• resmi ilanlar

Ön saf boş iken arkada saf tutmak caiz midir?

30/07/2013 00:00

...

 

Cemaat ile kılınan namazlarda safların tertip ve düzenine riayet edilmesi namazın adabındandır. İmamın bu konuda gerekli hassasiyeti göstermesi ve gerektiğinde, safların usulüne uygun şekilde tanzim edilmesi için cemaati uyarması gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.) namaza başlamadan önce safların düzgün ve sık olmasına dikkat etmiş, saflar arasında boşluk bırakılmaması hususunda muhtelif vesilelerle ashabını uyarmıştır (Buhari, el-Cemaa ve'l-imame, 47; Müslim, Salat 28).   Buna göre cemaat ile kılınan namazlarda, ön safta boşluk varken caminin gerisinde imama uyulması uygun değildir. Bununla birlikte mazeretleri sebebiyle saf haricinde imama uyan kimselerin namazları sahihtir.

 

*   *    *

 

BÜYÜKLERİN SÖZLERİ, SÖZLERİN BÜYÜKLERİDİR...

Saadet bizim

dilediğimizle, Allah'ın

bizim için dilediği şeyin

bir araya gelmesinden

doğar. (C. Roy)

 

*   *    *

 

KIRK HADİS

Allah'ın rızası, anne ve babanın rızasındadır.

Allah'ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.

Tirmizî, Birr, 3.

 

*   *    *

İnsanların çoğunun gafil olduğu iki nimet…

İSLAMDA EĞLENCE

İbadet ve çalışma dışında kalan vakti, faydalı bir işle meşgul olarak geçirmek; ibadet ve çalışmak için yeni güç kazanmâk üzere gönlü dinlendirmek, hoş vâkit geçirmek.

Dinimiz gâyesiz ve faydasız vakit geçirmeyi hoş görmemiştir. "Boş vakit", değerlendirilmesi gereken en önemli nimetlerden sayılmıştır "İki nimet vardır ki insanların çoğu bundan gâfildir: Sıhhat ve boş vakit."

Kur'ân-ı Kerîm'de çalışma dışında kalan vaktimizi ibadet ederek değerlendirmemiz tavsiye edilmiştir: "Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır." ; "Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır."; "O halde (işlerinden) boşaldığın zaman uğraş, (ibadetle meşgul ol) yorul " (el-İnşirâh, 94/5-7).

"Manasız işler" (mâlâyâni) ile meşgul olan kimse dinimizde makbul sayılmaz: "Faydasız şeyleri terketmesi bir kimsenin iyi müslüman olduğunun alâmetlerindendir" (et-Tergib ve't-Terhib, IV/319). Boş vakitler muhakkak dünya ve âhirete faydalı olacak bir işle doldurulmalıdır.

Hz. Ömer (r.a.) şöyle derdi: "Ben sizden birisinin ne dünya işi ne de âhiret işiyle meşgul olmaksızın boş vakit geçirmesini hoş karşılamıyorum. Herkes devamlı olarak faydalı bir işle uğraşsın; bir işi bitirdiği zaman başka bir işe başlasın."

"Eğlence" kelimesinin Arapça karşılığı olan "lehv"; âhiret amellerinden insanı alıkoyan eğlenceler demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de dünya hayatının ancak bir oyun ve eğlence (lehv) den ibaret olduğu bildirilmiştir.

Âhiret amelleri; âhirette kurtuluşumuzu sağlayacak, cehennem azâbından bizi koruyacak amellerdir: Helâli-haramı gözetmek, Allah'ın rızasını kazanmak için devamlı gayret içinde olmak; peygamberimizin şefâatine nâil olmak için onun sünnetine uymak; mü'minleri Allah için sevmek, kâfirlere Allah için düşman olmak; müslümanların güçlenmesi, düşmanlarına galip gelmesi için cihad etmek...

Bütün bu işler ve müslümanların bugün içinde bulundukları zayıf durum çok çalışmayı gerektirmektedir. Bunun için müslümanın boşa geçirecek hiç vakti yoktur.

Allah, dünya ve içindekileri kulları için yaratmıştır. Mü'min olsun olmasın bütün insanlar dünya nimetlerinden istifade ederler. Mü'min olanlar bu nimetlere şükrederek âhiret hayatını da kazanmış olurlar. Onun için iki dünya saâdeti mü'minler içindir: "Onlardan kimi de, 'Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver; bizi ateş azabından koru ' der" (el-Bakara, 2/201).

Mü'min olmayanlar nimetin sahibini tanımadıkları için O'na şükretmezler; helâl-haram gözetmezler. Onların âhiretten nasipleri yoktur: "İnsanlardan kimi, Rabbimiz, bize dünyada ver, der; onun âhirette bir payı yoktur" (el-Bakara, 2/200). Onlara göre: "Bu dünyaya bir defa gelinir, herkes gönlünce yaşamalıdır; yemeli, içmeli, eğlenmeli, gülüp oynamalı zevk ve sefa etmelidir. " Bunları Cenâb-ı Hak şöyle tasvir ediyor: "İnkâr edenler ise (dünya hayatından biraz) zevklenirler, hayvanların yediği gibi yerler, (sonunda) yerleri ateştir."

Haram namına birşey tanımayan, dünya hayatını zevk ve eğlenceden ibaret gören bu felsefe (hedonizm, epikürcülük) mensupları herşeyin dünyada biteceğini söylerler: âhirete ve hesaba inanmazlar. Onlara göre akıllılık, hayvanî bir hayat sürmektir: “İç bâde, güzel sev, var ise akl-ü şuûrun, Dünya var imiş ya yoğ imiş ne umurun"

İslâm herşeye bir ölçü koymuş ve Allah'ın koyduğu sınırlara uymanın insanı mutlu edeceğini bildirmiştir; nefs ve şehvet yolunda gitmenin, geçici zevklere dalmanın akıbeti pişmanlıktır. "Kimi vicdâna dokundu kimi cism-ü câne, Zevk nâmına ne yaptımsa peşiman oldum . " DEVAMI YARIN

 

*   *    *

 

KISSADAN HİSSELER

 

Hz. FATIMA'nın

Sevgisi-2

 

Ah ayrılık vaktinin geldiğini can parçasına nasıl da hatırlatmıştı! Kur'ân-ı Kerîm'i Cebrâil (a.s.)'la yılda bir kez karşılıklı okuyorlardı ama son sene iki kere bir araya gelmişlerdi. Ayrılığa bir işaret sayılabilirdi bu. Hz. Fâtıma bu sözleri duyar duymaz gözyaşlarına boğulmuş, bunun üzerine Hz. Peygamber, kendisine ailesinden ilk olarak onun kavuşacağını söyleyerek teselli etmişti onu. Ölümle teselli olur mu! Kavuşulacak olan Son Peygamberse olur elbette. Ah nasıl üzülmüştü ayrılık vaktine Fâtıma! Ah nasıl sevinmişti adı "ölüm" olsa bile buluşma vaktine...

"Fâtıma benim parçamdır," demişti Hz. Peygamber. Hastalığı ağırlaşıp parçasından ayrılma vakti yaklaştığında Fâtıma "Ah babacığım! Vay babamın başına gelenler!"diyerek gözyaşı dökmeye başlamış, Kâinatın Efendisi, "Bugünden sonra baban hiç dert çekmeyecek güzel yavrum!" diye son kez teselli etmişti onu. Sonunda vakit gelmiş, gözler yeniden yaşlarıyla birleşmiş can parçasının dilinden şu sözler dökülmüştü: "Babacığım Rab Teâlâ çağırdı ve hemen koştun! Firdevs cenneti senin yurdundur şimdi! Cebrâil'e teslim ettik seni!"

Ah sevgi! Neler söyletiyor Fâtıma anamıza definden sonra: " Rasûlullah'ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı! Nasıl razı oldu gönlünüz!" Hz. Fâtıma'nın gönlü uzun bir ayrılığa razı olmadı. Babasının müjdesi bu sözleri söyledikten beş buçuk ay sonra gerçekleşti. "Fâtıma benim bir parçamdır. Onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen beni üzmüş olur," demişti Nebî. Aylar binek olup taşımıştı Fâtıma'yı Ramazan'a. Ve Ramazan'da parça aslıyla bütünleşmişti.

 

*   *    *

 

ORUÇLA İLGİLİ AYETLER VE HADİSLER

 

Sure (Nisâ Suresi), 171. Ayet

Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryemoğlu İsa Mesih, ancak Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve peygamberlerine iman edin, "(Allah) üçtür" demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah ancak bir tek ilahtır. O çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. Vekil olarak Allah yeter.

 

*   *    *

Bayram Erdoğan

İl Müftü Yardımcısı

 

SON İLAHİ MESAJ:

KUR'AN KERİM

Evrensel İslam Dininin kutsal kitabı, son peygamber Hz. Muhammet ( s.a.v.)'me vahiy yoluyla ve Cebrail (a.s.) vasıtasıyla, Allah (c.c.) tarafından insanların dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmak için indirilen en son ilahi kitap Kur'anı Kerim'dir.

Sizlerin en güzeli Allah (c.c.)'ın kitabıdır. İnsanlar tarafından kaleme alınan kitaplar insan kadar hatalıdır. Kur'an ise ilahi kaynaklıdır. Hata ve eksiklik söz konusu değildir. Onda insanı dünya ve ahrette mutlu edecek her hususa yer verilmiştir. O ibadet dili ve sevgili peygamberimizin en büyük mucizesidir. İnsanı doğruya, iyiye, güzelliğe, hakka ve adalete götürür. Yüce Rabbimiz Kur'anı Kerim'de şöyle buyurmaktadır, “Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru olana alıp götürür. Güzel güzel davranışlarda bulunan müminleri müjdeler. Muhakkak onlar için büyük mükâfat vardır”( isra suresi, Ayet: 9)

Kur'anı Kerim'i okumak veya okuyanı dinlemek çok sevaptır. Okunan her harfine sevap verilmektedir. Okumak sünnet, edep ve saygıyla dinlemek ise farz-ı kifayedir. Müslüman'ın kitabını okuyabilmesi kadar da tabii bir şey olamaz. Nitekim Kur'anın okunduğu yere rahmet, bolluk, bereket ve nur yağar. Melekler oraya rağbet ederler, şeytanlar da orayı terk ederler.

Kutsal Kitabımız okunsun, anlaşılsın ve hükümleri hayata geçirilsin diye indirilmiştir. Kur'ana sırt çeviren nefsinin ve şeytanın oyuncağı haline gelir. Kur'anı kerim'i okumak da, dinlemek de ibadettir. Sevgili peygamberimiz hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:”Ümmetimin yapacağı ibadetin en faziletlisi Kur'an-ı okumaktır.” (ihya,c.1.s.774)

İnsanı yaratan da, kitabı indiren de Cenab-ı Hak'tır. Birisi cep telefonumuza mesaj gönderdiğinde, hemen anında düğmeye basıp mesajı okuyoruz. Acaba mesajı kim çekti ve ne diyor diye meraklanıyoruz. Peki, Kur'anı kerimin çekilen mesajı, Cenabı Hakk'ında mesajı çeken kadar da mı (hâşâ)değeri yok ki, Kur'an okumasını bilmiyor ve anlamak istemiyoruz. Kur'an okumasını bilmeyen kişinin acıklı halini Rasulullah efendimiz (s.a.v.) şöyle haber veriyor: “Kalbinde Kur'andan bir şey olmayan kimse yıkık ev gibidir.” Kur'anı Kerim'i okuyan mümin doğrudan Hak Teala Hazretleriyle konuşmaktadır. Dolayısiyle Kur'anı okumasını bilmeyen kimse böylesine bir şereften mahrum kalmış demektir. Günümüzde Kitabımızı okuyabileceğimiz camilerimiz, Kur'an Kurslarımız ve hocalarımız bulunmaktadır. Onun için de Kur'anı okuyup öğrenme imkânı bulamadım gibi bir mazereti öne sürme şansımız yoktur. Kâinatın Serveri Efendimiz buyuruyorlar ki:” Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir.”(Buhari, Fedail'lül kur'an. Bab:21)

İlahi Kelamı okumasını bilmiyorsak hiç vakit geçirmeden öğrenelim. Çocuklarımıza, torunlarımıza ve gençlerimize öğretelim. Üzerimize kur'an kokusu sinsin. Kur'anın gölgesinde bir ömür sürmek ana hedefimiz olsun. Kur'an-ı Kerim doğruyu, yanlışı, Hakkı, batılı, helali ve haramı tek tek açıklıyor. Ölüm ötesi ahiret hayatında olacak şeyleri açıklıyor ve metafizik olaylardan haber veriyor.

Kur'anı Kerim diriler kitabıdır. Bununla beraber Kur'anı okuyarak sevabını ölülerimize bağışlayabiliriz. Kur'ana ve Kur'an ilimlerine sahip olan kişiler kendilerine gıpta edilmesi gerekenlerdir. Onların Allah katında da özel bir yeri vardır. Meselâ harpte ölen kişiler, zaruret sebebiyle mezara ikişer ikişer defnedilecek olsalar, bunlardan Kur'an ehli olan kıble tarafına konuyor.

Kur'anı Kerim'i abdestli olarak mümkünse kıbleye doğru ve diz çökerek, eûzü besmele çekmek suretiyle ve okunan ayetler üzerinde düşünerek okumalıyız. Zaten Kur'an'ın bulunduğu bir yerde ayaklarını uzatıp yatmayacak kadar Mushaf-ı Şerifimize saygılı milletin evlatlarıyız. Saygısızlık olmasın diyerek Kur'an'ı göbeğimizden yukarıda taşıma duyarlılığına sahibiz. Bunlar bizim meziyetimiz ve güzelliklerimizdir.

Ancak bunlarla yetinmeyerek, bir adım daha ileri atarak Kitabımızı okumanın, öğrenmenin, anlamanın ve hayata  geçirmenin gayreti içinde olmalıyız. Yavrularımıza da Kur'anı okutup, sevdirmeliyiz.

 

Cenâb-ı Hakk'ın katından bizlere uzattığı sağlam ipe Kur'ana sarılıp bölünmeyelim. Kur'andan uzaklaşmanın ve ona sırt çevirmenin sonu hüsrandır, pişmanlıktır, Şair diyor ki: “Allah'a dayan gayene tevkifini versin, Kur'ana sarılmazsan eğer ye'se düşersin.”Kur'an-ı Kerimin ayetleri müminlerin gönülleri için şifa ve rahmettir. Huzur kaynağıdır. Tarih boyunca Müslüman Türkleri topla, tüfekle yenemeyeceğini bilen düşmanlar, çareyi Müslümanları Kur'andan uzaklaştırmakta bularak çalışmalarını bu yöne teksif etmişlerdir. Onun için çok uyanık olarak,onların bu kötü emellerini gerçekleştirmelerine fırsat vermeyelim. Ecdadımız Kur'ana ve Bayrağa asırlarca layıkıyla hizmet etmişlerdir. Şimdi o hizmet bayrağını taşıma nöbeti ve sırası bizdedir. Allah (c.c.) yâr ve yardımcımız olsun.

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: