• resmi ilanlar

RAMAZAN SOHBETLERİ

29/06/2015 11:00

...

SADAKA-İ FITIR

Fıtır sadakası ne demektir?

Fıtır “iftar etmek” ve “yaratılış” anlamlarına gelir. Fıtır sadakası (Sadaka-i fıtır) yaratılmış ve Ramazan orucunu tutup iftar etme imkânını elde etmiş olmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen Müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır (Nevevî, el-Mecmu, VI, 104). Vacip oluşu, sünnetle sabittir (Buhârî. Zekât, 18, 74; Müslim. Zekât, 12, 15; İbn Mâce, Zekât, 21; Ebû Dâvûd. Zekât, 17-20).

Fıtır Sadakası, borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı mala sahip olan her Müslümana vaciptir. Bunda, zekâtta olduğu gibi, malın nâmî (artıcı) olması ve üzerinden bir yıl geçmesi gibi bir şart söz konusu değildir. Dinen zengin olan çocuk ve akıl hastasının malından velî veya vasîsinin vermesi gerekir.

Şâfiî mezhebine göre ise fıtır sadakası vermek için zengin olma şartı yoktur. Günlük yiyeceğinden fazlasına sahip fakir de fıtır sadakasını verir (Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi, II, 69; Nevevî, el-Mecmu, VI, 105).

Kişi kendisinin ve küçük çocuklarının fitrelerini vermekle yükümlüdür. Hz. Peygamber, köle-hür, büyük-küçük, kadın-erkek her Müslümana fitrenin gerektiğini (Ebû Dâvûd, Zekât, 20) ifade etmiştir. 300

Fıtır sadakasının vacip olma zamanı Ramazan bayramının birinci günü olmakla birlikte, bayramdan önce de verilebilir. Hatta bu daha faziletlidir. Bununla birlikte, Bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Ancak, bayram namazından önce verilmesi müstehap kabul edilmiştir.

Şâfiî mezhebinde ise; fitreyi, meşru bir mazeret bulunmadıkça bayramın birinci gününün gün batımından sonra vermek haramdır. Fitreyi Ramazanın ilk günlerinden herhangi birinde vermek caizdir (Nevevî, el-Mecmu, VI, 128).

Fitrenin hedefi, bir fakirin içinde yaşadığı toplumun hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanması, böylece bayram sevincine iştirak etmesine katkıda bulunmaktır.

Günümüzde fıtır sadakasının belirlenmesinde, bir kişinin bir günlük normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktarın ölçü alınması daha uygundur. Dinen zengin sayılanlara, usul (anne, baba, dedeler ve nineler), furua (oğul, kız ve torunlar) ve bakmakla yükümlü olduğu kimselere fıtır sadakası verilmez. Bir kimse, fitresini bir fakire verebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtabilir (Merğinânî, el-Hidâye, I, 115-116).

Kimler fıtır sadakası vermekle yükümlüdür?

Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında nisap miktarı (80. 18 gr. altın veya bu değerde) mala sahip olan Müslümanlar kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, Beyrût 1997, II, 533, 544).

Ancak fıtır sadakası ile yükümlü olmak için bulunması gereken nisap miktarı malın “artıcı” özellikte olması ve üzerinden “bir kameri yıl” geçmiş olması gerekmez.

Bir kimse kendisi ve kendi velâyeti altında olan bakmakla mükellef bulunduğu kimselerin fitresini de vermekle yükümlüdür (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, II, 535). Buna karşılık kişinin, bakımını üstlendiği kişiler de olsa, ana babası, büyük çocukları, karısı, kardeşleri ve diğer yakınları için fitre ödemesi gerekmez (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, II, 539, 540). Fakat vekâletleri olmadığı halde bunlar için ödeme yapsa geçerli olur.

Şâfiî mezhebine göre ise fıtır sadakası vermek “farz”dır ve bununla yükümlü olmak için nisap miktarı mala sahip olmak şart değildir (Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, Beyrût 1994, II, 110). Buna göre temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesine yetecek kadar azığa sahip zengin fakir her Müslüman fitre ile yükümlüdür (Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, II, 113). Şâfiîler fitre ile yükümlü bir kişinin gücü varsa Müslüman ve bakmakla yükümlü olduğu (ana baba gibi) akrabası, karısı ve köleleri için de fitre vermesi gerektiği görüşündedirler (İbnRüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, II, 549).

Sadaka-i fıtırın, buğday, arpa, hurma veya üzüm olarak verilmesi zorunlu mudur?

Sadaka-i fıtır, sayılan maddelerin aynından verilebileceği gibi, bunlardan verilmesi gereken miktarın değeri nakit olarak da verilebilir. Ancak fakirin yararına olanı tercih etmek daha uygundur (İbn Âbidin, Reddu’l-Muhtâr, II, 22, 77).

Sadaka-i fıtır cami inşaatı için verilebilir mi?

Zekâtın ve fıtır sadakasının geçerlilik şartlarından biri de temliktir. Temlik, bir malı, mal edinmeye ehil bir kişinin mülküne geçirmektir. Cami, okul, köprü, yol vb. yerlere temlik söz konusu olmadığından, buralara zekât ve fıtır sadakası sarf edilemez (İbn Âbidin, Reddu’l-Muhtâr, II, 2, 62). 301

Vaktinde ödenmeyen sadaka-i fıtır borcu nasıl ödenir?

Bütün ibadetlerde olduğu gibi sadaka-i fıtır yükümlülüğü de geciktirilmeyip zamanında yerine getirilmelidir. Bununla birlikte zamanında ödenmemişse, bu fitrelerin mümkün olan ilk fırsatta ödenmesi gerekir.

Sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramı’nın birinci günü tan yerinin ağarmasıyla vacip olmakla birlikte, Ramazan ayı içinde de verilebilir. Hatta fakirlerin bayram ihtiyaçlarını karşılamaları için, bayramdan önce verilmesi daha iyidir. Ancak bayram sabahına kadar sadaka-i fıtır verilmemiş ise, bayram günlerinde ödenmesi gerekir. Zamanında ödenmeyip sonraya kalan fitreler ise, mümkün olan ilk fırsatta ödenmelidir (İbn Âbidin, Reddu’l-Muhtâr, II, 72, 78).

Fıtır sadakası ve oruç fidyesi kimlere verilebilir?

Fıtır sadakası ve oruç fidyesi, verecek kişinin bakmakla yükümlü olmadığı yoksul Müslümanlara verilir. Fıtır sadakası ve oruç fidyesini vermek durumunda olan kimsenin bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanmaması esastır. Zekât için de aynı kural geçerlidir. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usul ve fürûuna veremez.

Usul, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; fürûu ise; çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır. Yine, bir kimse hanımına zekât veremeyeceği gibi, hanımı da kocasına zekât veremez. Çünkü aralarında menfaat ilişkisi vardır.

Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayın peder ve kayın valide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekât, fitre ve fidye verilebilir (Zeylaî, Kahire 1313, Tebyînü’l-Hakâık, I, 301).

Yurtdışında çalışan kişi, sadaka-ı fıtırı bulunduğu ülke şartlarına göre mi yoksa türkiye şartlarına göre mi verir?

Ülke ve bölgelere göre geçim standartları farklı olduğundan, sadaka-i fıtır mükellefi, kendi bulunduğu yere göre tespit edilen miktarda sadaka-i fıtrını vermesi gerekir (İbn Âbidin, Reddu’l-Muhtâr, II, 22, 70).

Zekât vermenin belirli bir zamanı var mıdır?

Zekât vermenin belli bir zamanı yoktur. Farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ayı veya Ramazanı beklemeye gerek yoktur. Ancak, zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur. Çünkü zekât bir borçtur, borç bir an önce ödenmelidir (İbnÂbidin, Reddu’l-Muhtâr, II, 16).

Zekât, vaktinden önce verilebilir mi?

Oruç ve hac ibadetlerinde olduğu gibi zekât konusunda da kamerî ay hesabı uygulanır. Zekâtın farz olması için nisap miktarı malın üzerinden bir kamerî yılın geçmesi gerekir. Buna rağmen mal sahibi dilerse vakti gelmeden önce de zekâtını verebilir (Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâî, II, 164; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, I, 516).

Zekâtını birkaç sene vermeyen bir kimse daha sonra zekât borçlarını nasıl öder?

Zekât vermekle yükümlü olduğu halde önceki yıllarda zekâtını vermemiş olan kimse, elinde malı varsa zekâtını vermediği geçmiş yılların zekâtını da verir. Çünkü bu zekât onun zimmetinde borçtur (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 124).

Zekât vermekle yükümlü bir kimse, sonra fakirleşse ve vefat etse, sorumluluktan kurtulmuş olur mu?

Zengin olan kişi, zamanında zekâtını vermez, daha sonra da fakir düşer ve ölürse kendisinden zekât borcu düşmez. Dolayısıyla zekât borcunu ödemeyen kimse, onun ödenmesi için mirasçılarına vasiyet etmesi gerekir. Şayet vasiyet etmeden ölürse günahkâr olur. Geride kalan varisleri onun adına teberruda bulunurlarsa bu borçtan kurtulacağı ümit edilir.

Bir malda zekât borcu doğduktan sonra, bu borç ödenmeden önce o mal çalınmak, kaybolmak, gasbedilmek gibi yollarla telef olsa; mükellef ister ödeme imkânına sahip olsun ister olmasın, Hanefîlere göre o malın zekâtı düşer. Zira zekât, zimmete değil, malın bizzat kendisine bağlıdır. Mal bulunmayınca, zekât da gerekmez. Diğer fakihlere göre zekât borcu düşmez. Mükellefin onu ödemesi gerekir. Ancak bu mal, bağış veya satış yoluyla elden çıkartılmışsa zekât borcu ittifakla düşmez (İbnÂbidin, Reddu’l-Muhtâr, II, 11; Bilmen, Büyük İslam İlmihali, 340).

İçki, kumar gibi haramları işleyen ve ibadetlerini yapmayan kimseye zekât/fitre verilebilir mi?

Zekât, Tevbe Sûresi’nin 60. ayetinde sayılan başta yoksullar olmak üzere yedi sınıf insana verilir. Dolayısı ile bu görevin yerine getirilmesi sırasında dini hassasiyeti olan fakirlere öncelik verilmesi tavsiye edilirse de Müslüman olmak kaydı ile bazı haramlar işleyenlere de verilebilir.

Zekât ibadeti yerine getirilirken haramlara vesile yapılmaması ve hak edenlere, onların meşru ihtiyaçlarını karşılamak üzere verilmesi gerekir. Bu itibarla meşru olmayan işler yapan ve verilen zekâtı bu işlere harcayacağı tahmin edilen yoksul bir kimseye ailesinin ihtiyaçlarını göz önüne alarak zekât vermek gerektiğinde zekâtın nakit olarak değil de gıda veya giyim eşyası olarak verilmesi uygun olur.

Zekât ayetinde geçen “fi sebilillah”ın kapsamına okullar, Kur’an kursları, camiler gibi eğitim kurumları girer mi?

Zekâtın sarf yerleri, Kur’an-ı Kerimde (Tevbe, 9/60) belirlenmiştir. Ebû Dâvûd’un sahih bir senetle rivayet etmiş olduğu hadisi şerifte, toplanan zekâttan kendisine de hisse verilmesini isteyen bir zata hitaben Hz. Peygamber (s.a.s.); “Yüce Allah zekât (taksimi) hususunda ne bir Peygamberin ne de başkasının hükmüne razı olmadı ki, onunla ilgili hükmü kendisi verdi, onu sekiz sınıfa taksim etti. Eğer o sınıflardan isen sana hakkını veririm.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 24) buyurmuştur.

Bu itibarla, belirli şartları taşıyan Müslümanların yükümlü oldukları zekât ve fıtır sadakasının, Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak tarafından belirlenen yerler dışında her hangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, su vb. hayır işlerine sarf edilmesi, Hanefîlerce caiz görülmemiştir. Zira zekât ve fıtır sadakasının sahih olmasının şartlarından biri de temliktir. Temlik bir kimseye mal değeri olan bir şeyi, kayıtsız şartsız onun malı olmak üzere vermek, yani o kimseyi, o şeye malik kılmak demektir.

Bu sebeple özellikle Müslüman fakirin ve ihtiyaç sahibinin hakkı olan ve ancak temlik etmekle yükümlünün zimmetinden düşen zekât ve fıtır sadakasının ise, tüzel kişilere, hayır kuruluşlarına verilmesi caiz görülmemiştir (Fetâvây-ı Hindiyye, Beyrut 1980, I, 188).

Zekât verilen kişinin zengin olduğu ortaya çıkarsa ne yapmak gerekir?

Zekât mükellefi, kime zekât verdiğini araştırmalıdır. Araştırma sonucu zekât verilebilecek kişilerden olduğu kanaatine ulaştığı birisine zekât verir, daha sonra bu kimsenin zekât verilecek kişilerden olmadığı ortaya çıkarsa, zekâtı geçerli olur. Araştırma yapmaksızın zekât verir ve daha sonra bu kimsenin zekât verilebilecek kişilerden olduğu ortaya çıkarsa, zekâtı geçerlidir. Ancak böyle olmadığı anlaşılırsa, zekâtı geçerli olmaz, yeniden vermesi gerekir (İbn Âbidin, Reddu’l-Muhtâr, II, 67, 68).

Bir hastaneye alınan sağlık (mesela diyaliz makinası) cihazı zekât yerine geçer mi?

Zekâtın verilebileceği yerler Kur’an-ı Kerim’de ismen sayılarak belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, düşkünler (miskinler), esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihad edenler (fî sebîlillah), yolda kalmış olanlar, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulûb (kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler)dir (Tevbe, 9/60). Bu ayette belirtilenler kurum değil, bireylerdir. Buna göre zekât bizzat bireye veya onun vekiline verilmelidir. Bu genel ilkeye göre adı ne olursa olsun kurumlara zekât verilmez. Âlimlerin çoğunluğunun görüşü bu istikamettedir (Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi, II, 43-46; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II, 14-20; İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 665).

Zekât ve fitreler gayr-i müslimlere verilebilir mi?

Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekâtın, gayri Müslimlere verilemeyeceğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü ilke olarak zekât Müslüman fakirlerin hakkıdır (Kâsânî, Bedâiü’s-Sanâî, Beyrut, II, 49; Nevevî, el-Mecmu, VI, 228; Fetâvây-ı Hindiyye, Beyrut, 1991, I, 188; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, II, 261).

Bu genel ilke yanında bilindiği üzere Kur’an’da zekâtın sarf edileceği yerler arasında kalpleri İslamaısındıralacak olan “müellefe-i kulûb” da zikredilmiştir (Tevbe, 9/60). Hz. Peygamber (s.a.s.), gerek zekât gerekse diğer devlet gelirlerinden kalplerini İslam’a ısındırmak istediği kişilere pay ayırmıştır (Buhârî, Farzu’l-Humus, 57; Tirmizî, Zekât, 30).

Rasûlüllah’ın (s.a.s.) vefatından sonra bazı kimseler bu uygulamayla bağlantı kurarak, devlet başkanından bir şey istemişler, duruma muttali olan Hz. Ömer (r.a.) de “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29) ayetini okuyarak, müellefe-i kulûp kalmadığından onların talebini reddetmiştir (bkz. Kâsânî, Bedâi, II, 45; Zeylaî, Nasbu’r-Râye, II, 395; Aliyyu’l-Kari, Fethu Babi’l-İnaye, II, 130).

Bu sebeple fakihlerin çoğunluğu, Hulefâ-i Raşidin döneminde “müellefe-i kulûb”a pay ayrılmamış (İbn Ebî Şeybe, Mûsânnef, III, 233) oluşuna dayanarak Tevbesûresinin 60. ayetinde sözü edilen bu payın düştüğü sonucuna varmışlardır. Fakat Hz. Ömer’in müellefe-i kulûb sınıfından zekât isteyenlerin talebini reddetmesi, bu konu ile ilgili ayetin hükmünün yürürlükten kaldırılmış olmasından değil, bu konuda kendisine başvuran kimseleri “müellefe-i kulûb” sınıfından saymamasından dolayıdır.

Dolayısıyla günümüzde de kalpleri kazanılmak, İslâm’a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut Müslümanlara faydalı olacakları umulan gayr-i müslimlere de “müellefe-i kulûb” sınıfından zekât verilmesi maslahata uygun bulunabilir. Bu sınıfa zekât verilebileceğini savunan âlimler bu yönde bir tasarrufun devlet yetkililerinin takdîrine bağlı olduğunu; uygun görmeleri halinde müellefe-i kulûb’a zekât verilebileceğini, zaman zaman buna ihtiyaç duyulabileceğini söylemişlerdir (Karadâvî, Fıkhu’z-Zekât, II, 67-68).

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: