• resmi ilanlar

Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti..

13/03/2015 00:00

...

Çocukluğumdan geride kalan, hatırladıkça burnumun direğini sızlatan,

Yaşanmış katıksız acı hikayeleri dinledikçe gözlerimin yaşarmasına hiç mani olmadım.
Rahmetli Babam çocukluğumda, ısrarlarımı kırmayarak bana çocukluğunu anlatırdı.
Onların çocukluk ve gençlik yıllarında araba yok, ilaç yok, doktor yok, nakliye yok,
ayakkabı yok, kaldırım yok, yol yok,
Her yanları kahredici bir yoklukla donanmış,
Ne varki, her yanda çile çok, öğüt çok, baskı çok, çaresizlik çok!
Herkes kadar aç, herkes kadar yalnız, herkes kadar yarınsız,
Çocukluk yıllarında herkesin ayaklarında çarık varmış.
Dış dünyaya açıldıkları tek pencereleri sadece ilkokul öğretmeni ve zar zor buldukları 3-5 kitap!
Kandil ve gazyağlı lambalı soğuk geceler ve belirsiz yarınlar. 
Babalarımız yorgun, babalarımız öksüz, atalarımız sessiz!
***
 Babam nasıl olmuş olmuşsa, orman muhafaza memuru olmuş daha sonra.
Namı “Ormancı Hasan” olarak yayıldı sonra buralarda.
 Babaannem çok hastalandığında çaresizlikten kamyon kasalarında Nallıhan’a, oradan başka bir kamyonla Ankara’ya gidebilmişler. Kanser illeti yakalamış bir kere babaannemi.
Gurbet babamın içinde bir od. Herşey Ankara’da Onlara yabancı. Yatacak yer yok, refakatçilik hiç yok. 657 sayılı devlet memurları kanunu daha o zamanlar yayınlanmamış.
Devlette İzin 2 günmüş,
Babam, bırakmış hastaneye babaannemi. Dönmüş mecburen Seben’e.
Eskiler çok iyi bilir o çileyi. Ankara’dan Seben’e fişli telefon bağlanması tam 36 saat sonra gerçekleşebilmiş:
Babaannem, garib ve yalnız olarak Ankara’da son nefesini vermiş. 
Üzülürdü kocaman dağ gibi babam, İçi içine sığmazdı.
Anlatırken naif ve nazik ağlardı. Gözyaşları edebli akardı yanaklarından sessizce,
Babaannemi hiç unutmadı o yaşadığı sürece.  
***
Şimdilerde beğenmediğimiz, ankara lastiğini (kara lastik) ilk giydiğini ve karda ardında bıraktığı izlere hayran hayran baktığını anlatırdı o dağ gibi adam.
O adam, nice hatıralarla, yaşanmış nice umutsuzluklarla yok oldu şimdi,
Bu o dönemin yorgun ve yokluk neslinin ortak kaderiydi,
Doğmuştu bir kere, yaşanacaktı ve yaşandı ve bitti.
Geride kalan sa, burun direklerimi sızlatan kahredici hatıraları
ve
Suskun bir mezar taşı.
Yunus Emre’nin(radyallahü anh) de dediği gibi,
Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti,
Nice han nice sultan tahtı bıraktı geçti,
Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti…

*** 
Günümüzde,
Teknoloji çıldırdı. Bolluk bereket her yanda artık.
Ulaşım sorun olmaktan çıktı. Özgürlükler haklar alındı ve daha da alınmakta.
Askeri vesayetin “höt-zöt” dönemleri geride kaldı.
Ne varki, anlamsızca mutsuzlukta her yanımızı sardı. Mutsuz bu günlerde insanoğlu,
Nimetlerin varlığının kıymetlini bilemiyoruz.
Her yanımız bereket,
Yediğiniz önünüzde yemediğimiz arkamızda,
Sofralarımızda sebze yemeklerine burun kıvırtanlar,
Çorba gibi nimete tepeden bakanlar,
Değişik yemekleri, beğenemeyenleri görüyoruz nedense!
İsraf ve tutum kavramlarının unutulduğu günlerdeyiz.
Taş yağacak başımıza, taş gibi sözleri tartmadan fütürsuzca söyledikçe! 
Türküler bile hâlâ acılı, mutsuzca feryadı figan etmelerde!
Oysaki Afrikada, Kudüs’te, Suriye’de, Arakan’da, Orta Asya Türk devletlerinde aç yetim öksüz çocuklar var.  
Sözde 5 daimi BM güvenlik ülkesinin en çok silah sattığını göremeyenlerin varlığı, her yanımızı maalesef sardı.
Kardeşi kardeşe kırdırmalar başladı!  
Bu beş şer BM’nin daimi üyesi, Amerika, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’nin en büyük kâbusu, kendi refah seviyesi zirvede olan halklarının ciddi yokluk görmesi durumunda, kendi aralarında toplu talan ve karışıklıkları nedeniyle sarsılacaklarını çok iyi biliyor olmalarıdır.
O nedenle daha çok sömürü ve daha çok bencillikleriyle, silah ve petrol satışlarını sürdürürlerken, üçüncü dünya ülkelerinin karıştırılması için de tüm alt yapı ve üst yapı çalışmalarını geceli gündüzlü sürdürüyor ve hazırlıyorlar.
Zulüm onlar için bir rejim ve mazeret olmuştur. Uyanamayanlara ise sözümüz yoktur.
***
 İçinde bulunduğumuz Mart ayında, 18 Mart tarihi öncesini bu yazıda da bahsedelim.
Yıl 1915 ve sonrası ,
 Birkaç doküman ve bilgiyi buraya yazalım,
43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük, 1917 yılı yemek listesi;
15 Haziran Sabah yemeği: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam yemeği: Yağlı buğday çorbası ve ekmek.
26 Haziran Sabah yemeği: Yok. Öğlen: Yok. Akşam yemeği: Üzüm hoşafı, ekmek.
18 Temmuz Sabah yemeği: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam yemeği: Yarım tayın ekmek.
8 Ağustos Sabah yemeği: Yarım ekmek. Öğlen: Yok. Akşam yemeği: Şekersiz üzüm hoşafı, ekmek yok
21 Temmuz 1917'den itibaren ordu emriyle ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir.
 
***

 Bizler toplu olarak bir gün, “Sabah yemeğimiz  yok, öğlen yemeğimiz yok, Akşam  yemeğimizde  Üzüm hoşafı ve ekmek yesek ve Çanakkale ruhunu evimizde, iş yerimizde, sokağımızda bir gün hissetsek, bu ortak duyguyu , toplu sinerjiyi başarabilir miyiz?
Gerçi Çanakkaledeki dedelerimiz bunu,
Benim, senin, Onun, Bizim, Sizin  ve Onların için başarmışlar ama,
Bu gün,
Ben, sen, O, Biz , Siz, Onlar bunu  başarabilir miyiz?
Hem Çanakkale günlerini, hem de Ormancı Hasan’ın delikanlı dönemlerini az biraz empatikurarak  bizzat yaşasak, iyi olmaz mı?
 …
Yunus Emre’nin(radyallahü anh), hakikatini bir kere daha varken,hatırlayalım
Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti,
Nice han nice sultan tahtı bıraktı geçti,
Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti
..

 

 

 

YORUMLAR  (Toplam 2 yorum)

  • Metin özyılmaz  (14.03.2015 03:55:15)

    hocam sağolun.bunları yoklukları unutmayalım. elimizden nimetler gitmeden bilmeliyiz. cumanız mübarek olsun

  • Turgut TÜRK  (14.03.2015 01:37:10)

    Selamunaleyküm; Fuat Bey, yazınız hakikaten harika olmuş.. teşekkürler.. Allah yar ve yardımcın olsun..

  • Yorum yazın!
     1250 karakter yazabilirsiniz

    Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: