmakta, maddi ve fizikî bir zarar vermeden söz edilmemektedir. Bunun için Yüce Allah, “Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 2/208) buyurmuştur. Burada şeytanın adımlarını izlememekten maksadın şeytanların ve cinlerin vesvesesine kapılarak kötü ameller işlememek olduğu açıktır. Cin sûresinin 6. âyetinde şöyle buyrulmaktadır: “Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.” Bu âyette açıklandığı üzere cinlerin insanlara zarar vermesi Yüce Allah’ın açık ikazına rağmen insanların cinlere sığınıp onlarla iletişim kurma ve medet umma hevesleri yüzündendir.

Bunun için Felak ve Nâs sûrelerinde bu duruma işaret edilerek insanların, cinlerin ve her türlü yaratığın şerrinden ve vesvesesinden her şeyin Rabbi olan Yüce Allah’a sığınmaları teşvik edilmiştir. Bu demektir ki gerçekten Allah’a iman edenler üzerinde şeytanların ve cinlerin hâkimiyeti, bir baskı kurması ve zarar vermesi söz konusu değildir. Şeytanın ve cinlerden şeytanların hâkimiyeti ve zararı sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar için söz konusudur (bk. Nahl, 16/99-100).

Bu bakımdan müminlerin cin ve insan şeytanların her türlü şerrinden ve zarar vermesinden Allah’a sığınması ve onlardan korkmaması gerekir. Onlara hiçbir şekilde meyletmeyen ve iradesini sadece hak ve hakikat doğrultusunda kullanan kimseler ise cin ve şeytanlardan gelebilecek her türlü etki ve zarardan korunmuş olurlar.

Belalar ve musibetler kader midir?

 

Belaları ve musibetleri üç grupta değerlendirmek gerekir: a) İnsan iradesinin söz konusu olmadığı belalar ve musibetler (depremler, engelli olarak doğmak gibi). b) İnsan iradesinin kısmen söz konusu olduğu belalar ve musibetler (kısmen kabahatli olduğumuz trafik kazaları gibi). c) İnsan iradesinin söz konusu olduğu belalar ve musibetler (alkollü araç kullanarak sebebiyet verilen kazalar, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu maruz kalınan hastalıklar gibi). Allah’ın ilmine bakan boyutuyla bunların hepsi kader olmakla birlikte, ilki ve belli oranda ikincisi terim anlamıyla da kaderdir. Bu çeşit bela ve musibetler sabretmek şartıyla günahlara kefaret olduğu gibi Allah katında daha yüksek derece almaya da vesiledir. Sonuncusu ise insanların hatasından kaynaklandığı için, ilahi ilim açısından kaderin dışında olmamakla beraber insanlar bundan sorumludur. Mümine düşen her çeşit bela ve musibetlerden Allah’a sığınmak, fakat eğer maruz kalınırsa sabretmek ve kadere inanarak teselli bulmaktır. Şunu unutmamak gerekir ki Allah sonsuz rahmet ve inayet sahibidir. Dolayısıyla musibete maruz kalan bir kimseyi, sabretmesi şartıyla büyük mükâfatlara nail kılacaktır. Ayrıca Allah insanları imtihan ettiği için, dilerse birtakım bela ve musibetler verebilir. İnsanlar bu durumda kulluklarının gerektirdiği tutum içinde olmalıdırlar.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: