• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

22/01/2015 14:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı "Cuma Sohbetleri"nin bu haftaki bölümü Bolu Express'te.

Karşıdır Şiddete İslam

İslam; sevgi, barış, hoşgörü ve uzlaşı demektir. Müslüman ise; seven, sevilen, merhamet eden, herkesle hoş geçinen ve kendisi ile hoş geçinilen; ailesiyle, içinde yaşadığı toplumla ve bütün insanlıkla barış içinde olan insandır.                                                          

Sevgili peygamberimiz (s.a.s), Müslüman’ı; “Gerçek Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emniyet ve esenlikte olup zarar görmedikleri kimsedir.” (Buhari, İman, 4) diye tarif etmiştir. Temeli barış ve hoşgörü olan Yüce dinimiz İslam; birliği, dirliği, sevgi ve saygıyı, kardeşliği, hoşgörüyü emretmiş; zulmü, azgınlık ve taşkınlığı, terör ve kaba kuvveti şiddetle yasaklamıştır.

"Allah'a yemin ederim ki; sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek iman etmiş olamazsınız. Yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey öğreteyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, İman,  81) buyuran bir peygamber ve O’nun ümmetinin şiddet taraftarı olması düşünülebilir mi?

Hayatı insanlara zulümle, haksızlık ve işkenceyle geçen firavuna hakikati anlatmak için gönderdiği Musa (a.s.)’a “Firavun'a gidin, çünkü o gerçekten azdı. Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar”. (Taha, 20/43-44) “Sen insanları Allah yoluna hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et ve onlarla en güzel tarzda mücadele et.” (Nahl 16/125) diye öğüt veren Allah’u Teala’nın dini şiddet yanlısı olabilir mi?

Müslüman’ın muhatabı, kendine ve milletine yıllarca kan kusturan Firavun bile olsa, kendisini yumuşak söz ve tatlı dille ifade etmelidir. Çünkü maksat, intikam almak değil, insanlara doğruyu anlatmak ve onları kurtuluşa çağırmaktır. “...Herkes, kendi karakterinin gereğini sergiler...” (İsrâ, 17/84) buyuran Rabbimiz, hoşgörü kahramanlarının yumuşak huylu, müsamahalı ve toleranslı olması gerektiğini bizlere öğretiyor.

Hz. Peygamber (s.a.s) insanlara “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin” (Buhari; İlim,11), “ Kim zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim güçlük çıkarırsa Allah da ona güçlük çıkarır”(Ebu Davut; Kada,31)  düsturuylazarar vermeyi ve zulmetmeyi yasaklarken, “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz” buyurarak da insanlara ve tabiatta ki bütün canlılara karşı her zaman merhametli olmayı emrediyordu.

Değerli Okurlarımız!

Allah c.c insanı en güzel surette yaratmış ve ona yeryüzünün halifeliği görevini vermiştir. Bu görevi ifa edecek kullarının nasıl olması gerektiğini yine bizlere Kuran’da şöyle açıklamıştır: “Rahmân’ın (has) kulları, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) ‘Selâm’ der (geçerler)” (Furkân, 25/63), “Onlar,  boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve ‘Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz’ derler.” (Kasas, 28/55)   “O takva sahipleri ki, ...öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmran, 2/134)

Temel hedefi toplumda huzuru sağlamak ve insanları barış içinde bir arada yaşatmak olan İslam dininin değil şiddet yanlısı olması, bu huzur ve güveni bozacak bir söz ve fiiliyatı hoş görmesi dahi düşünülemez. Çünkü İslam; gıybet, iftira, fitne, hased ve yalan söylemek gibi halleri fert ve toplumun huzurunu bozan kötü alışkanlıklar saymış, bunları yapanların da dünya ve ahirette cezalandırılacağını söylemiştir. Doğruluğu, dürüstlüğü, adaleti, hoşgörüyü, merhameti ve her işi yumuşak huylulukla halletmeyi emretmiş, bu sıfatlara sahip kişileri methedip, dünya ve ahret saadetine erişenler olarak bizlere haber vermiştir.   

Bundan dolayıdır ki İslam, şiddet dini değil, yaratılanı Yaratandan ötürü sevmeyi öğreten HUZUR DİNİDİR.  

ALLAH RASULÜNÜN SAVAŞ AHLAKI

HZ. Peygamber (sav), alemlere rahmet olarak gönderilmişti. O kendisini, “Ben Muhammed’im, Ahmed’im, (peygamberlerin ardından gelen) Mukaffi’yim, (kıyamette insanların arkamda toplandığı) Haşir’im, TevbePeygamberi’yim, Rahmet Peygamberi’yim.” şeklinde tanıtıyordu.

Müslümanlara savaş için izin verilmesinin en önemli sebebi İslam’ın ve Müslümanların varlığını korumaktır. Zira savaş, barışı tesis etmek ve insanların bir arada kardeşçe yaşayabilmelerini sağlamak için bir vasıtadır. Savaşla hedeflenen, insanların çekinmeden ve hiçbir baskıya uğramadan İslam’a girmelerinin önünün açacak özgür bir ortam hazırlamaktır.

Savaşa izin verilmesinin sebeplerinden biri de meşru savunma hakkının korunmasıdır. Bu sayede Müslümanlar canlarını, mallarını, namuslarını koruma ve düşman saldırılarına karşı koyma imkanı bulmuş oldular. Hz. Peygamber ve ashabı hiçbir zaman sadece kan dökmek, mal ve servet edinmek üzere insanları öldürmeye teşe3bbüs etmemişlerdir.

Hz. Peygamber’in yaptığı savaşların bir amacı da düşmanı caydırmak ve İslam topraklarını saldırılardan korumaktır. O, bedir Savaşı’ndan önce belirli bölgelere seriyyeler (küçük çaplı askeri operasyonlar) düzenlerken de aynı amacı taşımaktaydı.

Bedir Savaşı’ndan sonra meydana gelen Uhud ve Hendek Savaşları Mekkeli müşriklerin Medine’ye saldırmaları sebebiyle meydana gelmiştir. Bu iki savaşta da Hz. Peygamber saldıran tarafta değildir. Saldırılar karşısında Medine’yi korumak için savaşmıştır. Mekkeli müşriklerin, Müslümanlarla imzaladıkları Hudeybiye Barış Antlaşması’nın üzerinden iki yıl geçmeden antlaşmayı hiçe sayan hareketler içerinse girmeleri üzerine, Hz. Peygamber Mekke’nin fethini gerçekleştirmek üzere sefere çıkmıştır. Mekke’nin fethinden sonra meydana gelen Huneyn ve Evtas Savaşları ise Taif çevresinde oturan Hevazin kabilesi ile Sakif kabilesinin birleşerek Müslümanlara karşı savaş hazırlığına başlamaları sebebiyle meydana gelmiştir.

Tebük ve Mute savaşları ise düşmanı caydırma amacına yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Son dinin Arap yarımadasının hemen her bölgesine yayılması üzerine Bizans ve Sasani güçlerinin Medine Şehir Devleti’ne saldırı hesapları yapması, bu savaşları gerekli kılmıştır. Dolayısıyla Allah Resulü söz konusu hesapları boşa çıkarmayı ve saldırıları önlemeyi amaçlamıştır. Diğer yandan Yahudilere karşı yapılmış olan savaşlar da bu çerçevede değerlendirilebilir. Yahudiler, Hz. Peygamber’le yaptıkları antlaşmalara sadık kalmamışlar, müşrik kabilelerle işbirliği yaparak Medine Şehir Devleti’ni yıkmaya çalıştıkları gibi Hz. Peygamber’e de suikast girişiminde bulunmuşlardı. Dolayısıyla onlara karşı yapılan savaşlar İslam Devletini korumak ve verdikleri söze bağlı kalmayanları cezalandırmak içindir.

Komutanlara Tavsiyeler

Sosyal bir problem olarak şiddet; fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik olmak üzere farklı boyutlarıyla bütün toplumlarda görülen bir olgudur. İstenilen amaca ulaşmak için insanlara işkence ve baskı yaparak, onların özgürlüklerini sınırlamak suretiyle uygulanan bu haksız eylem, kime, neye karşı ve hangi şekilde yapılırsa yapılsın İslam’ın kabul etmediği bir davranış biçimidir.

En azılı düşmanlarına karşı dahi şiddete başvurmayan rahmet peygamberi, müslümanların da hiçbir şekilde şiddete başvurmalarına müsaade etmedi.

Hazreti peygamberin mecbur kaldığı savaşlardaki amacı asla düşmanı yok etmek olmamıştır. o, savaşı kazanmaya ve her iki tarafın kaybını mümkün olduğunca azaltmaya gayret göstermiştir.

Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamber efendimiz bütün insanlara inancı, rengi, milliyeti ne olursa olsun şefkat ve merhametle yaklaşmış, son derece zarafet ve nezaketle davranmıştır.

Hazreti peygamber, hazırladığı orduyu gönderirken ordu komutanına şu tavsiyelerde bulunurdu: “müşrik düşmanlarınla karşılaştığın zaman onlara şu üç seçeneği sun. Bunların hangisinde sana olumlu cevap verirlerse kabul et ve onları bırak: onları İslam’a çağır, kabul ederlerse bunu kabullen ve onları serbest bırak. Onları kendi yurtlarından muhacir diyarına göç etmeye çağır. Eğer bunu yaparlarsa muhacirlerin haklarına ve sorumluluklarına sahip olacaklarını haber ver. Ama yurtlarından göç etmeyi kabul etmezlerse müslüman bedeviler gibi olacaklarını, Allah’ın onlar için belirlediği hükümlerin kendileri için de geçerli olacağını söyle. Bu durumda ancak müslümanlarla birlikte cihada katılırlarsa ganimet ve fe’y elde edebileceklerdir. şayet bunu da reddederlerse cizye vergisi vermelerini teklif et. Eğer cizye vermeyi olumlu karşılarlarsa bunu kabullen ve onlara dokunma. son olarak bunu da reddederlerse Allah’tan yardım dileyerek onlarla savaş…” (Müslim, Cihad 3)

Hz. Ebubekir (ra), Şam tarafına gönderdiği ordunun komutanına, din adamlarına dokunmaması gerektiğini söyledikten sonra şu tavsiyelerde bulundu: “Kadınları, çocukları ve ihtiyarları öldürme. Meyve veren ağaçları kesme. İmar edilmiş yerleri tahrip etme. Koyun ve develeri sadece yemek için kes. Arıları yakıp yok etme. Ganimet malına ihanet etmekten sakın. Korkaklık gösterme.” (Muvatta, Cihad 3)

 

 

Sorularla İslam

Cinler ve şeytanlar insanlara zarar verebilir mi?

Cinler de insanlar gibi sorumlu varlıklar olarak yaratılmıştır (Zâriyât, 51/56). Allah’a inanıp, O’na ibadet eden iyi amel sahibi olan cinler olduğu gibi insanlara zarar vermek isteyen ve onları iman ve güzel amelden alıkoymaya çalışan kâfir cinler de vardır. Kur’an-ı Kerimde insan ve cinlerin şeytanlarından söz edilir: “İşte böylece biz her Peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları iftiralarıyla baş başa bırak.” (En’âm, 6/112) Bu âyette işaret edildiği üzere şeytan işi amel işleyen cinlere şeytan denmektedir. Şeytanların başı olan İblîsin’in cinlerden olduğu KehfSûresinin 50. âyetinde şöyle ifade edilir: “Hani biz meleklere, ‘Âdem için saygı ile eğilin. ‘ demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir! “

Genel olarak Kur’an-ı Kerime özel olarak da Türkçe meallerini zikrettiğimiz bu iki âyete bakıldığında şeytanların ve dolayısıyla cinlerin kötülerinin insanlara zarar vermek istemeleri öncelikle inanç ve amel bakımındandır. Zira Kur’an’a ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in açıklamalarına bakıldığında şeytan ve şeytan işi ameller işleyen cinlerin düşmanlığı ancak insanları aldatmak ve kötülüğe teşvik etmek suretiyle olmakta, maddi ve fizikî bir zarar vermeden söz edilmemektedir. Bunun için Yüce Allah; “Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 2/208) buyurmuştur. Burada şeytanın adımlarını izlememekten maksadın şeytanların ve cinlerin vesvesesine kapılarak kötü ameller işlememek olduğu açıktır. Zira Cin sûresinin 6. âyetinde şöyle buyrulmaktadır: “Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.” Bu âyette açıklandığı üzere cinlerin insanlara zarar vermesi Yüce Allah’ın açık ikazına rağmen insanların cinlere sığınıp onlarla iletişim kurma ve medet umma hevesleri yüzündendir. 74

Bunun için Felak ve Nas sûrelerinde inananlara insanların, cinlerin ve her türlü yaratığın şerrinden ve vesvesesinden her şeyin Rabbi olan Yüce Allah’a sığınmaları beyan edilmiştir. Bu demektir ki gerçekten Allah’a iman edenler üzerinde şeytanların ve cinlerin hâkimiyeti, bir baskı kurması ve zarar vermesi söz konusu değildir. Şeytanın ve cinlerden şeytanların hâkimiyeti ve zararı sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar için söz konusudur (Nahl, 16/99-100).

Bu bakımdan müminlerin cin ve insan şeytanların her türlü şerrinden ve zarar vermesinden Allah’a sığınması ve onlardan korkmaması gerekir. Çünkü eğer bir kimse cinlerden korkar veya onlara itibar ederse onları şımartmış; sefahat ve tuğyanlarında onları cesaretlendirmiş olur. Herhangi bir meselede onlara sığınarak, onlardan yardım talep etmek; onlara yüz verip daha ziyade tuzaklarına düşmek demektir. Durum böyle olunca insanlara asıl fenalığı cinlerden ziyade insanların kendileri, onlara meyletmek suretiyle yapmış olurlar. Onlara hiçbir şekilde meyletmeyen ve iradesini sadece hak ve hakikat doğrultusunda kullanan kimseler ise cin ve şeytanlardan gelebilecek her türlü maddi ve manevi etki ve zarardan korunmuş olurlar.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: