• resmi ilanlar

RAMAZAN SOHBETLERİ

08/07/2015 11:00

...

AHDE VEFA

“Ahitleştiğiniz zaman Allah’ın ah­dini yerine getiriniz. Allah’ı kendinize kefil kılarak sağlama bağladığınız yeminleri boz­mayın. Allah yaptıklarınızı şüphesiz bilir.” (Nahl 16/)

 

Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki :

- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.

 Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek:Söyledikleri doğru mu diye sorar.

 Suçlanan genç der ki: Evet doğru.

 Bu söz üzerine Hz Ömer anlat bakalım nasıl oldu diye sorar.

 Genç anlatmaya başlar:

 - Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret, dedi.

 Hz Ömer: Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam. Madem suçunu da kabul ettin, dedi.

Bu sözden sonra delikanlı söz alarak: Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı:

- Ben memleketinde zengin bir insanım, babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum, der.

 Hz. Ömer der ki: Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?

 Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:

 Bu zat benim yerime kalır. O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelenen AmrIbni As' dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr'a dönerek:

- Ey Amr, delikanlıyı duydun, der. O yüce sahabe:

- Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır.

 Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla AmrIbnAs'a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz derler.

Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki: Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim. Hz AmrIbn As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:

- Biz de sözümün arkasındayız. Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür.

Hz. Ömer gence dönerek derki: Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?

 Genç vakurla başını kaldırır ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan):

 - 'Ahde vefasızlık etti' demeyesiniz diye geldim der.

- Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve AmrIbnAs'a der ki:

- Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun, nasıl oldu onun yerine kefil oldun?.AmrIbn As Allah kendisinden ebediyyen razı olsun, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir:

- Bu kadar insanın içerisinden beni seçti.'İnsanlık öldü 'dedirtmemek için kabul ettim, der.

 Sıra gençlere gelir, derler ki: Biz bu davadan vazgeçiyoruz.

 Bu sözün üzerine Hz Ömer:

- Biraz evvel babamızın kani yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der. Gençlerin cevabı da dehşetlidir:

- Merhametli insan kalmadı demesinler diye

 AllahRasulü (s.a.v) bu konuda bizleri şöyle uyarıyor; "Verdiği sözünde durmayıp cayan her gaddar kişi için ahde vefasızlığı sebebiyle (kıyamette bir alâmet) bir bayrak dikilir." (Buhari, Cizye ve Muvâdea, 22)

Abdullah ibn Abbâs’ta haber verip şöyle demiştir: "Bana Ebu Sufyân anlattı: Heraclius (Hirakl) EbûSufyân'a: 'Ben sana Muhammed ne tavsiye ediyor? diye sordum. Sen namaz kılmayı, doğru olmayı, iffetli olmayı, ahde vefayı, emâneti yerine teslim etmeyi tavsiye ettiğini söyledin' dedi. ve sözünü şöyle sürdürdü: 'İşte bunlar bir peygamberin özellikleridir.'(Buhari, Şehâdât, 28)

O’nun ümmeti olarak bizler de hayatımızın her alanında ahde vefa ilkesini gözeterek emin, ahdine ve randevularına sadık, sözüne güvenilir insanlar olmalı ve bunu karakterimizin bir parçası haline getirmeliyiz.

Demek ki ahde vefa;

-          Peygamberlerin özelliğindendir,

-          Güven ve itibarın olmazsa olmazıdır,

-          Toplumsal huzurun vazgeçilmez şartıdır,

-          İslam ahlakının süsü, Müslümanlığın nişanesidir.

 

 

 AHLAKIN TEMELİ DOĞRULUK

“Allah’ım bana doğruluk, orta yol üzere olmayı ve hidayetini nasip et”  (Nesai, Zînet, 121)

Ebu'l-Yemân el-Hakemu'bnuNâfi' anlattı. Kureyş kâfirleri ile Rasûlullah'ınHudeybiye antlaşmasını akdettiği ateşkes müddeti içinde ticâret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rûm Kayseri) Heraclius (Hirakl) tarafından da'vet olunmuş. HiraklEbu Süfyana bazı sorular sormuş…

 

-          Hirakl'ınEbûSüfyan'a ilk sorusu şuydu: "Sizin içinizde soyu nasıldır?",

-          EbûSufyân: "O'nun içimizde soyu pek büyüktür"

………………….

-          Hirakl: "Hiç sözünden caydığı oldu mu?"

-          EbûSufyân: "Hayır sözünden caymaz ancak biz şimdi onunla bir süreye kadar ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz."

-          EbûSüfyan burada şu notu düşüyor "O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu suizannımı konuşmama sokuşturabildim"

-          Hirakl: "O'nunla hiç savaş yaptınız mı?"

-          EbûSufyân:"Evet, yaptık"

-          Hirakl: "Savaş nasıl sonuçlandı?"

-          EbûSufyân: Savaşın sonucu talih ne gösterirse oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz"

-          Hirakl: "Size ne emrediyor?"

-          EbûSufyân:"Bize, 'yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak et­meyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz' di­yor. Bize, namazı, doğruluğu, iffetliliği ve Allah'ın eklenip durmasını emrettiği her şeyi ekleyip durmayı emrediyor,

 

-          Hirakl:Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu peygamberin geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmezdi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluş­mak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım (hizmet arz ederek) ayaklarını yıkardım! Dedi.(Buhari- Bedülvahy, 1)

 

Ashab-ı kiramdan Süfyanİbn Abdullah es-Sekafibirgün o büyük ahlak hocasına geldi ve:

 

-          Ya Rasûlallah! Bana Müslümanlığı öyle tarif etki onu artık bir başkasına sorma ihtiyacı duymayayım, dedi. Peygamberler sultanı ona:

-          Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol, buyurdu.

Bir de şahsıyla ilgili bir soru sordu:

-          Ey Allah’ın Resul’ü! Hakkım da en çok endişe ettiğin şey nedir? Rasul’ü Kibriya mübarek dilini tutarak:

-          İşte budur, buyurdu(Müslim İman 62). Onun dilinden dolayı günaha gireceği ve sıkıntıya düşeceğinden endişe ettiğini belirtti.

 Demek ki Müslüman dürüs olmalıdır. Sözünde, özünde, işinde, gidişinde, davranışında, tutumunda, kısacası hem Allah ile olan sözleşmesinde yani iman ve ibadetinde hem de Allah’ın kullarıyla yaptığı antlaşmasında yani alım satım gibi konularda dosdoğru olmalıdır.

Kainâtın Rabbi sevgili Peygamberine “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” buyurdu (Hud s. 112). Dosdoğru olmak kim bilir ne ağır, ne çetin bir işti. Bu ayeti kerime kalbine yazılıp gönlüne süzülünce, Peygamber-i Zişan-ın saç tellerinden bir kaçı bir gün içinde ağarıverdi.   

Müslüman olmak doğru yola girmekti. Bu yola giren herkes o yolda sebat etmeli, çizgiden ayrılmamalıydı. Dosdoğru olmak anlamına gelen istikamet sözünü her Müslüman Hz. Ebu Bekir gibi anlamalı, Allah’tan başka bir ilah kabul etmemeliydi. Ömer’in dediği gibi ibadetini kusursuz yapmalı, tilki gibi eğilip bükülmemeliydi. Hz. Osman’ın bu kelimeye getirdiği yoruma uyup ibadetlerini sırf Allah Rızası için yapmalı, Hz. Ali’nin buyurduğu gibi farz ibadetlerini hiç aksatmamalıydı. Sırat-ı Müstakim üzerine olmak, dosdoğru olmak dosdoğru yolu bulmak işte bu demektir.

Allah’a iman edip dosdoğru olabilirsek, ebedi aleme doğru kanat çırparken melekler yanımıza gelecek ve bize “ Korkma, artık hiçbir şeye üzülme, Rabbinin sana va’dettiği cennetle sevin!” diye müjdeler verecektir. (Fussilet-30) İşte istikamet bu sonucu elde edebilmek için önemlidir.

Ziya Paşanın ifade ettiği gibi;

İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah

Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah

Resûlüllah (sav)'de şöyle buyurmuştur;

«Şüphesiz doğruluk hayra, hayır da cennete götürür.

Kişi doğru söyleye söyleye nihayet doğrucu yazılır.

Yalancılık sapıklığa götürür. Şüphesiz sapıklık da cehenneme götürür.

Kişi yalan söyleye söyleye nihayet yalancı yazılır.»Müslim, Birr ve Sıla, 103)

Bize İsmâîl b. Halîltahdîs etti: Bize Alî b. Mushir, Ubeydullah b. Ömer'den; o da Nâfi'den; o da İbn Ömer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:

 "Sizden evvelki gelip geçen ümmetlerden üç kişilik bir topluluk yürüyüp giderlerken birden kendilerini bir yağmur yakaladı. Hemen bir mağaraya sığındılar. Akabinde mağaranın kapısı bunların üzerine kapandı. Bunlar birbirlerine:

— Şu muhakkak: Vallahi ey şu mağara içinde bulunanlar! Sizi buradan doğruluktan başka birşey kurtarmaz. Onun için sizden her bir kişi doğru söylediğini bilmekte olduğu birşeyle Allah 'a dua etsin, dediler.

Bunlardan birisi: ~Kat 'î olarak bilmektesin ki, benim ücretti bir işçim vardı, o bana üç sâ' ölçeği pirince karşılık çalışıyordu. Bu işçi o ücre­ti bırakıp gitti. Ben bu ücret pirincine yöneldim de onu ektim. O ekim işinden iyi mahsûl oldu. Ben ondan bir sığır satın aldım. Bir müddet sonra o işçi bana gelip ücretini istiyordu. Ben de ona: Şu sığırlara git ve onları önüne kat da sür git, dedim. O: Benim, senin yanında ancak üç sâ' ölçeği pirinç darısı hakkım vardır, dedi. Ben yine ona: Şu sığırlara git, onlar senin o üç sâ' ölçeği ücretinden çoğaldılar, de­dim. İşçi onları sürüp gitti. Ey Allah 'ım, sen bilmektesin ki, ben bunu senin haşyetinden ötürü böyle yaptım. Onun hatırına bizden şu kayayı aç! diye dua etti. Kaya onlardan biraz açıldı.

Diğeri de: — Yâ Allah! Şübhesiz sen bilmektesin ki, benim yaşlı ihtiyar anamla babam vardı. Ben her gece bunlara koyunlarımın sütünü getirip içirirdim. Bir gece bir engel sebebiyle bunlara süt getirmekte geciktim. Geldiğimde bunlar uyumuşlardı. Ehlim ve çocuklarım açlıktan feryâd ediyorlardı. Fakat ben anam babam içmeden çocuklarıma süt içiremezdim. Bu durumda ben onları uyandırmayı istemedim. Onları terkedip de yataklarında içmelerini bekleyiciler olarak kalmalarını da istemedim. Süt tası elimde tâfecr doğuncaya kadar bekledim. Allah 'ım, sen pek iyi bilmektesin ki, ben bunu senin haşyetinden dolayı yaptım. Bizden bu sıkıntıyı aç! Dedi. Akabinde kaya onlardan biraz açıldı, hattâ gökyüzünü gördüler.

Diğeri de: — Yâ Allah! Sen kat 'î bilmektesin ki, benim bir amcakızım vardı. O bana insanların en sevgilisi idi. Ben ondan emelime nail olmak is­tedim. Fakat o benden çekindi. Ancak kendisine yüz dînâr getirme­mi söyledi. Ben buyuz altını araştırdım ve bunu kazanmaya muktedir oldum. Sonra yüz dtnârı kendisine getirdim ve bunları ona teslim et­tim. Kendisinden murâd almaya beni muktedir kıldı (yânı kendini bana teslim etti). Ben onun iki bacağı arasına oturunca kız: Allah 'tan kork! Yaratıcı kudretin bekâret mührünü bozma, o mühür ancak bir hak­la, nikâh hakkıyle açılır, dedi. Bu sözü üzerine ben üstünden kalk­tım, yüz dînârı da ona bıraktım. Şübhesiz sen bilmektesin ki, ben bunu ancak senden korktuğum için böyle yaptım. Binâenaleyh bizden bu mağarayı aç! dedi. Bu duâ akabinde Allah onlardan mağarayı tamamen açtı, onlar da çıkıp gittiler".

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: