• resmi ilanlar

RABBİMİZİ TANIYALIM

18/08/2012 00:00

Habir

Herşeyden haberdar olan

Cenab-ı Hak Buyuruyor:

"Allah bilendir, hikmet sahibidir." (Enfal,71)

"O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır". (Enam, 18)

"Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır." (Mülk, 14 )

Yerde ve gökte daha bilmediğimiz birçok alemlerde ne kadar varlıklar varsa onların bütün hareketlerinden Hz.Allah haberdardır. O'nun haberi olmadık hiçbir şey mevcut değildir.

Herşeyi O yaratmıştır. Yaratan yarattığını bilmez mi? Bir duygu duyan, bir şey düşünen, bir niyet eden, bir söz söyleyen, kasıtlı olarak bir iş yapan, onu yaparken ne kadar gizlemek istese kendinden gizleyemez, vicdanında onu o anda duyabilir.O'na karşı gizliliğin mümkün olmadığını hatırlatır. Ayrıca da onu; bizzat dua ve ibadet etmek yerine, ihtiyaçlarından doğrudan doğruya haberi olmaz zannıyla kendisine dileklerini sunmak için vasıta ve aracılara başvurmak gibi cahilane davranışlara meyletmekten de alıkoyar.

O, kullarının bütün ihtiyaç ve hallerine, şüphesiz tamamen, her an ve vasıtasız olarak vakıftır..   

*  *  *

 

ARAMIZDA SEVGİ VE BARIŞ DOKUNUŞU SELAMI YAYALIM

Aklı olan fikreder

Nimetlere şükreder

Her fırsatta zikreder

La ilahe illallah

 

Helal lokma yiyesin

Helalinden giyesin

Gece gündüz diyesin

La ilahe illallah

 

Varlığın olsun feda

Hak emrini et eda

Ağızdan çıkan seda

La ilahe illallah

 

Yaşlar akıta gözün

Nurla parlasın yüzün

Her zaman olsun sözün

La ilahe illallah

 **  *

KUR’AN DİLİYLE DUA

“Rabbi zidni ‘ılma

“Rabbim, ilmimi artır!” (Ta-ha, 20/114)

 

PEYGAMBER DİLİYLE DUA

“Bizi doyurup içiren ve bizi Müslümanlardan eyleyen Allah’a hamdolsun.”

(Ebu Dâvûd, “Eti’me”, 53; Tirmizî, “Deavat”, 56 )

*  *  *

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı Bilgilendirme, www.diyanet.gov.tr

 [email protected]

* Diş fırçalamak orucu bozar mı?

Boğaza su kaçırmadan ağzı su ile çalkalamak orucu bozmadığı gibi diş fırçalamakla da oruç bozulmaz. Bununla birlikte, diş macununun, misvak parçalarının veya suyun boğaza kaçması hâlinde oruç bozulur. Orucun bozulma ihtimali dikkate alınarak, dişlerin imsaktan önce ve iftardan sonra fırçalanması uygun olur.

* Burun damlası orucu bozar mı?

Tedavi amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3'tür. Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu da, mazmaza (ağzı su ile çalkalamada) olduğu gibi affedilen miktar kapsamında değerlendirilebilir.

* Oruçlu iken kan vermek ve vücuda kan almak orucu bozar mı?

Kan vermenin orucu bozup bozmaması ile ilgili olarak birbirine zıt iki rivayet vardır. Bunlardan birine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) “Hacamat yapanın ve yaptıranın (vücuttan tedavi maksadıyla kan alanın ve aynı amaçla vücudundan kan aldıranın) orucu bozulur.” (Ebû Dâvûd, Savm, 28) buyurmuştur. Öte yandan Rasûlüllah’ın (s.a.s.) oruçlu iken hacamat yaptırdığı rivayet edilmiştir. (Buhârî, Savm, 32.) Bu iki hadisi birlikte değerlendiren bilginlerin çoğu, birinci hadisi “Hacamat yapanın kanı özel alet ile emerken ağzına kaçırabileceği, hacamat yaptıran ise kan verdiği için zayıf düşerek hasta olabileceği için oruçları bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalır.” şeklinde yorumlamış ve ikinci hadisi esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağı sonucuna varmışlardır. Buna göre, Ramazanda oruçlu iken kan verenin orucu bozulmaz. Vücuda kan almak ise, beslenme, gıda alma kapsamına girdiği için orucu bozar.

* Denize girmekle oruç bozulur mu?

Ağız ve burundan su kaçırmamak kaydıyla denize girmekle oruç bozulmaz. Fakat denize giren kimse, yüzme esnasında gelen dalgalar karşısında veya başka bir şekilde su yutabilir. Bu itibarla oruçlu iken denize girmekten kaçınılmalıdır.

* Oruca niyetlenen bir bayan gün içinde adet görmeye başlarsa ne yapmalıdır?

Kadınlar ay hâli (hayız) ve lohusalık (nifas) denilen özel hâllerinde namaz kılmazlar, oruç tutmazlar. Daha sonra tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Oruca niyetlenen bir bayan, gün içersinde âdet görmeye başlarsa orucunu bozar, temizlenince bu günün orucunu da kaza eder. Akşama kadar sanki oruçlu imiş gibi davranıp yeme içmeyi terk etmesi doğru değildir.

* Bayanlar gebelik dönemlerinde oruç tutabilirler mi?

Ramazan orucunu tutmamak için geçerli mazeretlerden biri de gebelik veya çocuk emzirmektir. Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları hâlinde oruç tutmayabilirler. Hamilelik ve çocuk emzirme gibi meşru sebeplerle oruç tutamayan bayanlar tutamadıkları bu oruçlarını şartların elverişli olduğu başka zamanlarda kaza ederler.

* Uzman bir doktorun oruç tutmamasını önerdiği kimse ne yapmalıdır?

Uzman doktorların, oruç tutmasının sağlık açısından zararlı olacağı teşhisini koyduğu bir hasta ramazanda oruç tutmayabilir. Şayet hastalığı geçici ise tutmadığı oruçlarını iyileşince kaza eder. Hastalığı kalıcı ise tutamadığı oruçlar için fidye verir

Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, ileride tutabilecek duruma gelirlerse, fidyelerini vermiş bile olsalar tutamadıkları oruçları kaza etmeleri gerekir. Önceden verdikleri fidyelerin hükmü kalmaz, bunlar nafile bağış sayılır.

*  *  *

 Kardeşliğin Devamında Selamın Yeri

İslami telakkide içtimai hayatın harcı kardeşlik ve dostluktur. İslami kardeşlik iman ve rahmet-i ilahiye sayesinde oluşmuş ve tarihî süreçte düşmanlık duygularını ortadan kaldırarak sosyal bir barış ortamı tesis etmiştir.

 

Allah için olan kardeşlik sürekli feragat ve fedakârlık ister. İslami anlayışa göre dünyevi dostluklar dünyada kalır, ahirete taşınan ise Allah için olan kardeşlik ve dostluklardır. Nitekim Allah Teala takva ehlinin dostluğunun ahirette nasıl işe yarayacağını şöyle ifade buyurur: “O gün takva ehli dışında bütün dostlar birbirlerine düşman kesilir.” (Zuhruf, 43/67.) Böyle bir kardeşlik ve dostluk Hz. Peygamber’in, kıyamet günü hiçbir gölgenin bulunmadığı sırada Hak Teala’nın arşın gölgesi altında barındıracağını haber verdiği yedi gruptan birini teşkil eder. Onlar Allah için birbirini seven, bu sevgi üzere yaşayan ve bu sevgi ile ölen kardeşlerdir. (Buhari, Ezan, 36, Zekât, 16, Hudud, 19; Müslim, Zekât, 91; Tirmizi, Zühd, 53.)

 

İslam dini kardeşliğin devamını bazı prensiplere bağlamıştır. Müminlere, mümin kardeşleri için birtakım hak ve sorumluluklar yüklemiştir. Bu hak ve sorumluluklardan biri selamdır. (Buhari, Cenaiz, 2; Müslim, Selam, 4.)

 

Selam, sadece sembolik bir ifade değil, insanlar arasındaki muhabbetin artmasına, kardeşlik duygularının güçlenmesine ve devamına vesile bir sevgi transferdir. İslam kardeşliğinin sürekliliği toplum hayatı için son derece önemlidir. Çünkü toplumu oluşturan insanların birbirlerine olan saygı, sevgi ve muhabbeti selamlaşma ile pekişir ve gelişir.

 

Selam, insanların birbirleriyle olan en güçlü iletişim araçlarından biridir. İletişime selam ile başlanır; yani insan önce selam verir, sonra kelama başlar. Bu iletişimin içten, samimi ve sıcak olması gerekir. Samimiyetle verilen selam, bazen bir çok hediye ve ikramdan daha tesirli olur. Bu gönül alma eylemi ile insan, kendisine verilen selamı ağzının ucuyla değil, en içten duygularla kabul eder.

 

Selam, Allah’ın isimlerinden biri olarak âdeta müminlerin dostluk parolasıdır. İslam’ın doğuşundan günümüze kadar inananlar, bu parola ile anlaşmışlardır. “Selam” lafzının Arap harfleriyle yazılışında ayrı bir sembolik anlam bulunmaktadır. Kelimenin başındaki “sin” harfi üç dişli haliyle zinciri, “lam” Cibril ve diğer melekleri, “elif” Allah’ı, “mim” Muhammed (s.a.s.) ve mevcudatı sembolize eder. Dolayısıyla selam, yaratılanları Yaratan’a ve yaratılmışları birbirine ve Allah’a bağlayan bir bağdır.

 

Varlık âleminde Allah’tan yaratılmışlara ve yaratılmışlardan hem Allah’a, hem de varlıkların birbirlerine olan selamları bunu göstermektedir. Namazda okuduğumuz Tahiyyat bu selamlaşmaların özeti gibidir.

 

Göz teması, el ve baş işaretleriyle yapılan selamlaşmada lafız çok önemli değildir. Ancak selamın dua ve ritüel boyutuna taşınması için “selam” lafzıyla olması gerekmektedir. Selamın istilama dönüşmesi için dokunmaya; yani musafaha etmeye ihtiyaç vardır. Nitekim Haceru’l-Esved’i istilam, ona dokunmak demektir. İnsanlarla iletişimde ritüele dönüşen selam; dua, musafaha ve muanaka/kucaklaşma ile kemale erer. Böyle bir selam, dinî ve dünyevi afetler ile sıkıntı ve fenalıklardan uzak; uzun ve bereketli bir hayat için kavlî ve fiilî duadır. Allah Teala selamı, hayatın merkezine koymuştur. İbadet hayatının da, içtimai hayatın da temelinde selam vardır.

 

İnsanların birbirleriyle selamlaşmaları barış ve güvenin sembolüdür. Kardeşler arası selamlaşmayı hayatın bir parçası gören İslam dini, selamın yaşaması için ona mukabeleyi ondan daha önemli bir sorumluluk olarak görmektedir. Nitekim ayet-i kerimede: “Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile mukâbele edin veya verilen selamı aynen iade edin.” (Nisa, 4/86.) buyrulmuştur.

 

Kardeşliğin tesisi ve sürekliliğinde paylaşmak vardır. Selamlaşmak hem kaynaşmaktır, hem de hayatı bütün zorluklarıyla paylaşmaktır. Selam insani ilişkilerde farkındalık bilinci ortaya koyar. Selam ile insan, kardeşlerinin farkına varıp, ziyaret ederek hayatın zorluk ve kolaylığını, sevinç ve üzüntüsünü paylaşmış olur. Selam en hayırlı amellerden biri kabul edilir. Nitekim bir sahabi: “İslam’ın en güzel ve hayırlı davranışı hangisidir?” diye sorduğunda Allah Rasulü şöyle cevap vermiştir: “İnsanlara yemek yedirmek (it’am-ı taam), tanıdığın, tanımadığın herkese selam vermektir (ifşaü’s-selam).” (Buhari, İman, 20; Müslim, İman, 63.)

 

Kardeşlerin birbirini sevmesi, birlikteliğin devamı için gereklidir. Birbirini sevmenin alameti selamlaşmaktır. Selam muhabbet vesilesidir. Bu yüzden selam, ne kadar güzel ve cömertçe verilirse o oranda muhabbet meydana getirir. Sürdürülebilir bir dostlukta selam çok mühim bir vazife icra etmektedir. Selam dostlar arasındaki bağı kuvvetlendiren bir ilgi ifadesi olup toplumdaki fertler arasındaki kaynaşmayı arttırmaktadır. Selamın etkisi de buradadır. Çünkü selam, toplu olarak yaşayan insanların cemiyet içerisinde birbirlerine saygı ve hürmet gösterme şeklidir. Selam, verenle alanı yakınlaştırır, samimileştirir, birbirine ısıtır ve gönülleri bir yapar.

 

İnsan selam sayesinde insanlarla kendi arasına bir köprü kurmaktadır. Yalnızlaşan günümüz insanı çevresiyle arasına duvar örerken, İslam dini selamı hayatın merkezine koymakta ve kardeşler arası iletişimde köprü kurmaya vesile olmaktadır. Aynı dünya üzerinde beraber yaşadığımız insanlarla iyi geçinmek durumundayız. İyi geçinmek için karşılıklı sevgi ve saygıya muhtacız. Bu sevgi ve saygının oluşmasında selamın büyük bir yeri ve etkisi vardır. Toplumdaki dirlik ve huzur buna bağlıdır. Selam, insanlar arası sevgi ve saygının artmasına vesiledir. Sevgi ve saygı olmadan birlik ve beraberlik, birlik ve beraberlik olmadan da huzur olmaz.

 

Sevgi, muhabbet ve dostluğu artıran en güzel vesile onları arayıp sormak suretiyle fiilî ve kalbî selamdır. Nitekim Allah Rasulü: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. İşlediğiniz taktirde birbirinizi sevmeye vesile olacak bir amel göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” (Müslim, İman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131; Tirmizi, İsti’zan, 1; İbn Mace, Mukaddime, 6, Edeb, 11.) buyurarak bu gerçeğe vurgu yapmaktadır.

 

Selamlaşma, kızgınlık ve dargınlık, kin ve nefret gibi insanlar arasında düşmanlığa sebep olan kötü huy ve davranışları yok eder. Böylece selam, müminlerin birbirleriyle görüşmelerini, kaynaşmalarını, birbirlerinden ayrılmamalarını ve kalplerinin birbirine ısınmasını sağlar.

 

Günümüz toplumlarında insanlar arası münasebetler azalmakta ve dostluklar soğumaktadır. Şu bir gerçek ki modern dünya tasavvuru fertleri acımasızca potasında eritmekte ve insanlar, kalabalıklar içinde yalnızlaşmaktadır. Bu yalnızlaşma ile insanlar birbirleriyle selamlaşmıyor, dert ve sıkıntısını paylaşmıyor. Aynı apartmanda yan yana oturan veya aynı handa, aynı iş merkezinde ticaret yapan insanlar selamlaşmamakta, birbirleriyle ilgilenmemekte ve giderek yalnızlaşmaktadırlar. Hâlbuki insan, insana muhtaçtır. Çünkü insan, insanın kurdu değil yurdu, sığınağı, koruyucusudur.

 

Sürdürülebilir bir kardeşlik için selam gerekir, muhabbet gerekir, vermek gerekir. Eğer kardeşlerimize selam vermemek için yönümüzü, yüzümüzü, gözümüzü ve gönlümüzü kaçırırsak, Allah’ın rahmetinden uzaklaşmış oluruz. Müslüman bir yürek, kardeşine sevgi ve saygıyla davranır. Mümin bir kalp, Allah’ın isimlerinden olan selamı kardeşinden esirgemez. Çünkü kardeşlik ve dostluğun devamı ona bağlıdır.

 

Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

(Diyanet Aylık Dergi,Temmuz 2012)

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: