• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

21/05/2015 14:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk’ün hazırladığı ‘Cuma Sohbetleri’nin bu haftaki bölümü Bolu Express’te

 

MESCİT SECDE YERİDİR

SECDEDE VUSLAT VARDIR, ASK VARDIR

 

Mescit, secde yeridir. Secde, kulun Allah’a en yakın olduğu andır. Secdede vuslat vardır, aşk vardır. Secde edilen yer, Allah’a yakınlığın en ileri derecede kendini hissettirdiği yerdir. Secdedeki mümin, anne kucağındaki çocuk gibidir. Sevgililer sevgilisi ‘Benim en huzurlu olduğum an, namazda bulunduğum andır.’ (Nesâi, 3939.) buyurmuştur. Fıkıhta namazın kıyam ve rükû gibi rükünlerinin secde için konulmuş olduğunun söylenmesi, secdenin, namazın en önemli rüknü olduğunu anlatmak içindir.

 

Secde, mümin için özlemle beklenen bir randevudur. Şair bu özlemi ‘Yalnız senin adına, bir kapansam toprağa’ diyerek anlatmıştır. Mümin bu randevuya, ilgili ayet-i kerimeden de anlaşılabileceği gibi maddi ve manevi olarak en güzel bir şekilde hazırlanarak gider. Bu randevu, mümine nice değerler kazandıran bir buluşmadır. Takva, ihlas ve samimiyet, tertemiz olma tutkusu, nezaket, nezahet, nezafet, kardeşlik, eşitlik, birlik, beraberlik, isar, infak, paylaşma şuuru… Bunlar ‘mescit değerleri’dir. Yalnızca Allah’a secde eden mümin, en başta bu değerleri kazanacaktır. Çünkü mescitler, kalplerin imar edildiği yerlerdir. Bu değerlerin başında takva vardır.

 

Takva üzerine kurulmayan, başka temeller üzerine oturan bir bina -adı mescit olsa bile- aslında beytullah olamaz. Mescid-i dırar olur. Küfür ve nifak karargâhı hâline gelmiş bir mekân, mescit olabilir mi? “…İlk günden temeli takva üzerine kurulan mescit, içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz onları sever.” (Tevbe, 9/108.) ayet-i kerimesi, mescit değerlerinin en önemli temellerini ortaya koymaktadır.

 

Takva, sakınma anlamınadır. Sevdiği bir insanı kırmaktan sakınır gibi bir sakınmadır bu. Sakınmanın gereği olan saygı, incitmeme, kırmama duyarlılığıdır. İhlal edilmemesi gereken hususları ihlal etmeme hassasiyetidir. Mescide takvayı kuşanmak üzere gidilir. Mescit, secde edilen yer demektir. Secde sadece Allah için yapılır. Allah’tan başkasına secde yapılmaz. “Şüphesiz mescitler, Allah'ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” (Cin, 72/18.) Bundan dolayı mescitler mecazi olarak ‘Allah’ın evi’ anlamına ‘Beytullah’ olarak isimlendirilmiştir. Kâbe’ye ‘Allah’ın evi’ denilmesi de mecazidir. İçinde yalnızca Allah’a secde edilen camilerin, mecazi olarak ‘Allah’ın evi’ adıyla anılması son derece anlamlıdır.

 

Bilindiği gibi bizde mescitler ‘Cami’ olarak adlandırılmaktadır. ‘Cami’ kelimesi, aslında ‘Toplayan, bir araya getiren, kapsayıcı mescit’ anlamına ‘el-Mescidü’l-cami’ şeklindeki sıfat tamlamasının, isminin hazfedilerek sıfatının kullanım yaygınlığı kazanmasından doğmuştur. ‘Büyük mescit, herkesi bir araya getiren mescit’ anlamına gelmektedir. Bu isim, mescitlerin, hiç kimseyi dışarda bırakmayacak şekilde çevresindeki herkesi nasıl bir araya getirmesi gerektiğine dair önemli bir mesaj da vermektedir. ‘Cami’ adı, mescitlerin, -hiç ayırt etmeden- içinde bulunduğu mahalle, köy veya herhangi bir yerleşim biriminin bütün müminlerini bir araya getirici işlevini ifade etmektedir. Dolayısıyla camiler, toplumsal birlikteliğin merkezi konumundadır.

 

Mescit adabı başlığı altında anlatılan hususlar da daha ziyade bu birliktelikte dikkat edilmesi gereken kurallardan oluşmaktadır. Bunun için mescit adabı, en başta, toplum içine çıkacak, başka insanlarla karşılaşacak Müslümanın o insanlarla ilişkilerinde gözeteceği hususları içine alır. Demek ki ‘Cami adabı’ herşeyden önce insani ilişkiler adabıdır. Kılık kıyafet bakımından kişinin toplum içine çıkarken en güzel elbiselerini giymesi, uygun olmayan bir kıyafetle başka insanların huzuruna çıkmaması, onların yanına giderken güzel kokular sürünmesi, kendilerini rahatsız edecek birtakım kerih kokularla insanların yanına varmaması, mescit adabındandır. “Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez.” (Araf, 7/31.) ayet-i kerimesini hatırlayalım.

 

“Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah'ın zikri elbette en büyüktür. Allah yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebut, 29/45.) ayet-i kerimesi, ihlas, huşû, takva gibi manevi şartlarına özen göstererek kılınan namazın, insanları, edepsizlik, hayâsızlık ve kötülüklerden koruyacağını ifade etmektedir. Buna göre güzel ahlaki vasıflarla bezenmek, kötü ahlaki vasıflardan uzaklaşmak mescit değerlerindendir. Mescit adabı, tam olarak mescidin işlevsel hâle gelmesi daha doğrusu mescit adabının aksiyona dönüşmesi ile tam olarak gerçekleşebilir.

 

Ümmet-i Muhammedin özelliklerinden biri, yeryüzünün onlar için mescit kılınmış olmasıdır. Bu yönüyle bakınca aslında mescit adabı, bir bakıma müminin yeryüzü ile ilişkisini, ona bakışını, yeryüzünün Müslü- man nezdindeki değerini de içine alabilecek bir genişliğe sahiptir. Müminin yeryüzüne saygısını da kapsayan çok kapsamlı bir yaklaşımdır bu. Cami adabı, cemaate eşitlenme bilinci kazandırır. Hiç kimseyi hakir görmeme, başkaları için de kendisi için istediğini, sevdiğini isteyebilme, kendisi için istemediğini başkaları için de istememe şuuru taşımayan cami adabına sahip değil demektir. Caminin, kendisine gelen hiç kimseyi geri çevirmediği gibi, cami adabına nail olmuş.Müslüman da hiç kimseyi kapısından geri çevirmeme duyarlılığına sahiptir.

 

Cami adabının insani ilişkilere dönük olan yanından başka bir de mescitlerin şiar olması, İslam’ın simgesi olması, dokunulmazlığı gibi yönleri sebebiyle onlara gösterilecek saygı ve onların korunması ve imarı boyutu da vardır. Cami adabının bu yönü şeaire saygı kapsamında değerlendirilebilecek niteliktedir.

 

Bu yönüyle camiler, Beytullahın birer şubesi olarak Beytullaha gösterilmesi gereken hürmeti zımnen hak ettikleri gibi Beytullahın temel vasıflarını da temsil ederler. Sözgelimi “…Oraya kim girerse, güven içinde olur…” (Al-i İmran, 3/97.) ayet-i kerimesinde ifade buyrulan güven alanı olma vasfını taşırlar. Camiler herkes için bir emniyet ve güven alanı olmalıdır. Beytullah olarak Allah’ın kullarının mescidin kapı- sından geri çevrilmesi uygun olmaz. Kul, mescide giderken evine gider gibi gidebilecek bir hâlet-i ruhiye içinde olmalıdır. Hedef budur. Bütün insanların, can, mal, ırz, namus güvenliğinin sağlandığı korunmuş/masun alanlardır camiler. Müminlerin camilerini bu hâle getirmeleri, cami adabı kapsamında değerlendirilebilir.

 

‘Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli’ derken büyük şair, aslında camilerin müminler açısından nasıl ırzları ve namusları gibi dokunulmaz ve saygın olduğunu ve diğer bir açıdan da nasıl bir duyarlılıkla korunması gerektiğini en güzel benzetmelerden biri ile anlatmaktadır.

 

Allah’ın adının anıldığı ve yüceltildiği yerler, insanı insan yapan değerlerin, insani de- ğerlerin öğrenildiği, öğretildiği ve yaşandığı yerlerdir. Bu bakımdan aslında mescit değerleri, insani değerlerdir. Çünkü orada insani değerler öğretilir, öğrenilir ve yaşanır. Yüce Allah, adının anıldığı yerleri kirden pastan olduğu kadar lağvden, oraya layık olmayan söz ve fiillerden arındırmayı da emretmektedir

 

 

 

 

MİHRABIN HANIM HİZMETKARLARI

 

Hazreti Meryem… “Mihrapta; hep kendine, Rabbi tarafından gönderilen turfanda meyveleri bulan” mübarek insan. Allah’ın Hz. Aişe gibi, masumiyetini tasdik ettiği iffet zirvesi. Kucağındaki bebeğinin, kundakta konuşarak annesinin masumiyetine şehadet ettiği teslimiyet abidesi.

 

Hazreti Meryem’in mihrabı, Kudüs’te, şimdi temelleri üzerinde Mescid-i Aksa’nın yükseldiği, Süleyman Mabedi’nde idi. Küçücük, mütevazı bir mihrap. Ama sonra onun adına gökkubbenin altında, yüzlerce, binlerce, on binlerce mabet inşa edildi. Asırlar boyunca, şapellerde, manastırlarda, kiliselerde, saraylarda, köylü kulübelerinde ve sonunda müzelerde- ikonaları, resimleri sergilendi. Mikel-Anj, Roma’da Sen Pier Katedrali’nde yaptığı “Merhamet” heykelinde, Meryem Ana’ya, küçük yaşta kaybettiği annesinin çehresini verdi. Bir anne, bir peygamber annesi, bir mucize kadın… Sade kiliselerde mi? Hayır, hemen bütün camilerde, mihraba onun adı yazıldı. Kur’an’dan bir ayetti o, adı mihraplara yazılan kadındı. Allah’a en yakın olan kadın, cennet kadınlarının efendisi, Hristiyanların da, Müslümanların da Hz. Havva’dan sonra ikinci annesi.

 

Hacer validemiz bir cariye, bir köle. Genç yaşta ulü’l-azm bir peygamberden, Allah’ın izni ile bir başka peygamberi dünyaya getiren mübarek kadın. Yeri Bekke… Kara kara kayaların, soluk aldırmayan sıcağın, yalnızlığın, yapayalnızlığın çukuru. Hilkatten beri fışkırmayı bekleyen zemzemin bir çocuk topuğu ile fıskiye olduğu yer. Hacer validemizin yeri Kâbe’de, Hicr’in, o taştan, hayır o nurdan hilalin hemen altında. Oğlu İsmail ve daha nice peygamberle beraber, Allah’ın evini ziyarete gelen herkese selam veriyor. Her gün beş defa milyarlarca Müslüman’ın, Hakk’ın rızasına talip olduğu yerde duruyor. Hacer anne, Hak’tan gelene razı olduğu için, Hakk’ın rızasına talip olanların Kâbe’sinde, Kâbe’mizde kalıyor.

 

Küçük bir kız çocuğuyum. Annemin elinden tutup gidiyorum. Bazen Üsküdar’daki hamama, bazen hasta olunca Çocuk Evi’ne, bir de halamlar gelince bir tarafından koşarak çıkıp, öbür tarafından koşarak indiğim camiye. Annem anlatıyor: “Mihrimah Sultan, Padişah kızı imiş. İnsanları çok severmiş. Herkes okusun, ilim sahibi olsun istermiş. Onun için medrese (yani benim Çocuk Evi’mi) yaptırmış. Temizlik imandanmış, onun için benim oyun merdivenimle girilen caminin yanına bir de hamam yaptırmış. Bizden de bir tek “Fatiha” istemiş.” Küçük avuçlarımı, Rabbin rahmetine açıp, peltek peltek okuduğum Fatiha’yı bu masallardaki prenseslere benzeyen padişah kızına yolluyorum. Büyüdükçe anlıyorum ki, o da mihrabın kenarında durup, yolladığımız Fatihalarla şad oluyormuş.

 

Mihraptaki kadın… Meğer ne kadar çokmuş. İskelenin öbür tarafındaki camiyi yaptırıp, her bahar üstünde çiçekler açan Gülnuş Sultan, az ilerde gonca dudaklı Gülfem Hatun, sonra Aziz Mahmut Hüdayi’nin eşi, hem de Mihrimah Sultan’ın torunu Ayşe Sultan tepelerde yerinde yellerin esmediği, hâlâ bir sultanın saltanatının sürdüğü Atik Valide Külliyesi. Beylerbeyi’nde I. Abdülhamid’in annesi Rabia Sultan için yaptırdığı Sahil Sarayı değil, yüzyıllardır rahmet dalgalarının kıyısına vurduğu bir müminler sarayı. Çengelköy’de Kapı ağası Ahmet Ağa tarafından ölen anası Kerime Hatun adına yaptırdığı boğaz köyünün bir camii.

 

Ben büyüdükçe İstanbul büyüyor ve mihraptaki kadınlar çoğalıyor. Bezm-i Âlem Sultan Dolmabahçe’den el sallıyor; Turhan Valide Sultan Eminönü’nden. Zeynep Sultan Gülhane’den tebessüm ediyor, Pertevniyal Valide Sultan Aksaray’dan. Yedi Sofralı Sakine Hanım, 500 yıldır Topkapı’daki sofrasını günde yedi defa kurup kurup kaldırıyor; Kamer Hatun Yavuz’a süt veriyor; Canfeda Hatun Topkapı Sarayı’nın bahçesinde Kadirgecesinde secdeye varıyor. Velhasıl binlerce kadın, bugüne 300’ü kalan hayratında, kimi çeşmelerden su akıtıyor, kimi fakir kızların çeyizini düzüyor, kimi çocukları okula yolluyor, kimi hastaları tedavi ediyor, kimi suyolları döşetiyor. Ama hepsi de, hepsi de mihrapların yanında, Hz. Meryem ile Hacer validemizin bir adım arkasında, bizden bir tek hayır dua bekliyor.

 

Allah’ım! İstanbul’un, Anadolu’nun ve bütün bir İslam âleminin, Divriği’nin, Tercan’ın, Bursa’nın, Mardin’in, Edirne’nin, Bosna’nın, Kudüs’ün, Şam’ın, Mekke ve Medine’nin topraklarına değmiş olan bütün o hanım ellerini nur eyle, onların isimlerini kıyamete kadar hatırlanıp hayır dua ile anılmalarını nasip eyle, bir zamanlar onların nefeslerinin bir nesim-i nevbahar gibi esip geçtiği bu revaklarda, bizim gölgelerimiz dolaştıkça, onlara rahmet eyle. Bizi şehrimizin ve şehirlerimizin geçmişine bağlayan o nurdan kubbeler zincirini bir tesbih gibi birbirine ekleyerek, namazlardan sonra onları minnet ve hürmetle anmamızı nasip et. Bu yazıyı okuyan bütün hanımefendi kardeşlerimin de, asırlar boyunca hayırla anılmalarına vesile olacak ilim ve irfan müesseselerinin bir taşını ya da tuğlasını olsun, yeniden doğması için duaya durdu- ğumuz medeniyetimizin temellerine koyma imkânına nail eyle. Türkiye’de, sadece ilim değil, irfan sahibi çocuklar yetiştirecek anneleri hazırlamayı da biz bugünün annelerinin boynunun borcu eyle!

 

Allah’ım! Kimi; üstünde ipek maşlah, başında mücevherlerle süslü murassa bir taç olan bir sultan, kimi yemeyip yediren giymeyip giydiren yedi sofralı Sakine hanım gibi bir gönül sultanı olsun, ahiretten tek bir melekler korosu hâlinde, omuz omuza verip bizlere

“Alan Sensin, veren Sensin, kılan

Sen Ne verdinse odur dahi, nemiz var?” diyen bütün o mübarek hatun kişilerin hepsinden razı ol, onları ahirette Rasul-i Ekrem Efendimiz’e ve bütün peygamberlere ve evliyalara komşu eyle, bizleri dahi kelime-i şehadetle ahirete intikal ettikten sonra, arkamızdan hayırla anılmamıza vesile olacak güzellikler bırakan kullarının arasına dâhil eyle!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: