• resmi ilanlar

Yıkanmak orucu bozar mı?

15/07/2013 00:00

Ağız ve burnundan su girip sindirim cihazına ulaşmadıkça oruçlu kimsenin yıkanması orucuna zarar vermez. Nitekim Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validemiz Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Ramazan’da imsaktan sonra yıkandıklarını haber vermişlerdir (Buhari, Savm, 25). Bu itibarla, ağız ve burnundan su kaçırmamak şartıyla oruçlu kişi yıkanabileceği gibi, havuz veya denize de girebilir (Fetavay-ı Hindiyye, Beyrut 1980, II, 199). Ancak yüzme esnasında su yutmaktan kaçınmak zor olduğu için ihtiyatlı davranmak uygun olur.

BÜYÜKLERİN SÖZLERİ, SÖZLERİN BÜYÜKLERİDİR...

 Başkası düştü mü, 'Çürük tahtaya basmasaydı' deriz. Kendimiz düşünce, bastığımız tahtanın çürük çıkmış olmasından şikayet ederiz. (CenapŞehabettin)

 

 *   *    *

ESMA-ÜL HÜSNA

 

el-KUDDÛS

Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...

Allah, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır.

İnsan su'-i ihtiyârı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı da, Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin tecellîsidir.

 *   *    *

KIRK HADİS

Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.

Tirmizî, Birr, 55.

 *   *    *

Peygamber Efendimiz

Hz. Muhammed (a.s.)'ın Namazı-1

 

Birgün Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ashâbı ile birlikte mescidde namaz vaktini beklerken adamın biri kalktı ve: -Yâ Rasûlallâh! Ben bir günah işledim, dedi. Rasûl-i Ekrem adama cevap vermedi. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve selem- namazını bitirdikten sonra aynı adam yine kalktı ve önceki sözünü tekrarladı. Peygamberimiz sordu: - "Sen şu namazı bizimle kılmadın mı? Ve onun için güzelce abdest almadın mı?"

Adam: - Evet yâ Rasulullah! dedi. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) bu defa:

- "İşte o namaz işlediğin günaha keffâret olur", buyurdu . (Heysemî, Mecmau'z-zevâid, I, 301)

Rasûl-i Ekrem Efendimiz'in kötülüklerden ve çirkinliklerden koruyacağını ve daha önce işlenmiş günahlara keffâret olacağını bildirdiği namazı O'nun kıldığı şekilde ve o şuur içerisinde kılmak gerekmektedir. Aksi takdirde en mühim faydaları ihtivâ eden namaz hayâtımızda hiçbir değişikliğe sebep olamaz ve biz içinde bulunduğumuz günah bataklıkları ve çirkinlikler içerisinde ebedî hüsrâna doğru yüzüp gideriz.

İnsanların en hayırlısının ömrü uzun ve ameli güzel olan kimse olduğunu bildiren Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve selem-, kısacık dünyâ hayâtında kalbini bütünüyle Allâh'a vererek olabildiğince çok namaz kılmaya çalışmıştır. Namaz için her fırsatı değerlendirirdi. Herhangi bir şey kendisini üzecek olursa hemen namaza koşardı. (Ebû Dâvûd, Salât, 312) Cennette kendisi ile birlikte olma aşkı ile yanıp kavrulan sahâbîsine, bu arzûsunun gerçekleşmesi için duâ etmeyi kabul ettikten sonra, onun da çok secde ederek kendisine yardımcı olmasını istemişti. Ebu Hureyre -radıyallâhu anh- anlatıyor: Rasûlullâh'ın sağlığında Kudâa kabilesinin Beliyy boyuna mensup iki zât birlikte İslam'a girmişlerdi. Bilâhare birisi şehid düşmüş, diğeri de bir sene daha yaşayıp öyle ölmüştü. Talha bin Ubeydullah: - Rüyamda, bir sene sonra vefât edenin şehid düşenden daha önce cennete girdiğini gördüm ve hayret ettim, diye anlattı. Sabah olunca Talhâ'nın bu rüyâsı ben veya bir başkası tarafında

Rasûlullâh'a anlatıldı. Rasul-i Ekrem Efendimiz: - "O, şehit olandan sonra ramazan orucunu tutmadı mı, bir senede altı bin şu kadar rekat namaz kılmadı mı? (O halde ikisi arasında bu kadar fark olacak!)" buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 333)

Hayâtını İslam'ı en güzel bir şekilde tebliğ etmeye ve ashâbını ilâhî bir terbiye ile yetiştirmeye adamış olan Habîb-i Ekrem -aleyhi's-salâtü ve's-selâm- Efendimiz, insanlar için huzûr kaynağı olan bu namazın bütün insanlar tarafından en güzel bir şekilde kılınmasını isterdi. Mute gazâsına gitmek üzere hazırlanan Abdullah bin Revâha, Peygamberimiz'in yanına geldi. Gül yüzüne hasret kalacağı Efendisi ile vedâlaştıktan sonra:

- Yâ Rasûlallâh! Bana ezberleyeceğim ve aklımdan hiç çıkarmayacağım bir şey tavsiye buyur, dedi.

Peygamber Efendimiz:

- "Sen yarın Allâh'a pek az secde edilen bir ülkeye varacaksın. Orada secdeleri, namazları çoğalt." buyurdu. Abdullah bin Revâha:

- Yâ Rasûlallâh! Bana nasihatini artır! dedi. Sevgili Peygamberimiz bu defâ:

- "Allâh'ı dâimâ zikr et! Çünkü Allâh'ı zikir, umduğuna ermende sana yardımcı olur!" buyurdu. (Vâkidî- Megâzî, II, 758)

Allâhu zü'l-celâl Hazretleri Rasûlüne şöyle emretmişti:

"Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırırız ve akıbet takvânındır." (Tâ-hâ/20, 132)

Bu nedenle Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem- de ashâbına ve bütün insanlara namaz üzerinde hassasiyetle durmalarını ve bu husûsta sabırlı olmalarını emrederdi. Kendisini Peygamber Efendimiz'in halîfesi olarak telakkî eden Osmanlı sultânı VI. Mehmed Reşâd'ın, saraydaki hanedan çocuklarını yetiştirmek üzere "muallime-i selâtin" (sultan hocası) tayin ettiği Safiye Hanım'a ilk iradesi şu olmuştur:

"Namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara yedirdiğim tuz ve ekmeği haram ediyorum. Bu iradem hoca hanım tarafından talebe şehzade ve hanım sultanlara söylensin". (Ünüvar, Safiye; Saray Hatıralarım, İstanbul, 1964, s. 21)

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem-'in namaz ibâdeti üzerinde hassâsiyetle durduğunu gören ve bütün varlıklarını onun izinde yürüyebilmek için fedâ eden ashâb-ı kirâm hazerâtı da namaza durduklarında kendilerini kaybederler ve Allâh'ı en yakınlarında bulurlardı. Huzûr-ı İlâhîde okumaya başladığı bir sûreyi yarıda bırakmak istemeyen ve bir an da olsa alacağı feyz uğruna bütün ömrünü fedâ eden ashâba âit olan şu hâtıralar ne kadar dehşet vericidir: Zâtü'r-Rikâ gazvesinde Peygamber Efendimiz Ammâr bin Yâsir ile Abbâd bin Bişr'i kendi istekleri üzerine bir konak mahallinde gece için muhâfız olarak tensib etmişti. Ammâr gecenin ilk vaktinde istirahat etmeyi tercih ettiği için uyudu. Abbâd bin Bişr de kalktı ve namaz kılmaya başladı. O sırada bir müşrik geldi. Bir karaltı görünce gözcü olduğunu anladı ve hemen bir ok attı. Abbâd'ın vücûduna isâbet etti. Abbâd oku çıkardı. Adam ikinci ve üçüncü kez ok atıp isâbet ettirdi. Her defâsında da Abbâd ayakta sâbit durarak okları çekip çıkarıyordu. Rükû ve secdesini yaptıktan sonra arkadaşını uyandırarak:

- Kalk! ben yaralandım, dedi. Ammâr sıçrayıp kalktı. Müşrik ikisini görünce arkadaşını uyardığını anladı ve kaçtı. Ammâr, Abbâd'ın kanlar içinde olduğunu görünce:

- Sübhânallâh! İlk oku attığında beni uyandırsaydın ya! dedi. Abbâd ise namaza olan aşk ve şevkini gösteren şu muhteşem cevâbı verdi:

- Bir sûre okuyordum, onu bitirmeden namazı bozmak istemedim. Ama okları peşpeşe atınca namazı tamamlayıp seni uyandırdım. Allâh'a yemin ederim ki Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem'in korunmasını emrettiği bu gediği kaybetme endişesi olmasaydı, sûreyi yarıda bırakarak namazı kesmektense ölmeyi tercîh ederdim. (Bkz. Ahmed bin Hanbel, Müsned, III, 343-344)

DEVAMI YARIN

 

*   *    *

KISSADAN HİSSELER

DEVLET HAZİNESİ

Hazreti Ömer (r.a.). Halife. Bir gece. Makamında. Ashabtan biri ziyaretine gelir. Selam verir. Selamı alınmamıştır. Oturur. Ömer işiyle meşgul. Sahabe bekler. Ömer çalışır. Selam alınmamış, yüzüne bile bakılmamıştır.

İş biter. Ömer mumu söndürür. Bir başka mumu yakar. O anda selamını alır. Konuşmaya başlar.

Sahabe sorar:

- Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve niçin bir mumu söndürüp diğer mumu yaktın ve ondan sonra benle konuşmaya başladın?

Hazreti Ömer (r.a.):

- Evvelki mum devletin hazinesinden alınmışdı.O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mes ul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle meşgul olmaya başladım. Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder:

-Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer i bizim başımızdan eksik etme!

 ALLAH´IN EMANETİ

Hz.Ümm-i Süleym, gayet temiz ahlak sahibi bir hatun idi. Çocuğu vefat ettiği zaman, sabır ve metanetle bizzat kendisi yıkadı ve kendisi kefenledi ve bir tarafa bırakıp, komşularına dönerek:

- Babasına haber vermeyin.

Hz. Ebu Talha orada bulunmamaktaydı. Akşam eve döndüğünde, çocuğu sordu, hanımı:

- Gördüğünden şimdi çok iyidir, der.

Sonra yemek yediler, oturdular, birlikte oldular. Bir müddet sonra Hz.Ümm-i Süleym, beyine gayet metanetle şöyle der:

- Ebu Talha, ödünç alınmış bir şeyi geri vermek icap eder mi etmez mi?

- Söylediğin bu söz nasıl bir söz, elbette ki ödünç alınan şey geri verilmeli.

- O halde, Hak Teala da sana emanetten vermiş bulunduğu çocuğu aldı.

Ebu Talha bu sözü duyunca :

- Biz Allah için halk edilmiş bulunuyoruz ve hep onun tarafına döneceğiz, der ve şükreder.

Sabah olunca gidip Resulullah a (s.a.v.) anlatır.

Resulullah (s.a.v.):

- Ya Rabbi bunun daha iyi bir karşılığını Ebu Talha ya ver, diye dua eder.

 

*   *    *

ORUÇLA İLGİLİ AYETLER VE HADİSLER

 

“Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. ‘Oruçlular nerede?’ diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez.”

 

( Buhârî, Savm 4; Müslim, Siyam 166)

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: