• resmi ilanlar

CUMA SOHBETLERİ

01/01/2015 14:00

Bolu İl Müftülüğü vaizlerinden Harun Bakan ve Kadir Öztürk'ün hazırladığı "Cuma Sohbetleri"nin bu haftaki bölümü Bolu Express'te.

Günün Hutbesi

 

MEVLİD: RAHMET ELÇİSİNİN DÜNYAYI TEŞRİFİ 

Kardeşlerim!

Kur’an-ı Kerim’de  Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah'ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” 

Peygamberimiz (s.a.s) hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş, bana karşı gelen Allah’a karşı gelmiş olur...” 


Kıymetli Kardeşlerim!

Bugün Cuma; inananların bayramı. Bugün Mevlid Kandili; neşe, sevinç günü. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hâtemü’l-Enbiyâ Muhammed Mustafâ (s.a.s)’nın dünyayı teşriflerinin yıldönümü bugün. 

Bugün, beşeriyetin, en kutlu doğumuna şahitlik ettiği mübarek bir gündür. Bugün, insanlığın en kurak, en makûs dönemlerinden birinin daha sona ermeye yüz tuttuğu gündür. Bugün, Âdemoğlunun efkârını kaplayan küfür ve cehalet bulutlarının bir kez daha dağılmaya mahkum olduğu gündür. Bugün, yerlerin ve göklerin Muhammedî nura gark olduğu gündür.   


Kardeşlerim!

Kerim Kitabımızda biz müminler için en güzel örnek olarak takdim edilir Allah Resulü (s.a.s).  Rabbimiz, kendi sevgisine mazhar olmanın, Habibini sevmeye ve onun yolundan gitmeye bağlı olduğunu bildirir.  Zira, Peygamber sevgisi bir beşere duyulabilecek en ulvi sevgidir. Peygamberin yolu güzellikler yoludur. Peygamberin yolu, hak, hakikat, adalet, sadakat, ahlak yoludur. Onun yolu, merhamet, şefkat, hoşgörü, birlik, beraberlik yoludur. Bu yol, her iki âlemde huzur ve mutluluğa götüren kutlu bir yoldur. 


Kardeşlerim! 

Efendimiz (s.a.s), kızgın çölün bereketsiz topraklarında bedevî insanlardan oluşan bir toplumdan İslam medeniyetinin nüvesini teşkil eden medeni bir toplum inşa etmiştir. O, aşağıların aşağısına yuvarlanmış insanlığı ulvi değerlere kavuşturmuştur. Kin, nefret ve intikam toplumunu sevgi, muhabbet, şefkat ve rahmet toplumuna dönüştürmüştür. Bu yüzdendir ki, Allah Resulü (s.a.s), bütün Müslümanların her zaman ve her asırda örnek alacağı yegâne rehberdir. Yeter ki onun rehberlik ve örnekliğine her daim başvurabilelim. Yeter ki ona hayatımızın her safhasında yer verebilelim. Yeter ki onun insanlık âlemine takdim ettiği değerlere hakkıyla riayet edebilelim. 


Kardeşlerim!

İnsanlık bugün doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle topyekûn, çok çetin bir sınavdan geçmektedir. Bugün yaşanan amansız zulümler, yürekleri burkan şiddet, oluk oluk akan kan, dinmeyen gözyaşı, yitirilen umutlar, heba olan hayatlar, insanlığın zorlu bir vicdan imtihanından geçtiğini göstermektedir. Özellikle gönül coğrafyamızda aynı kitaba, aynı peygambere inanan, aynı duyguları paylaşan insanların birbirlerine karşı sergiledikleri acımasız tutumları hepimizi derinden yaralamaktadır. 


Kardeşlerim!

Unutmamak gerekir ki bu olumsuzluklar karşısında her birimizin yükümlülükleri vardır. İnananlar olarak, Kerim Kitabımız ve Efendimizin insanlığa takdim ettiği yüce değerler ile hayatımızı tezyin etmek ve bunlar uğrunda mücadele vermek hepimizin aslî görevidir. Her birimiz Rahmet Elçisinin bize miras bıraktığı hak, hakikat, ahlak, merhamet, şefkat, adalet, kardeşlik anlayışını ailemize, toplumumuza ve tüm insanlığa taşımakla sorumluyuz. Bunu başarabildiğimiz takdirde insanlık özlediği güzel günlere, saadet asrına yeniden kavuşacaktır. İşte o zaman dünya gerçek medeniyetlere yeniden yelken açacaktır. İşte o zaman Efendimizin mevlidi bizim dünyamızda gerçek anlamını bulacaktır. Gerçek şu ki; Efendimiz (s.a.s)’in örnekliği ve rehberliği, Müslümanların ve insanlığın içine düştüğü her türlü bâdireyi atlatması ve özlenen aydınlığa, vicdana, insafa kavuşması yolunda yegâne sığınaktır. 


Kardeşlerim! 

Bu duygu ve düşüncelerle mevlid kandilinizi tebrik ediyorum. 

Rabbimiz! Mevlid-i Nebi’yi ülkemiz, gönül coğrafyamız ve bütün insanlığın huzuruna vesile eyle! Rabbimiz! Bizleri kendine hakiki kul, habibine gerçek ümmet olanlardan eyle!

 

Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl

Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl?

 

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve Peygamber’e itaat edin de amellerinizi boşa çıkarmayın.” Muhammed 33.

“Kim Allah ve Rasülü’nün sözlerini dinlerse onları altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse onu acı bir şekilde cezalandırır.” Fetih 17.

 

 MEKKE FETHİ’NİN GÜNÜMÜZE ANLATTIKLARI

Sırf inançları yüzünden Allah Rasulü ve arkadaşlarına reva görülen ve en hafif cezanın yakınları tarafından horlanmak, azarlanmak olduğu, tahammülün çok güç, insan sabrının sınırlarını zorlayan daha bin bir çile ve işkencenin çekildiği, kutlu belde Mekke’den  ayrılırken son bir kez ardına dönüp bakarak yaşlı gözlerle: “Ey şehir senden çıkarılmasaydım vallahi seni asla terk etmezdim” diyerek; Mekke içerisinde bulunan Allah’ın korunmuş evi olan Kâbe’yle, Nübüvvetinin ilk sözünü işitmiş olduğu Hira’yla, uğrunda İslam’ın ilk şehidinin kanının aktığı toprakla vedalaşması halen biz Müslümanların yüreğini sızlatmaktadır.

Allah’ın izniyle terk ettiği Mekke’yi bugün yine Allah’ın nusteriyle fethetmek için yola çıkan Rasulullah, beraberinde tam on bin kişilik sahabelerden oluşan muzaffer ordusu ile Mekke’ye yaklaşılırken; bir taraftan Allah’a hamd ediyor, bir taraftan da yolculuk esnasında kendisine ilk vahiy indiği zaman Varaka b. Nevfel’le arasında geçen şu konuşmayı düşünüyordu. Hani Varaka şöyle demişti: “Senin bu gördüğün, Allah Tealâ’nın Hz. Musa’ya gönderdiği Namusu Ekber’dir (Cebrail’dir); keşke senin insanları İslâm’a davet ettiğin günlerde genç olsaydım. Kavminin seni vatanından çıkartacakları zaman keşke hayatta olsam…” Bunun üzerine Rasulullah: “Onlar beni Mekke’den çıkaracaklar mı ki” diye sordu? O da: “Evet! Zira senin gibi vahyi tebliğ etmiş bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şayet senin davet günlerine yetişirsem sana son derecede yardım ederim” demişti. İşte bu konuşmanın üzerinden 21, Hicretten de 8 yıl geçtikten sonra Rasulullah tekrar Mekke’ye dönüyordu.

Rasulullah Mekke’ye girdiğinde, fethi kendisine nasip etmesinden ötürü Rabbine minnet ve şükranını bildirircesine başını önüne eğdikçe, eğiyordu. Muhacir ve Ensar, Rasulullah’ın etrafında adeta pervane olmuş, üzerine titreyerek kenetlenmiş bir halde Rasulullah’ın Mescidi Haram’la vuslatını izliyordu.

Rasulullah önce Hacer-i Esved’e doğru yöneldi ve onu selamladı. Sonra Kâbe’yi tavaf edip, Kâbe’nin kapısına yöneldi ve cahiliye devrinde de anahtar sorumlusu olan Osman bin Talha’yı çağırtarak Kâbe’yi açtırdı, içeri girdi. İlk önce orada bulunan putları birer birer kendi elleriyle kırdı. Sonra da duvarlarda melekler için çizilmiş bazı resimleri gördü. Yine duvarın bir yerinde Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in fal okları çekiyor halde yapılmış resimlerini gördü. “Allah bunu yapanları kahretsin! Vallahi, o ikisi hiçbir zaman fal oku çekmemişlerdir!” dedi. Ardından bütün bu resimleri sildirdi. Kâbe’yi putlardan da temizletti. Kâbe’nin içinde ve etrafında üç yüz altmış put bulunuyordu. Elindeki asası ile bunlara vurup yüz üstü düşürüyor ve “Hak geldi, batıl yok olup gitti. Zaten batıl her zaman yok olmaya mahkûmdur” mealindeki İsra suresi 8. ayetini yüksek sesle okuyordu.

Rasûlüllah (s.a.s.) Kâbe kapısının eşiğinde durdu. Karşısında sıralanmış olan Mekkelilere baktı. 20 yıl boyunca şahsına ve müslümanlara ellerinden gelen her kötülüğü yapmaktan çekinmeyen bu adamların hayâtı, şimdi O'nun iki dudağı arasından çıkacak hükme bağlıydı. Rasûlüllah (s.a.s.) 20 yıl boyunca çektiklerini bir anda zihninden geçirdi, sonra şöyle hitâbetti.

"Allah'tan başka ilâh yoktur, yalnız O vardır. O'nun eşi ve ortağı yoktur. O va'dine bağlı kaldı, sözünü yerine getirdi, kuluna yardım etti, tek başına bütün düşmanları hezîmete uğrattı.

İyi bilinki bütün câhiliyet âdetleri, mal ve kan davaları bugün şu iki ayağımın altındadır. Yalnız, Kâbe hizmetleriyle hacılara su dağıtma işi (hicâbe ve sikaye hizmetleri) bu hükmün dışında bırakılmıştır.

Ey Kureyş Cemâati! Allah sizden câhiliyet gururunu, babalarla, soylarla büyüklenmeyi giderdi. Bütün insanlar, Âdem'dendir, (O'nun çocuklarıdır.) Âdem de topraktan yaratılmıştır."

Sonra şu anlamdaki âyet-i kerîmeyi okudu.

"Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Övünesiniz diye değil, kolaylıkla tanışasınız diye, sizi milletlere ve kabîlelere ayırdık. Allah katında en değerliniz, Ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Allah her hâlinizi bilir, O her şeyden haberdârdır." (Hucurât Sûresi, 13)

Rasûlüllah (s.a.s.) Mescid-i Harâm'ın geniş sâhasını dolduran kalabalığı mânâlı bir bakışla süzdükten sonra:

“Ey Kureyş cemaâtı! Size şimdi nasıl bir muâmele yapacağımı sanıyorsunuz? diye sordu. Mekkeliler hep bir ağızdan:

“Hayır umuyoruz. Sen kerîm bir kardeş, âlicenâb (cömert,şerefli) bir kardeş oğlusun.” diye cevap verdiler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):  “Ben de size Yûsuf'un kardeşlerine söylediği gibi, "Bu gün size geçmişten dolayı azarlama yok." (Yûsuf Sûresi, 92) diyorum. Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz.” buyurdu.

Bu hitâbesinden sonra Rasûlüllah (s.a.s.), Mescid-i Harâm'da oturdu. Sikaye (hacılara su ve zemzem dağıtma) hizmeti Abdülmuttaliboğullarındaydı. Bu hizmeti Hz. Abbâs yapıyordu. Hicâbe (Kâbeyi açıp-kapama ve anahtarını taşıma) hizmetini ise Ebû Talha oğulları yapıyordu. Bu esnâda Hz. Ali bu iki hizmetin Abdülmuttaliboğulları'nda birleştirilmesini istemişti. Fakat Rasûlüllah (s.a.s.) Osman b. Talha'yı çağırdı.

“Yâ Osmân, bugün iyilik ve ahde vefâ günüdür, al işte anahtarın.” buyurdu.

Öğle vakti, Hz. Bilâl Kâbe'nin üstüne çıktı. Güzel ve gür sesiyle ezana başladı. "Allâhü Ekber" nidâları müşriklerin yüreklerini burkuyordu. Bu esnâda, Ebû Süfyân, Esîd oğlu Attâb, Hişâm oğlu Hâris gibi Kureyşin ileri gelenlerinden birkaç kişi Kâbe'nin avlusunda bir köşeye toplanmış konuşuyorlardı.

İçlerinden Attâb: Babam şanslı adammış, daha önce öldü de şu sesi işitmedi, dedi.

Hâris de: Şunun hak olduğunu bilsem, vallâhi ben de icâbet ederdim, diye konuştu.

       Ebû Süfyân ise: Ben bir şey söylemeyeceğim. Bir şey konuşsam şu çakılların bile dile gelip O'na haber vereceğinden korkuyorum, dedi.

Az sonra yanlarına Rasûlüllah (s.a.s.), aralarında konuştuklarını bir bir söyledi. Bunun üzerine: Konuştuklarımızı kimse duymamıştı. Biz şehâdet ederiz ki, Sen Allah'ın Rasûlüsün, diye şehâdet getirdiler.

Mekke’nin fethi İslam tarihinde öylesine derin mana ve hikmetlerle doludur ki;

*Mekke döneminde işkence gören sahabelerin sembolü olan Bilali Habeşi (r.a)  taşların altında ezilirken inleyerek söylediği “ehad” sözünü, bu kez Kâbe’den tüm dünyaya ilan ediyordu.

*İmanlarına sadakat sebebiyle evlerinden, yurtlarından zorla çıkarılan Rasulullah ve ashabı, Mekkeli müşriklerden öç almamış ve kan dökmemiştir.

*Rasulullah, nefsi için kin ve intikam almayacağını açıkça ortaya koyduğu bu davranışı ile Müslümanların gayesinin Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu göstermiş oluyordu. Bu yüce davranışıyla bütün Mekkelilerin bir anda sevgisini kazanıyordu. Dünya tarihinde emsali bulunmayan, ancak İslami uygulamalarla, hiçbir cebir ve şiddet uygulamadan Mekkelilerin neredeyse tamamı Müslüman olmuştu.

*Nusretle gelen bu büyük fetih, tevhit inancının kesin hâkimiyetini ilan etmiş, Arap Yarımadasında ilk İslam devletinin de varlığı pekişmiştir.

*Müslümanlar eskiden olduğu gibi dünyanın efendisi, izzet, şeref ve haysiyet timsali bir ümmet olmak istiyorsa bunu başka bir yerde değil, Rasulullahın nübüvvetinde aramalıdır.

 *Müslüman, Rasulullah’ı tebliğ edip evinde oturan,  inzivaya çekilen biri olmadığını; bilakis, Allah’ın dinini yeryüzünde hâkim kılmak, ilahi kelimetullahı “Lailaheillallah Muhammeden Rasulullah” olan en yüce sözünü layıkıyla yüceltmek için gönderilmiş olduğunu anlamalıdır.

*İslam geldiği günden itibaren asla gayri İslami hiçbir uygulamaya göz yummamış, en küçük istismara da izin vermemiştir. Esasen bu uygulamaların tamamı Allah’ın Resulleri aracılığıyla insanlığa bildirdiği ve tüm inananlar üzerine vacip olan ilahi emir ve nehiyleridir. Bu ilahi kanunlar bu gün ben Müslüman’ım diyen birisi için hala tedavüldedir. Yapılması gereken de yine Rasulullah gibi,  asırlık birikime sahip şerrin saldığı zehirli kökleri kurutup, koparıp atmaktır.  Yoksa günümüzde olduğu gibi onların eğlencelerini kendimize eğlence edinmemeli, şans oyunlarıyla kazancımıza haram karıştırmamalı, İslamı hakkıyla eda edemediğimiz namaz ve oruç arasına sıkıştırmamalıyız.

Sonuç itibariyle biz Müslümanlara düşen; Rasulullahın kısa bir süre içinde, zaferle sonuçlanan başarılarından büyük bir ibret almalı, İslam’ın bu yolla yeniden yaşanılabilir örnek bir din olduğunu dünyaya duyurmalıdır. İslam ile arınmak, kalkınmak için yürüyen ve onun sancağını taşıyanlara en büyük yardımcının da Allah (c.c) olduğunu unutmamalıdır.

Rabbimizden, Rasulullahın İslam’la yoğrulmuş ruhunu ve İslam yolundaki çalışma azmini, karalılığını, cesaretini, sabrını örnek alarak vasat ümmet olmamızı ve O’na nasip ettiği beldelerin ve gönüllerin fethinin benzerlerini bizlere ve zulüm altında ki kardeşlerimize de nasip etmesi diliyoruz.

 

 

                     

SÜNNETE BAĞLILIK

            Değerli Müminler!

Bu akşam Sevgili Peygamberimizin doğum gecesi olan Mevlid kandilini hep beraber kutlayacağız. Tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce Mevladan niyaz ederim. 

         Kardeşlerim!

         Allah(c.c),insanlığı kendi halifesi kendisine kulluk göreviyle yükümlü olarak yarattı. İşte halifeliğin icrası, kulluğun gereği olarak Peygamber (s.a.v)’i insanlığın önüne örnek halife, örnek kul olarak koydu. “Andolsun ki Rasulullah sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” [1] Kur’an ayetleri Allah Rasulune itaati emretmekte ona itaat etmenin Allah’a itaat etmek olduğunu söylemektedir. “Kim O Peygambere itaat ederse muhakkak Allah’a itaat etmiştir.” [2]

 

         Kişinin kendisiyle başkası arasında ihtilaflı meselede Allah Rasülünü hakem yapmayan şahsın imanı bulunmadığını Kur’an bize bildirmektedir. Antlaşmazlık mevzuunun Allah ve Rasulune, yani Allah’ın kitabı ve Nebisinin sünnetine müracaat ile halledilmesini bizlere emretmektedir. “Öyle değil Rabbine and olsun ki onlar aralarında kimi oraya kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri)şeylerde seni hakem yapıp sonrada verdiğin hükümden yürekleri (kalpleri)hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar,” buyrulmuştur.” [3]        Allah Rasülünün bize her getirdiği şeyi benimsememizi bizi men ettiği şeylerden uzak durmamızı emir olarak bildirmektedir. “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondanda sakının.” [4] Allah ve Rasülünün verdiği hükümlerde ve kararlarda mümin kişiye seçme hakkının tanınmadığını açıkça ifade etmektedir.

 

         “Allah ve Peygamberi bir işe hüküm verdiği zaman gerek mümin olan bir erkek, gerek mümin olan bir kadın için (ona aykırı olarak) işlerinde kendilerine muhayyerlik (seçme yapıp yapmama)  yoktur.”[5] Allah Rasülünün emrine uymayan muhaliflere de fena akıbet ve elemli azab olduğu bildirilmektedir.

 

         “Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra kim Peygambere karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız, o ne kötü bir yerdir.” [6]

 

         Kıymetli Kardeşlerim!

         Hutbemizin başında okuduğum ayet-i kerimede; “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana (Peygambere)uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”[7] buyrulmuşturEfendimizde kendisine sünnetine uyulmasını emretmiş şöyle buyurmuştur: “Sözün en güzeli Allah (c.c) kitabıdır. Önderliğin en güzeli ise Muhammed (s.a.v)in önderliğidir.” [8]. Başka bir hadisinde ise; “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş, bana isyan edende Allah’a isyan etmiş olur.”[9] buyurmaktadır. Size ne emrettimse onu yapınız; size neyi yasakladımsa ondan sakınınız.”[10]

 

         Rasulullah (s.a.v) bir gün sabah namazından sonra gözleri yaşartan, kalpleri hüzünlendiren son derece dokunaklı konuşma yaptı. Öyle ki ashaptan biri dayanamayarak; Ey Allah’ın Rasulü! Sanki veda konuşması yaptın. Bize ne tavsiye edersin dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü şu tavsiyelerde bulundu. “Size, Allah’a karşı sorumluluk (takva) bilincinde olmayı ve Habeşli bir kölede olsa, başınızdaki idareciyi dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra yaşayacak olanlarınız çok ihtilaflar görecekler, sonradan çıkarılmış (sünnetime uygun) olmayan şeylerden sakının. Çünkü sonradan çıkarılmış her şey (sünnete uymayan) bidattir. Sizden kim bu dönemlere ulaşırsa benim sünnetime ve doğru yolu bulan Halifelerin sünnetine sarılsın. Bunlara azı dişlerinizle tuttuğunuz gibi sımsıkı sarılın. [11]

 

         Hutbemi  Efendimiz (s.a.v)’ in şu hadisi Şerifi ile bitiriyorum  “Size tabi olduğunuz sürece hidayet üzere olacağınız ve sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum.  Bunlardan biri Kur’an bir diğeride Sünnetimdir.”

         Kandiliniz kutlu olsun.

        Cumanız mübarek olsun.


 

                  1- Ahzap, 21

                  2- Nisa,80

                  3- Nisa,65

                  4- Haşr,7

                  5- Ahzap,36

                  6- Nisa,115

                  7- Ali İmran,31

                  8- İbn Hanbel ııı.320

                  9- Müslim,imare 33

                  10- İbni Mace Sünnet-1

                  11-Tirmizi,ilim 16

 

İsmail Hakkı IŞIK

İlçe Müftülüğü Vaizi Göynük/BOLU

 

Allah Resulü (s.a) Efendimize tabi olmak

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve Peygamber’e itaat edin de amellerinizi boşa çıkarmayın.” Muhammed 33.

“Kim Allah ve Rasülü’nün sözlerini dinlerse onları altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse onu acı bir şekilde cezalandırır.” Fetih 17.

Allah Rasülü (sa) Efendimiz’in yüce şefaatine nail olmak için, O’na ittiba hususunda hangi noktada bulunduğumuz yeniden bir muhasebe edip hayatımızı burada bildirilen nebevi ölçüler ile mizan etmeli, ciddi bir tefekkür ve gayret iklimine girmeliyiz. O’nun ümmetine yakışacak bir hayat sürmenin feyz ve heyecanı içinde ibadetlerimize, davranışlarımıza, hislerimize, düşüncelerimize, günümüze, yarınımıza, velhasıl dünya ve ahiretimize O’nun eşsiz güzelliklerini ve derinliğini aksettirmeye çalışmalıyız. Çünkü insan, sevdiğine sevgisi ölçüsünde meftun olarak onu taklid eder. Varlık Nuru’nu gereği gibi takip ve taklid edebilmek için de O’nu gerçek manada tanıyıp örnek şahsiyetini layıkıyla değerlendirmeye çalışmalıyız.

Peygamber (sa) Efendimiz’e veya O’nun en cüz’i miktarda bile hatırlatmaya vesile olan her şeye karşı ne kadar ihtiram edilse azdır! Zira O yüce Peygamber, “Müteal” olan, yani hayal ve idrakine imkan bulunmayan Allah Teala tarafından “Habibim” hitab-ı ilahiyesine mazhar olmuştur. Kainatın yüce Halık’ının, sayısız melekleriyle birlikte “salat ve selam” ettiği bu yüce Peygamber’in fazl u kemaline yaklaşmak, O’nu idrak ve ihataya sığdırmak, kelimelerin mahdud imkanlarıyla mümkün değildir.

Fahr-i Kainat Efendimiz’in hayatı; bütün renk, ahenk ve çeşnisiyle en müstesna çiçeklerle bezenmiş bir cennet bahçesini andırır ki, arayanlar, kendileri için güllerin en güzellerini o gülistanda bulabilirler.

Ne mutlu o müminlere ki; Allah Rasülü’nün muhabbetinden başkasına gönül vermezler, yabani bahçelerin sahte çiçeklerine aldanmazlar.

Ya Rabbi! Bizleri canlı bir Kur’an halinde İslam’ı yaşayan Peygamber aşıklarından eyle! Allah ve Rasülü’nün muhabbetini, ebedi saadet sermayemiz kıl!

Amin …

Bu bölüm, Osman Nuri Topbaş’ın “Hazret-i Muhammed Mustafa Emsalsiz Örnek Şahsiyet” adlı eserinden alınmıştır.

 

Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl

Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

manada tanıyıp örnek şahsiyetini layıkıyla değerlendirmeye çalışmalıyız.

Peygamber (sa) Efendimiz’e veya O’nun en cüz’i miktarda bile hatırlatmaya vesile olan her şeye karşı ne kadar ihtiram edilse azdır! Zira O yüce Peygamber, “Müteal” olan, yani hayal ve idrakine imkan bulunmayan Allah Teala tarafından “Habibim” hitab-ı ilahiyesine mazhar olmuştur. Kainatın yüce Halık’ının, sayısız melekleriyle birlikte “salat ve selam” ettiği bu yüce Peygamber’in fazl u kemaline yaklaşmak, O’nu idrak ve ihataya sığdırmak, kelimelerin mahdud imkanlarıyla mümkün değildir.

Fahr-i Kainat Efendimiz’in hayatı; bütün renk, ahenk ve çeşnisiyle en müstesna çiçeklerle bezenmiş bir cennet bahçesini andırır ki, arayanlar, kendileri için güllerin en güzellerini o gülistanda bulabilirler.

Ne mutlu o müminlere ki; Allah Rasülü’nün muhabbetinden başkasına gönül vermezler, yabani bahçelerin sahte çiçeklerine aldanmazlar.

Ya Rabbi! Bizleri canlı bir Kur’an halinde İslam’ı yaşayan Peygamber aşıklarından eyle! Allah ve Rasülü’nün muhabbetini, ebedi saadet sermayemiz kıl!

Amin …

Bu bölüm, Osman Nuri Topbaş’ın “Hazret-i Muhammed Mustafa Emsalsiz Örnek Şahsiyet” adlı eserinden alınmıştır.

 

Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl

Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl?

 


 

 

 

İlk yorum yapan siz olun!
 1250 karakter yazabilirsiniz

Tabaklar Mah. Cumhuriyet Cad. İnci İş Merkezi No: 32 / 32 Bolu   Tel:   Faks: