• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

24/12/2015 11:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı ‘Cuma Sohbetleri'nin bu haftaki bölümü Bolu Express'te

MEVLÜT KANDİLİ AKABİNDE YILBAŞI

Geçtiğimiz Salıyı Çarşambaya bağlayan gece Peygamber Efendimiz (sav)’in dünyaya teşriflerinin 1444. sene-i devriyesini idrak ettik. 571 yılı Rebiu’l Evvel ayının 12. gecesi dünyaya geldiklerinde birçok doğaüstü diyebileceğimiz olaylar meydana geldi.

İstiharabat’ta bin seneden beri yanmakta olan Mecusilerin koca ateş yığınları bir anda sönüverdi,

Kâbe’nin içini karanlık ve kirlere boğan putların pek çoğu baş aşağı yıkıldı,

Medayin’deki Kisra sarayından on dört burç çatırdayarak yıkıldı,

Takdis edilen meşhur Save (Taberiyye) Gölü bir anda kuruyuverdi,

Gökyüzünden salkım salkım yıldızlar döküldü,

Şimdi soralım kendimize, bizler bu mübarek geceden ders çıkarıp;

İçimizde ki gaflet ateşini söndürebildik mi?

Amellerimizi kirleten, dualarımızın kabulüne engel olan haramlardan vazgeçebildik mi?

İbadetlerimize engel olan dünya sevgimizi, maddiyat düşkünlüğümüzü kurutabildik mi?

Nefsimize hoş gelen haram kazancı, israfı, şükürsüzlüğü, dedikoduyu gıybeti terk edebildik mi?

Resulümün; benim ümmetimden değildir dediği dargın durmayı, yalanı, cimriliği kırabildik mi?

Evet, dostlar; bize kalmayacak bir dünya için, bize kalacak günahlar biriktirmeye devam mı ediyoruz?

Allah Resulü Kisra saraylarının direklerini yıktı ama kendi hasırlarda uyuyup arpa ekmeği yedi.

Kabe’deki putları kırdı ama bir müminin kalbini Kabe’den değerli görüp kimsenin kalbini kırmadı.

Save Gölü’nü kuruttu ama hiç kimsenin ümidini kurutmadı, elinde olmasa dahi borç alıp verdi.

Toplumu yıkan faizi, kumarı, içkiyi, zinayı kurutup asr-ı saadeti kurdu.

Ya bizler;

Sanki cahiliyete geri dönmüş gibiyiz,

‘Müslümanız’ ama yılbaşı kutluyoruz, hani başkasına benzeyen bizden değildi.

“Zulüm yapanlara en ufak meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan    başka velileriniz de yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz." (Hûd, 113)

"O (Allah) size Kitapta: "Allah'ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçip dalıncaya dek onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacaktır" Buyuruyor Rabbim (Nisa, 140)

Allah Rasulü’de şöyle buyurmaktadır;

"Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır.” (Ebu Davud Libas, 4; Müsned,11/50)

Piyango bileti yok satıyor, hani kumar şeytan işi bir pislikti.

Kredi kullanmayan nerdeyse yok gibi, paralar bankada faizde, hani faiz Allah ve Resulüne savaş açmış gibi günahtı.

Peygamber Efendimiz (sav), namazı mümin ile kafir arasındaki fark olarak görüyor ama bizim için sıradan bir şey, namaz kılmayız ama kalbimiz temizdir.

Hakiki bir Müslüman, Allah ve Resulü’nü her şeyden çok sevendir.

Hz. Enes, Resulüllah (sav)’in şöyle buyurduğunu anlatıyor;

“Üç haslet vardır. Bunlar kimde varsa imanın tadını duyar; Allah ve Resulünü bu ikisi dışında kalan her şeyden ve herkesten daha çok sevmek, bir kulu sırf Allah rızası için sevmek, Allah, imansızlıktan kurtarıp İslam'ı nasip ettikten sonra tekrar küfre, inançsızlığa düşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak.” (Buhari, İman 9)

Enes b. Mâlik (ra) anlatıyor;

“Uhud Savaşı’nda Medineliler karmakarışık ve darmadağınık olmuştu. Herkes bir tarafa kaçıyor ve ‘Muhammed öldü’ diye bağrışıyorlardı. Hatta bu yüzden o kadar çok bağırıp çağırma olmuştu ki, bu haber Medine’nin civar mahallelerine kadar ulaşmıştı.
Sonra evli kadınlardan biri, durumu öğrenmek için yola çıktı, ilk önce hangisiyle karşılaştığını bilemiyorum ama birine rastladığı zaman ona, ‘Bu kim?’ diye soruyor, o da, ‘Şu baban’, bir başkası, ‘Şu kardeşin’, başka rastladığı biri, ‘Şu kocan’, bir diğeri de, ‘Şu da oğlun’ diyordu. Kadın, ‘Resûlullah (sav) nerede? O ne yaptı?’ diye soruyor, onlar da, ‘Ön tarafta!’ diye cevap veriyorlardı. Nihayet kadını Resûlullah’ın yanına kadar getirdiler. Kadın hemen Resûlullah’ın elbisesinin bir ucuna yapıştı     ve,
- Anam babam sana feda olsun yâ Resûlellah! Sen hayatta olduktan sonra ben kimi kaybedersem kaybedeyim hiç önemli değil,  Sen hayatta olduktan sonra bütün musibetler bana kolay gelir, dedi.”

Gerçek dindarlık Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmekten geçer. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir. Nitekim bir ayetde şöyle buyurarak mevzunun ehemmiyetini tespit eder;

“Ey Muhammed, de ki; babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah’tan Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allah’ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Tevbe, 9/24)

Burada emredilen Allah ve peygamber sevgisinin nasıl ortaya çıkacağı bir başka ayette şöyle açıklanmıştır;

“Ey Muhammed de ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun, ta ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin.” (Al-i İmran, 3/31)

Burada da Peygamber’e ittibâ (uyma) Allah sevgisinin ayrılmaz bir parçası olarak nitelenmiş, Peygamber’in gösterdiği yolu gönülden benimsemeyen kişinin Allah’ı sevdiğini iddia edemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca Resûlullah’a uyma iradesinin ortaya konması, Allah’ın sevgisine ve mağfiretine mazhar olmanın ön şartı sayılmıştır.

Bediüzzaman Hazretleri Allah'ı sevmenin Peygamberi sevmekle ve Sünnet-i Seniyyesine ittiba ile olacağını şöyle izah etmiştir: "Allah'a (celle celâluhu) imanınız varsa, elbette Allah'ı seveceksiniz. Madem Allah'ı seversiniz; Allah'ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise: Allah'ın sevdiği Zâta benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittibâ etmektir. Ne vakit ona ittibâ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah'ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin."

Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir. (Tevbe, 9/128)

Bize düşkün olan bir peygamberin ümmetiyiz, o halde ona layık olalım. Bize bırakmış olduğu mirasa sahip çıkalım. O’nu ilk önce kendimiz iyi anlayalım sonra topluma sözümüzle özümüzle iyi anlatalım. Tüm peygamberlerin şahitlik yapacağı o mahşer gününde O’nun ümmeti olma şerefini taşıyabilecek bir hayat sürelim ve şefaatine layık olalım.

“…O peygambere inanan, onu koruyup destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura uyanlar, işte bunlardır kurtuluşa erenler.” Araf, 7/157﴿

 

 

PİYANGONUN,  LOTO, İDDİA VB. ŞANS OYUNLARI OYNAMANIN HÜKMÜ NEDİR?

Taraflardan birisinin kazanıp diğerinin kaybetmesi esasına dayalı bütün şans oyunları kumar kapsamında değerlendirilip haram kılınmıştır. Zira bir taraf kaybederken, diğer taraf da hak etmeden kazanmaktadır. Buna göre şans faktörüne dayalı olan piyango, toto, loto, iddia, müşterek bahis, ganyan gibi tertip ve oyunlar da kumardır ve haramdır. Bu tür kumarların, geniş kitlelerin iştirak etmesi sebebi ile zararı daha da yaygın olmaktadır (İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, VIII, 554-555; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 194).

Bu tür oyunların hâsılatından bazı kuruluş ve hayır kurumlarının yararlanması, onları meşru hale getirmez ve haramlık hükmünü değiştirmez. Bu yollardan birisiyle elde edilen kazançlar, sevap beklenmeyerek yoksullara veya hayır kurumlarına verilmelidir. Zira Hz. Peygamber bu tür haram kazançların harcanmasının ve güya sadaka olarak verilmesinin mümkün olmayacağını haber vermiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 189).

 

 

Dinin haram saydığı yollarla kazanılan malın cami inşası ve tefrişi gibi hayrî hizmetlerde kullanılması caiz midir?

Dinimize göre müslüman, kazancını dinin meşru saydığı yollarla elde etmekle yükümlüdür. Allah müslümanın malını nerelerde harcadığını soracağı gibi, nerelerden kazandığını da soracaktır. Dinin haram saydığı maddelerin ticareti, hırsızlık veya gasp, kumar, faiz ve fuhuş dinin yasakladığı kazanç yollarından bazılarıdır. Bu yollarla elde edilen kazanç haramdır. Müslüman’ın bu mallardan yararlanması caiz değildir. Bir kimsenin elinde bu yollardan birisi ile elde edilen bir mal varsa, onu; “haram yolla elde edilen kazancın sarf yeri yoksula vermektir” kuralı gereği, yoksullara vermesi gerekir. Ancak bundan bir sevap beklemek doğru değildir.

Çünkü haram yolla elde edilen kazanç, kişinin malı olmaz. Malı olmayan bir şeyi hayrî bir hizmette kullanması karşılığında sevap beklemesi de mümkün değildir.

 

Haram kazançla satın alınan halı üzerinde veya inşaatına haram maldan da sarf edilen camide namaz kılındığında bu namaz sahihtir. Çünkü buradaki mahzur, namazın kendisi ile ilgili değil, onu çevreleyen başka bir husus ile ilgilidir. Bir mekânın veya elbisenin dinen meşru olmayan bir yolla kullanılması, namazdan ayrı bir husustur (Serahsî, Usûlü’l-Fıkh, I, 81).

 

AİLE -2-

  Aile Toplumun Çekirdeğidir:

Aileler birleşerek toplumları meydana getirir. Bu çekirdek topluluk her çeşit faziletin kaynağıdır. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk, yaratılışla ilgili gelişmesini de ahlâk ve terbiyesini de önce buradan alır. İnsan sevgisinin kaynağı da ailedir. Bir milletin sahip olduğu bütün özellikleri bir ailede görmek mümkündür. Bir toplulukta aile ne kadar sağlam temellere oturur ise o aileden meydana gelen toplum, o nisbetle sağlam yapıya sahip olmuş olur. Bunun içindir ki dinimiz aileye büyük önem vermiştir.  

"Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı " (Nahl, 16/80)

Aile Nikâhla Kurulur

Evlilik olmadan, evlilik sözleşmesi yapılmadan aile kurulmaz. Bunun için dinimiz evlenmeyi teşvik etmiştir.

"Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir. " (Nur, 24/32)

Peygamberler Evlenerek Topluma Örnek Olmuşlardır:

Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurur:  -Ebu Eyyüb (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Dört şey vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir: Hayâ, koku sürünme, evlenme, misvak kullanma." (Tirmizî, Nikâh 1, (1080)

İslam'da Ruhbanlık Yoktur

Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber (a.s)'in eşlerinin hâne-i saâdetlerine bir grup erkek gelerek Rasulullah (a.s)'ın (evdeki) ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak: "Rasulullah (a.s) kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir (bu sebeple O'na az ibadet de yeter) dediler. İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım" dedi. İkincisi: "Ben de hayatımca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terk etmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü de: "Kadınları ebediyen terk edip, onlara hiç temas etmeyeceğim" dedi. (Bilâhare durumdan haberdar olan) Hz. Peygamber (a.s) onları bularak: "Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Hâlbuki Allah'a yemin olsun Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla evlenirim. (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir" buyurdu. (Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5, (1401); Nesâî, Nikâh 4, (6, 60)).

Evet, aile nikâh ile kurulur, evlenmeyen kimse bu kurumdan yoksun kalır. Evlenmemeyi ve aile kurmamayı fazilet saymak yanlıştır, Peygamberimizin sünnetine aykırıdır. Nikâh, her ne kadar medenî bir sözleşme ise de bir yönü ile ibadettir.

Evlilik Kişiyi Haramlardan Korur

Pek çok kötülüklere karşı en önleyici vasıta ailedir. Peygamberimiz buyuruyor ki:

 “Gençler, içinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek gözü (haramdan) daha çok yumdurucu, iffeti daha çok koruyucudur. Gücü yetmeyen ise oruç tutsun, çünkü orucun şehveti kıran bir özelliği vardır.”  (Buhârî, Nikah, 3/4678)  Bir başka hadisi şerif de mealen şöyledir: “Kul evlendiği vakit dininin yarısını tamamlamış olur. Artık geri kalan yarısında da Allah'a karşı gelmekten kaçınsın.” (et-Tergib ve’t-Terhîb, Beyrut, 1968, c.3, s.42  (Hadisi Beyhâkî rivayet etmiştir.)

Aile Kurulurken Eşlerin Birbirlerini Seçmesi Önemlidir.

Çünkü bu, geçici bir süre için bir araya gelme değil, çoğunlukla ölüme kadar devam edecek bir sözleşmedir. Eşler birbirlerinde bu kurumun devamını sağlayacak özellikleri aramalıdırlar. Canım ne olacak evlenmek helal ise ayrılmak da helaldir deyip gerekli araştırmayı yapmadan karar vermek, sonunda pişmanlık duymaya sebep olur.

Peygamberimiz bu konuda bir uyarıda bulunuyor ve eşlerde tercih edilmesinde yarar olan özelliğe dikkatimizi çekiyor. Şöyle buyuruyor: 

Hz. Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Kadın dört hasleti için nikâhlanır: Malı için, nesebi (asaleti) için, güzelliği için, dini için. Sen dindar olanı seç de huzur bul."(Buharî, Nikâh 15; Müslim, Rada 53, (1466); Ebu Davud, Nikâh 2, (2047); Nesâî, Nikâh 13, (6, 68)

Peygamberimiz kadını, bu dört özellikten herhangi birisi ile nikâh etmenin mübah olduğunu, ancak dindar olan kadının tercih edilmesini tavsiye ediyor. Çünkü Kur'an-ı Kerim, bu özelliğe çok önem veriyor.

 “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki, Allah katında en değerli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir ve her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 49/13)

Elbette Allah katında üstün bir değeri olan kimse, diğerlerine tercih edilir ve edilmelidir. Böyle davranan kimse pişman olmaz. Dindar olan kadın, kocasının malını korur, israftan sakınır. Çocuklarının terbiyeleri ile ilgilenir, onları da dinlerine bağlı olarak yetiştirir. Bu ise aileye huzur getirir. Bunun içindir ki Peygamberimiz   “İnanmış bir kişi Allah Teâla’nın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçındıktan sonra saliha bir kadından daha hayırlı hiçbir şey elde etmiş olamaz. (Çünkü iyi bir kadın) Eşinin söylediğini tutar, yüzüne bakarsa gönlü açılır, karısı(nın bir şeyi yapması veya yapmaması) üzerine yemin ederse yeminini yerine getirir. Eşinin bulunmadığı zamanda ona ve malına hıyanet etmez.” (İbn Mace, Nikâh, 5/1847)

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: