
Gözümüz aydın! Önüne geçilemez bir alışkanlığımız daha oldu…
Tüketim…
Çevrenize bir bakarsanız her perşembe ve cuma günleri o iki marketin önünde kuyruklar olduğunu görürsünüz…
Aslında satılan ürünlere pek ihtiyacımız yoktur ya da kırk yılda bir olacaktır…
Ama reklamlar sayesinde bilinçaltımıza öyle bir yerleştirilmiştir ki, sanki böyle ucuz bir ürüne bir daha ulaşamayacakmışız gibi hissederiz.
Çünkü bu tüketim çağında ürünler, birer mutluluk yolu olarak gösterilir…
Satın aldıkça kendimizi mutlu hisseder, sahip olmazsak yaşayamayacakmışız duygusuna kapılırız…
Böylece etrafımızda ihtiyacımız olmayan nesnelerle dolu bir hayat yaşarız…
Ne dolaplar yeter, ne de evler…
Daha büyük, daha geniş yerler arzularız…
Sayın Fırat Devecioğlu bir yazısında bunun nedenini “arzuya” bağlıyor ve bunu anlaşılabilir bir şekilde açıklıyor…
Frued’un bir çalışmasından bahsediyor: Soğuktan ve açlıktan ölmek üzeresiniz. Uykuya daldığınızda rüyanızda dört sütunlu bir yatak ile havyar görüyorsunuz. Bu düş, donmak ve ölmek üzere olan insanın isteklerini gösteriyor. Yani yiyecek ve barınak isteğini… Ancak neden normal bir yatak değil, bir tas çorba değil de, dört sütunlu yatak ve havyar.
İşte bu noktada arzu devreye girerek isteği çarpıtıyor. Arzu esas isteği (yiyecek-barınak) çarpıtarak ayrıntıya dönüştürüyor. Arzu tatmin edilemez bir yerde kendini gösteriyor.
Yazara göre:
“İstek bilinçli olarak istediğimiz bir şeydir, simgelerle ifade edilir, tatmini mümkündür. Oysa arzu, ona ulaştıracak nesnesi belirsiz olduğu için bilinç düzeyinde değildir ve tatmini mümkün değildir. Arzuya neden olan nesne ile onu tatmin edecek olan nesne daima farklıdır ve bu nedenle de gerçek arzu asla tatmin edilemez.
Mesele şu ki, çağımızda tatmini mümkün olmayan arzular, tüketmeye odaklanmış sistem tarafından yönlendiriliyor.
Sistem, tüketimi, arzuları kışkırtıyor. İnsanlarda sanal bir ‘mutluluk hayali’ oluşması için ‘reklamlar’ yapılıyor. Ürünler, hizmetler ‘arzulanır’ hale getiriliyor.
Mutluluk, satın alınabilir ya da birtakım başarılara, kazanımlara sahip olunca ulaşılabilir bir şeymiş gibi gösteriliyor. İnsanlar hayal kurarak, hayallerini süsleyerek bu mutluluk formülüne inanıyorlar. Böylece insan ‘yaratılan arzuların’ peşinde, sanki kendi öz arzusuymuş gibi koşup duruyor.”
*****
En iyisi Sokrates’in yaptığını yapmak…
Sokrates, sıkça pazar yerlerine gider ve bir şey almadığını gören meraklılar sorunca da; “ben oraya ne kadar çok şeye ihtiyacım olmadığını görmeye gidiyorum” dermiş.






























Fuat Bayramoğlu
LİDERİ YENMEK, GALİBİYETLERİN EN GÜZELİ
Fatma Marmara
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN
Mehmet İşgörücü
YÜZÜNCÜ YILDA BOLU’DA TİYATRO
Ayşe KUDU
BİLİNÇALTIMIZIN TRAFİK HALİ
Duygu Güler
HOŞGELDİN ATAM
Hikmet Baydar
DÖVİZDE SON DURUM..
Tahir Semih Özçelik
VİZYON VE İNOVASYON
Rahmi Tamer Özçelik
PİŞMANLIK
Genc-i Nihan
GLOBALLEŞEN DÜNYADA NORMALLEŞEN TERİM ‘FAİZ’
Ekrem Çetinkaya
YATA YATA
Fevzi Saçlı
ÇÖPE ATILMA KORKUSU SARDI BENİ
Kemal Bilsel Sarısözen
MAKULU GÖREMEYEN DÜŞÜNCENİN,NE ÖNÜNDEN, NE DE ARKASINDAN GİDİLİR
Mehmet Korkusuz
KORKUSUZ YORUM
Fatma Kubilay
TÜRKMENLER’İ YALNIZ BIRAKMAYALIM….
M. Cengiz Poyraz
MİRAP MI, SAHNE Mİ? CÜBBE Mİ, KOSTÜM MÜ ?
Ebru Eyvazoğlu
AK PARTİ, CEMAAT VE BİZ
Dr.Ahsen SAÇLI
ENERJİDE TOPLUMSAL MALİYET
Murat Çelik
Bolu’nun şovmen vekilleri!