• resmi ilanlar

RABBİMİZİ TANIYALIM

27/07/2012 00:00

Aziz İzzet, azamet sahibi; her işte galip.

Allah'ın 'Aziz' sıfatı, O'nun hiçbir zaman mağlup edilemeyeceğini, her zaman galip olanın Kendisi olduğunu ifade eder. Allah kainatta mutlak kuvvet sahibidir ve O'ndan üstün hiçbir güç yoktur.

O'nun gücünü bilmek, O'nu hatırdan çıkartmamak, günahlardan uzaklaşmayı, yararlı işlerle meşgul olmayı sağlar. Mutlak Hâkimin Allah'tır. Sevk ve idare O'nun elindedir. O'nun koruma ve himayesi olmadan korunulamaz. O'nun yardımı olmadan başarılı olunamaz. Acizliğini samimiyetle kabul etmek, Allah'ın izzetini müşahede etmeyi sağlar.            

*  *  *

İnsan Ve Oruc

 

Oruç, ruhun sesi gelir her yıl

Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize

Vücut dönmeğe başlar bir tapınağa kurban gibi

Yapılır örtülür uçurumları yakan dualardan

Ten ruhun avuçlarının içinde

Hilkat günlerinin yeniden oluşun terlerini döker

İnsan gecesini değiştirir gündüzüne erer

Bir mevsime döndürür zamanı hiç değişmeyen

İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı

Ruh emzirir anne gibi yeri göğü fecri

Yeni bir insan gelip nöbete duracaktır

Eskisi çürümüş bir heykel gibi devrildiğinden

Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı

Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından

Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından

Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına

                 Sezai Karakoç

*  *  *

KUR’AN DİLİYLE DUA

İbrahim (a.s.), oğlu İsmail (a.s.) ile Kâbe’yi inşa edince şöyle dua etmişlerdir: ““Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, hiç şüphesiz Sen işitensin, bilensin. Ey bizim Rabbimiz! Hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tövbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara, 2/128)

PEYGAMBER DİLİYLE DUA

““Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım işlerin şerrinden sana sığınırım.” (Müslim,“Zikir”65,66)

*  *  *

Hz.Peygamber(s.a.s.)'den Ramazan Müjdeleri

 

Haydi… Ramazan bilinciyle müjdelere doğru yürüyelim!

 

Ramazan Ecri

Ramazan müjdelerinin en ferahlatıcı olanlarından biri de “ramazanda oruç tutmanın sevabının tüm ölçülerin ötesinde ve üstünde olacağı”dır. En başta bu müjde olmak üzere diğer ramazan müjdelerini de ihtiva eden bir kudsi hadis de Allah c.c. şöyle buyurur:

Aziz ve Celil olan Allah: "Ademoğlunun işlediği her hayır ve ibadette kendisi için (bir menfaat düşüncesi var)dır. Fakat oruç böyle değildir. Çünkü oruç, halis Benim (rızam) için yapılan bir ibadettir. Onun mükâfatını da Ben veririm." buyurdu. Oruç bir kalkandır. Herhangi biriniz (bilhassa) oruçlu bulunduğu gün, artık kötü söz söylemesin ve bağırıp çağırmasın. Eğer biri kendisine söver veyahut onunla dövüşmek isterse hemen "Ben oruçluyum" desin! “Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun (ağzındaki açlık) kokusu kıyamet gününde Allah katında misk kokusundan daha temizdir. Oruçlunun, kendileriyle ferahlanacağı (iki mühim) sevinci vardır: İftar ettiği vakit iftarıyla sevinir; Rabb'ına kavuştuğu zaman da oruc (unun mükâfatı) ile ferahlanıp sevinir.”

Evet… Oruçta riya olmaz! Oruca Allah için samimiyetle niyet eden, sevaplı, bol ecirli, dualı, ferahlı ve bereketli bir iftara erişir. Riyanın karışamadığı oruç, Allah için tutulmaktadır ve sevabı da O’na aittir. Oruçlu, iftar sevinciyle ferahlanacağı gibi, Rabbi’ne kavuşacağı an da orucunun mükâfatı kendisine hissettirilir. Bu, ne büyük müjde! Öyle değil mi?

 

*  *  *

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı Bilgilendirme, www.diyanet.gov.tr

 [email protected]

 

-Kalp hastalarının dilaltına koydukları hap orucu bozar mı?

Bazı kalp rahatsızlıklarında dilaltına konulan hap, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu hap ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dilaltı hapı kullanmak orucu bozmaz.

-Diş fırçalamak orucu bozar mı?

Boğaza su kaçırmadan ağzı su ile çalkalamak orucu bozmadığı gibi diş fırçalamakla da oruç bozulmaz. Bununla birlikte, diş macununun, misvak parçalarının veya suyun boğaza kaçması hâlinde oruç bozulur. Orucun bozulma ihtimali dikkate alınarak, dişlerin imsaktan önce ve iftardan sonra fırçalanması uygun olur.

-Burun damlası orucu bozar mı?

Tedavi amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3'tür. Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu da, mazmaza (ağzı su ile çalkalamada) olduğu gibi affedilen miktar kapsamında değerlendirilebilir.

-Oruçlu iken kan vermek ve vücuda kan almak orucu bozar mı?

Kan vermenin orucu bozup bozmaması ile ilgili olarak birbirine zıt iki rivayet vardır. Bunlardan birine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) “Hacamat yapanın ve yaptıranın (vücuttan tedavi maksadıyla kan alanın ve aynı amaçla vücudundan kan aldıranın) orucu bozulur.” (Ebû Dâvûd, Savm, 28) buyurmuştur. Öte yandan Rasûlüllah’ın (s.a.s.) oruçlu iken hacamat yaptırdığı rivayet edilmiştir. (Buhârî, Savm, 32.) Bu iki hadisi birlikte değerlendiren bilginlerin çoğu, birinci hadisi “Hacamat yapanın kanı özel alet ile emerken ağzına kaçırabileceği, hacamat yaptıran ise kan verdiği için zayıf düşerek hasta olabileceği için oruçları bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalır.” şeklinde yorumlamış ve ikinci hadisi esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağı sonucuna varmışlardır. Buna göre, Ramazanda oruçlu iken kan verenin orucu bozulmaz. Vücuda kan almak ise, beslenme, gıda alma kapsamına girdiği için orucu bozar.

Denize girmekle oruç bozulur mu?

Ağız ve burundan su kaçırmamak kaydıyla denize girmekle oruç bozulmaz. Fakat denize giren kimse, yüzme esnasında gelen dalgalar karşısında veya başka bir şekilde su yutabilir. Bu itibarla oruçlu iken denize girmekten kaçınılmalıdır.

-Oruca niyetlenen bir bayan gün içinde adet görmeye başlarsa ne yapmalıdır?

Kadınlar ay hâli (hayız) ve lohusalık (nifas) denilen özel hâllerinde namaz kılmazlar, oruç tutmazlar. Daha sonra tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Oruca niyetlenen bir bayan, gün içersinde âdet görmeye başlarsa orucunu bozar, temizlenince bu günün orucunu da kaza eder. Akşama kadar sanki oruçlu imiş gibi davranıp yeme içmeyi terk etmesi doğru değildir.

*  *  *

OSMANLI’DA RAMAZAN

 

Herkesin heyecan ve dualarla beklediği bu mübarek ayın ilk günlerini atlatmış bulunmaktayız. “Atlatmış” kelimesi kullandım çünkü ilk günler herkes için illaki zor geçmiştir. Tarihimize, atalarımızın Ramazan ayını nasıl geçirdiğimize dönüp bir baktığımızda da kayıtlı hatıralar pek de farklı değil. Osmanlı’da gece hayatı olmamasına karşın, Ramazan ayında teravihten sonra sokaklar ışıl ışıl ve dolu olurdu. Dükkânlar ve evler kapı önlerine lambalar koyar, karşılıklı ışıldayan sokaklarda insanlar Ramazan gecelerini daha aktif geçirirlerdi. Resmi dairelerde Ramazan düzenlemesi yapılırdı. İstanbul’da Ramazan’a dair bir anıya, Balıkhane nazırı Ali Rıza Bey’e kulak verelim:

“- Ramazanın ilanından sonra büyüğünden küçüğüne bütün Müslümanların sevinç içerisinde birbirlerini tebrik etmeleri adettendi.

Büyük camilerin minarelerinde kandil uçurtmaları bulunurdu. Bu uçurtmalar iplerinin bir ucu minarelerin şereflerine, diğer ucu da cami avlusunun şerefeye karşı bir yerinde yüksek bir yere bağlanır, uçurtmacı teravihten sonra bunu uçurtmaya başlar, seyirciler cami avlusunda birikir, uçurtmacı da o sırada kandil ipini avluya bağlı olduğu yere kadar salıverirdi. Seyirciler de kandil kutusunun bir tarafına şeker veya kurabiye gibi şeyler koyup uçurtmacıya hediye gönderirlerdi. Camilerin hele Ayasofya camiinin kubbeye kadar olan kısmındaki kandiller ortadaki top kandillerle beraber yakılır, içlerinde de mahya kurulurdu.

Ramazanın ilk günü bütün devlet daireleri tatil edilir, gazeteler çıkmazdı. Ramazanlarda bütün resmi dairelere memurlar sıra ile devam ederlerdi. Kış ramazanlarında günler kısa olduğu için resmi daireler gece açık bulundurulurdu.

Ramazan geceleri halk sokaklara dökülür, kahveler, dükkanlar sahura kadar açık bulunurdu. Dükkânların içerisi hınca hınç dolu olurdu. Ramazan gecelerinde aileler birbirlerine misafir giderlerdi. Bu sebeple ıssız olan sokaklar bile karşılıklı evlerin kafesleri arasından sızan ışıkla aydınlanırdı.”

 

Normal günlerde yatsıdan sonra sessizliğe bürünen caddeler, Ramazan ayıyla birlikte hareketlenir, şenlenirdi. Böyle olunca da sahurdan sonra uyumaya çalışanların değişen alışkanlıklarına hemen adapte olamadıkları için bazen evde huzursuzluk bile çıkardıkları olurmuş. Şu sözü hanımlar söylemiş olmalı o vakit : “Ramazan’ın intizamı bitimiyledir” 

 

            Bizler hangi aya ne zaman gireceğimizi, gelişmiş astronomi ve teknoloji sayesinde kolayca bilebiliyoruz. Osmanlı zamanında henüz bu kadar ilerlememiş olan teknoloji dolayısıyla insanlar yeni aya girdiklerini anlamak için açıklık yerlerde geceleri ayı gözlemleyerek beklerlerdi. İstanbul Kadısı tarafından yönetilen bu görev, onun görevlendirdiği insanların minarelerde hilali gözlemlemeleriyle olurdu. Hilali gördüklerinde şahitleriyle birlikte kadının huzurunda mahkeme kurulurdu. Ramazan ayına girildiğini haber veren kişi, mahkemeye gönderilir, o da iki şahitle gider, söylediği doğru çıkarsa kendisi de şahitleri de büyük bir ödülle ödüllendirilirdi. Ramazan ayının başlangıcı ve bitişi bu şekilde belirlenirdi.

Ve Osmanlı’da sofralar… Bizler Ramazan ayı öncesinden başlayan “iftar sofrası” hayallerimizi, şatafatlı sofralarla gerçekleştiriyoruz. Ramazan ayının bereketinden olsa gerek, zengininden fakirine her ailenin sofrası daha bir renklidir bu ay. Dedelerimiz bizden de fazla önemsermiş iftar sofralarını. Ramazan ayında iftar sofralarının yükü Veziriazamların üzerindeydi. Osmanlı padişahlarının iftar davetlerinin şatafatı, bel büken cinsten. Ramazan ayının dördüncü gününden itibaren başlayan iftar davetleri, insanların Ramazan’a alışabilmesi ve ilk günleri aileleriyle iftar yaparak geçirmesi için geç başlardı. Osmanlı’da alimlere verilen kıymet bir defa daha karşımıza çıkıyor ki, ilk gün iftar yemeğinin davetlileri alimler olurdu. Padişahlar tarafından yapılmış camilerin Şeyhleri, sonrasında Şeyhülislam, altıncı gün Kazaskerler, Peygamberimiz’ in soyundan gelenlerin kayıtlarını tutan Nakibüleşraf, daha sonra da ordunun ve bürokratların önde gelenleri, makamlarına göre tespit edilmiş günlerde Veziriazamın sofrasında iftar yaparlardı. Herkesin iftarlara geliş ve ayrılışları törenle olurdu.

            Her bir hikâyesi ayrı bir güzel olan Osmanlı’nın Ramazan hatıraları da oldukça ışıl ışıl, oldukça güzel… Tarihimize açtığımız her pencere, bize medeniyetimizdeki güzellik ve yüksek ahlak örnekleriyle dönüyor. Ne mutlu anlayabilene, yaşayabilene, yaşatabilene… Vesselam…

SERPİL ERGİN

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: